EĞİTİM
24.8.2023 9:08

Talebe Olabilmek

Mehmet Ali Kaya
Mehmet ALİ KAYA
Talebe Olabilmek

Talebe, öğrenmek isteyen demektir. Peygamberimiz (asm) “Beşikten mezara kadar ilim öğrenin” ve “Kişi öğrendiği müddetçe alimdir; biliyorum derse cahildir” buyurarak devamlı ilim öğrenmeye talip olmayı emreder.

Talebe, öğrenmek isteyen demektir. Peygamberimiz (asm) “Beşikten mezara kadar ilim öğrenin” ve “Kişi öğrendiği müddetçe alimdir; biliyorum derse cahildir” buyurarak devamlı ilim öğrenmeye talip olmayı emreder. Nitekim Peygamberimiz (asm) bi’setten, yani vahye muhatap olduktan sonra 23 sene boyunca gelen vahiylerle, nazil olan ayet ve surelerle vefatına kadar bir nevi talebe durumundaydı. Allah’ın kendisine vahyetmesi ile devamlı öğrenme durumundaydı. Sonra nazil olan ayetlerin uygulaması, amele dönüşmesi için de Hz. Cebrail’e (as) sorarak tatbikatını ve ifade ettiği manayı öğreniyordu. Meselâ, “Namaz nasıl kılınacak?” “Zekât nasıl, hangi mallardan ne kadar verilecek?” “Hac ibadeti nasıl yapılacak?” bütün bunlar Hz. Cebrail’in (as) peygamberimize öğretmesi ile uygulanabilir hale gelmiştir. Kur’an’dan sonra “İlham-ı Peygamber” dediğimiz “Sünnet” ve “Hikmet” bu şekilde dinin ikinci kaynağı olmuştur.

Her Müslüman daima öğrenmek ve talebe olmakla yükümlüdür. Bildiklerini öğretecek, bilmediklerini öğrenecek, öğrendiklerini daha da geliştirmek için gayret içinde olacaktır. Peygamberimizin (asm) sahabeleri bizim için örnektir. Onlar daima sorarak, peygamberimizi (asm) gerek sohbetlerini gerekse hutbelerini dinleyerek ve ezberleyerek, başkalarına duyduklarını anlatıp doğru şekilde aktararak öğrenme ve öğretme gayreti içinde olmuşlardır. Yani, hayatları boyunca talebe olmuşlardır. Sahabeler hiçbir zaman “Biz alimiz!” “Hocayız!” diye kendilerini “Bilen” olarak nitelememişlerdir. Daima “yüksek bir tevazu” ile öğrenme ve öğrendiklerini en güzel şekilde amele dönüştürme gayreti içinde olmuşlardır.

Aynı şekilde bu zamanda Peygamberimizin (asm) sünneti üzere ilim öğrenen ve öğreten Bediüzzaman Said Nursi ve ilk kuşak talebeleri de hayatları boyunca “Talebe” olmuşlardır. Bediüzzaman Said Nursi hazretleri “Benden her nevi suali sorabilirsiniz. Her suale cevap verilir” şeklinde ulemaya meydan okuduğu halde “Ben de Risale-i Nurun talebesiyim. Her gün Risale-i Nurları okuyorum ve yeni şeyler öğreniyorum” demiştir. Talebelerine de “Bana değil Kur’ân’a talbe olun. Onun tefsiri olan Risale-i Nura talebe olun. Daima okuyun, anlamaya çalışın. İmanınızı kurtarmaya çalıştığınız gibi, başkalarının imanını da kurtarma gayreti içinde olun!” dersini vermiştir.

Sahabeler Peygamberimizden ders aldıkları ve Kur’an-ı Kerimi en iyi bildikleri halde kendilerini kurtulmuş, cennete girecek Allah’ın sevgili kulları olarak görmemişlerdir. Daima imtihan edildiklerinin şuurunda olarak küfürden ve nifaktan Allah’a sığınmışlardır. Hz. Ömer (ra) gibi sahabelerin ileri gelenlerinden ve cennetle müjdelenen on sahabeden birisi olduğu halde “Ömer de münafık mı?” diye Ebu Huzeyfe’ye sormuştur. “Yeryüzünde cehenneme gidecek birisi varsa o mutlaka Ömer’dir” diyecek kadar nefsini itham etmiştir. “Sen cennetle müjdelenmişsin neden bu kadar nefsini hor görüyorsun?” diyenlere “Siz bunu yanlış anlamışsınız. Ömer Allah’tan korktuğu, nefsini levmettiği, adaletle hükmettiği, sünnet-i peygamberiye uyduğu sürece cenneti hak eder. Size sorarım: Ömer namazı bıraksa ve halka zulmetse yine cennete gider mi?” diye cevap vermiştir.

İnsanı helake götüren günahların en büyüğü “Gurur ve Kibir”dir. Nitekim Azazil cin bin sene hiç günah işlemeden Allah’a itaat ve ibadet ederek meleklerin takdirini ve övgüsünü kazandığı ve meleklerin ricası ile meleklere ilim öğretecek mertebe terakki ettiği halde kalbinde taşıdığı kibir ve gurur yüzünden Allah’a isyan etmiş, lanete uğrayarak “şeytan” olmuştur. Hz. Âdem (as) gibi mütevazi olsaydı, kendi kusurunu ve eksiğini görseydi ve “Ben biliyorum” iddiasını terk ederek “Öğrenmem gereken çok şey var” deseydi ve aczini, zaafını, naksını ve kusurunu görseydi elbette laneti hak etmeyecekti.

Bütün bu gerçekler karşısında bize yakışan tevazu ile daima talebe olmak ve öğrenme gayreti içinde olabilmektir. Bu gayret içinde olan kimseye Bediüzzaman “Nur Talebesi” demiştir. Risale-i Nur mesleğinde en yüce makam talebe olabilmek, okumak ve öğrenmeye devam etmektir. Beşikten mezara kadar öğrenme ihtiyacı içinde olmaktır.

Youtube Kanalıma Abone Olun!

Düzenli olarak paylaştığımız videoları kaçırmayın.

Abone Ol