Risale-i Nur Talebesi olarak üstadımız gibi “Hürriyetçi ve Demokrat”tız. Demokrasi ise “İsim ve resimden” ibaret değildir. Günümüz iktidar partisi AKP’nin genel başkanı ve Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi “Demokrasi bir araç ve amaca ulaşınca inilecek bir tramvay” değildir.
Soru: Risale-i Nur Talebesi olarak siz 12 Eylül 2010 “Kısmî Anayasa Değişikliğine” Neden “Hayır!” diyorsunuz?
Cevap: Bu siyasi meselenin pek çok yönü vardır. “Vatan, Kur’an ve İslamiyet” namına bu meseleyi maddeler halinde özetleyelim.
1. Risale-i Nur Talebesi olarak üstadımız gibi “Hürriyetçi ve Demokrat”tız. Demokrasi ise “İsim ve resimden” ibaret değildir. Günümüz iktidar partisi AKP’nin genel başkanı ve Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi “Demokrasi bir araç ve amaca ulaşınca inilecek bir tramvay” değildir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin içini doldurduğu gibi “Hürriyet, Adalet, Kanun Hâkimiyeti ve Meşveret”tir. Bunlardan biri eksik olursa demokrasi olmaz. Bu ifade edilen değerler ise bir araç değildir. Korunması ve geliştirilmesi gereken birer değerdir. AKP ise bu değerleri istismar ederek amacı olan şahsi menfaat, makam ve mevkilerine alet ettikleri ve yapılacak olan referandum sonucunu da demokrasinin gelişmesi için değil, oylama sonucunu (Cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi) yeniden tek başına iktidara gelerek kendi Cumhurbaşkanlığı için atlama taşı ve araç olarak kullanacağından, bu oyuna alet olmamak için “Hayır” diyeceğim.
2. AKP Demokrat değildir, “Siyasal İslam”ın temsilcisidir. Siyasal İslam ise Bediüzzaman’ın en çok çekindiği “Kur’anın ve imanın yüksek hakikatleri yerdeki ışıklara alet ve tabi olmaz, buna teşebbüs etmek İslam’a büyük cinayettir” dediği bir meseledir. R. Tayyip Erdoğan “Din de araçtır” diyerek dinin bir araç olduğunu açıkça ifade etmekte, yandaş hocalar da onu tevil ve tefsir ederek haklılığını ispat etmeye çalışmaktadırlar. İslam’ın yüce hakikatlerinden ibaret olan ve kazanılması, korunması ve geliştirilmesi amaçlanan “İman, Ahlak, Fazilet, İbadet, Tevekkül, Rıza, İhlas, Tevazu” gibi değerler neyin aracı olabilir? Bu değerleri araç olarak kullananlar her şeyi araç olarak görüp gizli emellerine veya dünya ve ahret menfaatlerine alet ederler. Bu anlayış dinen çok tehlikelidir. Dinde ibadetler dâhil hiçbir dini değer, iman ve islamın hakikatleri dünyevi ve uhrevi menfaat aracı değillerdir ve olamaz. Bunlar birer hakikattir. Kabul edilir ve uygulanır ve uyulur. Anayasanın kısmî değişiklikleri de hiçbir şeyi değiştirmeyeceği ve sadece göz boyamadan ibaret olduğu halde “Her şey değişecek gibi” reklam, yalan-dolan ve siyasi propagandalara alet ettikleri için “Nur Talebesi” olarak böyle siyasi yalanlara alet olmak istemem. Bu nedenle “Hayır” diyeceğim.
3. Nur Talebeleri 12 Eylül 1982 Anayasa oylamasında da “Hayır!” diyerek gerek ihtilalcilerin, gerekse uygulamada yanlışları olduğu için 80 maddesi değiştirilmek zorunda olan ve bu kısmî değişikliğin de yine 12 Eylül İhtilal Anayasa’sını yamayarak güçlendirecekleri ANAYASA oylamasına açıktan ve açıkça “Hayır!” demektedirler. O gün “Nur Talebeleri” “hayır!” derken “Siz içinde zorunlu ‘Din dersi’ olan bu Anayasaya nasıl hayır dersiniz. Siz komünistlerle beraber nasıl hareket edersiniz?” ithamlarına maruz kalmışlardı. Halk aldatıldı ve İhtilal Anayasası % 92 oy ile kabul edildi ve 30 yıl haksız uygulamalara konu oldu ve milyonlarca insana mağduriyet yaşattı ve yaşatmaya devam etmektedir. Nur Talebeleri bunun vebalinden “Hayır!” diyerek kurtulmuşlardır. AKP “12 Eylül Anayasasını TBMM’de uzlaşma ve Meşveretle toptan değiştirme imkânı varken ve buna da niyet etmişken bundan vazgeçmiş ve “İhtilali Önleyecek olan TSK İç Hizmet Kanunun 35. Maddesini değiştirme teklifine yanaşmamış” ve “Parti kapatmayı güçleştirecek maddeyi” TBMM’de kendi oyları ile reddetmiş, şimdi çıkmış alakası olmayan maddelerle “Demokrasi” “İhtilali Önleme” “Hesap Sorma” gibi yalanlarla milleti aldatmaktadır. Nur Talebeleri bu yalanlara “Hayır!” demektedir. Nur Talebelerinin istediği toplumun tüm kesimlerinin üzerinde anlaştığı ve uzlaştığı “Sivil ve Demokratik” bir Anayasa’dır. Bunun örneği Asr-ı Saadette vardır. Peygamberimiz (sav) Medine’ye hicret edip geldiği zaman Yahudileri, Münafıkları, Medine Müşriklerini ve azınlıkta olan Müslümanları bir araya getirdi, ötekileştirmeden uzlaşarak ve anlaşarak 47 Maddelik bir Anayasa oluşturdu ve uygulamaya koydu. Bundan sonra bütün siyasi kararlarını bu Anayasa’nın uygulaması ve uymayanları cezalandırması şeklinde uyguladı. Hiç kimse itiraz etmedi. Zira hepsi buna “Evet” demişlerdi. AKP ise ülkedeki vatandaşları ötekileştirerek ve ayrıştırarak ve ayrılıkları körükleyerek bunu yapmaya çalışmaktadır. Nur Talebeleri bu kabul edilemez tavrı “Hayır!” diyerek reddetmektedirler. Anayasa ve Anayasa değişikliği usulen bu şekilde yapılamaz demektedirler.
4. İnsanları idare edecek bir idareciye ihtiyaç vardır. İnsanlar da ya ilimle veya zulümle idare edilirler. Bu sebeple iki çeşit idare şekli vardır. Zulümle idareyi herkes yapar. Buna istibdat denir. İlimle idare ise bu zamanda “Demokrasi”nin prensiplerini hayata geçirmekle olur; bu ise çok zordur. İlim, ehliyet, liyakat ister. AKP ise bu konuda ehil olmadıkları ve bilgisiz oldukları için “Demokrasiye inanmamakta” ve “Adalet” yapayım derken zulme sebep olmaktadırlar; ama zulme adalet külahını giydirdikleri için yaptıklarını savunmakta ve kimseyi de dinlememektedirler. Tehlike de buradan kaynaklanmaktadır. Bediüzzaman Said Nursi hazretleri “Münazarat” isimli eserinde “Efkârı teşviş eden, hürriyet ve meşrutiyeti takdir etmeyenler kimlerdir?” sualine verdiği cevapta şöyle der: “Cehalet ağa, inat efendi, garaz bey, mösyö gevezelik, intikam paşa, taklit hazretleri gibi meşvereti incitenler, hürriyet ve meşrutiyeti / demokrasiyi takdir etmeyenlerdir. Bu gibilerin vasıfları ise şunlardır: Bir dirhem zararını bin lira milletin menfaatine feda etmeyenler. Menfaatini insanların zararında görenler. Muvazenesiz ve muhakemesiz mana verenler. İntikam düşüncesini ve şahsi garazını feda etmediği halde mağrurane millete ruhunu feda etmek davasında bulunanlar. Zulüm görmüş, kin başlamış, hürriyet ve meşrutiyetin / demokrasinin birinci ihsanı olan af ve istirahat-ı umumiyeyi fikr-i intikamına yediremediğinden herkesin asabına dokundurmakla tâ heyecana gelip öç alarak rahatlamak isteyenlerdir.” (Eski Said Dönemi Eserleri, 2009, Münazarat, s. 229-230) Bediüzzaman’ın burada ifade ettiği ve dikkati çektiği vasıflar AKP’de tamamen bulunmaktadır. Bunlara destek olarak, yaptıklarını onaylamak Hürriyet ve Meşrutiyeti/Demokrasiyi takdir etmeyenlere yardımcı olmak değil de nedir? Risale-i Nurdan dersini alan bir Nur talebesi olarak bu nedenle “Hayır!” diyeceğim.
5. AKP kutsal değerleri istismar ederek iktidara gelmiş, Demokrasiyi istismar ederek iktidarını devam ettirmek istemektedir. Buna fırsat vermemek ve bu istismarlara son vermek için Nur Talebesi olarak “hayır” diyeceğim. Bu zihniyet Hz. Ali (ra) zamanında “Hariciler” olarak ortaya çıkmış ve hem Hz. Ali (ra) ile hem de Hz. Muaviye (ra) ile savaşmışlardır. Hiçbir şey yapmadıkları ve hiçbir meseleyi halletmedikleri halde yapmak istediklerini bazı kurumların kendilerine engel olduğunu iddia ederek hedef şaşırtıyor ve kendilerini temize çıkarmak için kurumları suçlayarak halkın gözünden düşürüp kurumlara olan saygınlığı ortadan kaldırarak anarşiye zemin hazırlıyorlar. İstedikleri kanunları ise istedikleri gibi çıkarıyorlar, kimse de engel olmuyor. Devleti idare edecekleri, kurumları uyumlu bir şekilde çalıştıracakları, çalışmayanları ayıracakları ve yanlışlıklar varsa kurumları kötülemeden kurum içinde kurum çalışanları ile beraber düzeltme ve mecliste buna uygun yasaları meşveretle, muhalefetle ve diğer kesimlerle de anlaşarak çıkarmak ve düzeltmek mümkün iken bunu kasıtlı olarak yapmıyorlar. Devletin parasından başka hiçbir şeyin idaresine bakmıyorlar ve bilmiyorlar. Parasını ise istedikleri gibi yönetiyorlar. Bu beceriksizliğe ve kasıtlı davranışlara Nur Talebesi olarak dur demek için “Hayır!” diyeceğim.
6. Yıllardır ülkeyi yöneten ve kurumlar arasında çatışma yaşatmadan idare eden, “Din Eğitimine” ve “Halkın rahatına ve istirahatına” çalışan, “Yatırımlarla, barajlarla, köprülerle, fabrikalarla ülkeyi baştanbaşa donatan”, ayırım gözetemeden devletin imkânlarını herkese açan yalansız ve yasaksız demokratik bir idare sergileyen Demokratları en büyük düşman görürlerken bu gün menfaatleri için DP’yi, Menderesi, 27 Mayıs mağdurlarını kullanarak istismar ettikleri halde hayatta oldukları için 12 Eylül Mağduru olanlara sahip çıkmayarak samimiyetsizliklerini sergileyen, 12 Eylül 1982’de bu Anayasa’ya “Evet!” diyerek Nur Talebelerini Komünistlerle beraber olmakla itham eden bu samimiyetten uzak istismarcı kesime destek olmamak için “Hayır!” diyeceğim.
7. 12 Eylül 1982 Anayasa oylamasında halka “Evet!” dedirterek Cumhurbaşkanı olmak için yollara düşen ihtilal lideri Kenan Evren de “Hayır!” diyenleri tehdit ederek, olmadık ithamlarla, komünistlikle, vatan hainliği ile suçluyordu. Bu gün de 12 Eylül Anayasasını yamayarak güçlendirmeye çalışan R. Tayyip Erdoğan yine Cumhurbaşkanı olabilmek için bu Anayasa oylamasını kasten 12 Eylül Tarihine getirerek (Tesadüfmüş, ne tesadüf ama!) “Hayır!” diyenleri ihtilal lideri Kenan Evren gibi tehdit etmektedir. Bu kopya liderliğe bir vatandaş olarak elbette “Hayır!” diyeceğim ve bu aldatmacaya bir son vermek isteyeceğim.
8. Takiyyeci, Makyevalist, Pragmatik, Oportünist, Bağnaz ve Egoist bu zihniyetin Müslümanlara Seküler bir İslam anlayışını getirdiklerini ve “Modern, Çağdaş Müslüman” adı altında “Sosyetik İslam” yaşantısı ile ehl-i imanı dünyevileştirdiklerini, dinin farzlarını önemsiz hale getirip, haramlarını da adet haline getirdiklerini ve TV’lerde müstehcenliği yaygınlaştırdıklarını, ellerinde imkânları ve RTÜK gibi kurulları varken kullanmayarak kutsal değerleri hafife alan programlara müsaade ettiklerini maalesef üzülerek görmekteyiz. Bu anlayışa dur demek için “Hayır!” diyeceğim.
9. Asrın başında, Osmanlıya büyük acılar yaşatan “İttihat ve Terakki Fırkası”nın iktidar hırsı idi. Bu hırs uğruna “Adalet, Eşitlik ve Hürriyet” ilkelerinden vazgeçerek yerine göre “İslamcı ve İttihad-ı İslamcı” ve yerine göre “Türkçü ve Milliyetçi” rollere girdiklerini biliyoruz. Osmanlıyı yıkan ve İslam dünyasını esaret altına sokan bu yanlış politikaları olmuştur. Günümüzde aynı zihniyetin AKP’de olduğunu görerek gelecek konusunda endişe duyarak elbette bu anlayışa “Hayır!” diyecek ve tasvip etmeyeceğim.
10. Bu kısmî Anayasa değişikliği “Evet” de çıksa, “Hayır” da çıksa sonuçta bir şeyin değişmeyeceğini gerek insaflı AKP’liler, gerekse Liberaller ve Hukukçular söylemektedirler. İşin gerçeği bu iken milleti ayrıştıran ve her şeyin sonu imiş gibi göstermeye çalışan bu zihniyete neden “Evet!” diyerek destek olacakmışım? Sonuçta köklü bir değişim olsa zaten bu konuşulurdu. Gerek Anayasa Mahkemesi, gerekse HSYK’nın yapısı yerinde durmaktadır. Sadece üye seçimine yönelik kısmî bir değişim vardır. Bu da üye atamasında TBMM’nin de üye atama hakkı getirmekte ve üye sayısını artırmaktadır. Yasalarda bir değişiklik olmaması halinde üyelerin değişmesi neyi değiştirecektir? Bu nedenle hiçbir tartışmaya girmeden bu değişime “Hayır!” diyeceğim.