Ahir zamanda dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulur. Biri küfür cereyanı, diğeri ise nifak cereyanı” der. Küfür cereyanın başında Deccal, nifak cereyanının başında ise Süfyan bulunur. Süfyan münafıkana hareket ettiği için ehl-i iman bilmeyerek onun fitnesine kapılır.
Giriş
Ahir zaman Peygamberimizden (asm) sonraki zamandır. Peygamberimiz (asm) Ahirzaman peygamberidir. Ahirzamanın en dehşetli dönemi ise son zamandır. O zamana da “Devr-i Mehdi-i Ahirzaman” denir. Bu dönem en dehşetli fitnenin yaşandığı zamandır. Bediüzzaman “Ahir zamanda dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulur. Biri küfür cereyanı, diğeri ise nifak cereyanı” der. Küfür cereyanın başında Deccal, nifak cereyanının başında ise Süfyan bulunur. Süfyan münafıkana hareket ettiği için ehl-i iman bilmeyerek onun fitnesine kapılır. O siyasi ilmi ile ve cerbezesi ile pek çok alimleri etrafında fetvacı yapar. Ona karşı ve dinsizlik cereyanına karşı Peygamberimizin (asm) neslinden gelen Mehdi “İman Davasını” yeniden ihya ederek “Ehl-i İmanın imanını kurtarır. Deccal ve Süfyanı öldürerek onun fitnelerini ortaya çıkarıp ehl-i imanı onların fitnelerinden kurtarır.
Bu bir imtihan meselesidir. Bu meseleler imana taalluk ettiği için ancak imanı kuvvetli olanlar Mehdi, Deccal ve Süfyanı tanırlar. Diğer ehl-i iman ve özellikle Süfyanın fitnesine kapılan hocalar ve alimler Mehdi’ye ve talebelerine karşı mücadele eder, onun hizmetine set çekmeye çalışırlar.
Bu konuda gelen rivayetlerin bir kısmını maddeler halinde yazacağız.
Ahirzamanla İlgili Hadisler ve Haberler
1. Peygamberimiz (asm) bir gün Hz. Ebu Zerr-i Gıfari’ye şöyle buyurdular: “Yâ Ebâ Zerr! Allah güzeldir, güzeli sever. Ben, benden sonra gelecek olan kardeşlerime kavuşmak için heyecanlanıyorum. Onlar Benî İsrail’in peygamberleri gibidirler. Kendileri şühedâ menzilesindedirler. Allah rızası için babalarından, analarından ayrılırlar. Allah için malı terk ederler. Tevazu ile nefislerini hor ve hakir ederler. Şehevâta ve dünyanın fuzuliyatına iştirak etmezler. Allah için evlerde toplanırlar, kalplerini Allah’a vererek Allah’ı zikrederler. Onların rızıkları Allah’a bağlıdır. Onlar bilinmezler, Allah’ın onları bilmesi yeterlidir. Hastalanmaları bir sene ibadetten hayırlıdır. Onlardan birinin iki rekât namazı Nuh’un (as) kavminden birisinin Cebel-i Lübnan’da bin yıl ibadeti gibidir. Onlardan birinin tesbihlerinin binlerce yığın altun tasadduk edenlerin ecri gibidir. Onlardan birine bakman, kâbeye bakmak gibidir. Onları sevindirmek Allah’ı sevindirmek gibidir; onlara it’âm Allah’a it’âm gibidir. Onların yanında günahkâr bir toplum oturursa Allah’ın rahmeti üzerlerine nüzul eder de affolup kalkarlar. Onların gülmeleri ibadet, şakalaşmaları tesbihtir. Allah günde yetmiş defa onlara rahmet nazarı ile nazar eder. Ben işte onlara müştakım yâ Ebâ Zer!” dedi ve “Elâ inne evliyâullahi lâ havfun aleyhim ve lâ hüm yahzenûn” (Yunus, 10:82.) ayetini okudular. (Semerâtu’l-Fuâd, s. 82.)
2. Allah’ın öyle kulları vardır ki; onlar ne nebi ve ne de şehit olmadıkları halde ahirette hem peygamberler hem de şehitler onlara gıpta ederler. Onların cennette peygamberlerden ve şehitlerden yüce makamları vardır. Sahabeler sordular: “O bahtiyarların alametleri nelerdir?” dediler. Peygamberimiz (asm) cevap verdi: “Onlar aralarında akrabalık ve ticari bir menfaat olmadığı halde Allah için birbirlerini severler. Onların yüzleri nur, içleri nurdur ve onlar nurani bir yol üzeredirler. İnsanlar korktukları zaman onlar korkmazlar, insanlar mahzun oldukları zaman onlar mahzun olmazlar. “Dikkat edin! Allah’ın veli kullarına korku yoktur, onlar mahzun da olacak değillerdir.” (Yunus, 10:82.) (Ebu Davud.)
3. Allah bir kulunu severse onu Zât-ı Uluhiyetine hizmet etmek için seçer. Onu kadın ve evlat ile meşgul ettirmez. 200 (1200) senesinden sonra en hayırlınız, zevce ve veledi olmamakla yükü hafif olanınızdır. (Deylemi)
4. Yüce Allah bir hadis-i kutside şöyle buyurdu: “Ey benim için şehvetini bırakıp gençliğini bana veren genç! Sen katımda meleklerim gibisin.”
5. İman ilmini öğrenin. İlmin öğrenilmesi Allah’a karşı haşyettir. Talebi ibadettir. Müzakeresi tesbihtir. Ondan bahis cihaddır.
6. Bir âlimin yatağına yaslanarak kitabından bir saat okuması, yetmiş saat ibadetten hayırlıdır.
7. Din ile dünyayı talep edenlere (veyl olsun) yazıklar olsun!
8. Bir müminde dört şey içtima ederse Cenâb-ı Hak ona cenneti vacip kılar. Lisanında sıdk ve doğruluk, malda seha ve cömertlik, kalpte meveddet ve sevgi. Hazarda ve gaipte olana nasihat ve hayırhahlık istemek.
9. İlmin efdali iman ilmidir. Bu ilim az da olsa yaptığı amel ilimle olduğu için menfaat verir. Cehaletle yapılan amelin faydası olmaz.
10. Sakın bid’alara yanaşmayınız. Bütün bid’alar dalalettir, bütün dalaletler cehennemdedir. Sakın Yahudi ve Hıristiyanlara benzemeyin. Bizden gayrısına benzeyen bizden değildir. Kim hangi kavme benzerse ondandır. Kim hangi kavmin sayısını artırırsa ondandır.
11. Cihadın en efdali zalim sultana hak sözü söylemek ve nefsi ile cihad etmektir. (Zalime hak sözü söylemenin usulü vardır. Amaç da zulmü önlemektir. Dobra dobra söylersiniz sizi idam eder ve zulüm katmerli olarak devam eder. Ama Bediüzzaman gibi müspet iman hizmeti ile zulmün kökünü keser zulmü önlersiniz. Gerçek alim zalim hükümdara hak söz söyleyip zulmünü önleyendir.)
12. Ahir zamanda fitneler dağ gibi gelir de insanları parça parça eder. Bundan ancak alimler kurtulur. (Risale-i Nur Talebeleri zamanın alimleri sayılırlar ve onlar Risale-i Nuru okuyarak hem kendilerini hem başkalarını kurtarırlar.)
13. Mesut ve bahtiyar insan o kimsedir ki dünyâ onu terk etmeden o dünyayı terk eder. Arzusu ahiret olup ahirete çalışana Allah dünyayı hizmetçi yapar. Dünya kendisini isteyenden kaçar, kaçanın peşinden koşar. Ahiretin sonsuzluğuna inananın dünyaya sarılması pek acip ve çok şaşılacak şeydir. Dünyayı terk eyle ki, Allah da sizi sevsin. İnsanların malına göz dikme ki insanlar sizi sevsin. Dünya geçilecek bir köprüdür. Köprüyü tamirle uğraşmayın, köprüden geçmeye bakın. Dünyaya kalacağınız kadar, ahirete ise duracağınız kadar çalışın. (İ. Hakkı Erzurumlu, Marifetnâme)
14. Allah tembelliği ve gevşekliği mazur görmez. Aklınızı ve zekanızı kullanın! İşin ağırlığı sizi mağlup edecek bile olsa “Allah’ın yardımı bana yeter!” diyerek Allah’a güvenerek çalışmaya devam edin. Allah bir işin sağlam ve güzel yapılmasını sever ve onu yapan kulundan razı olur. (Hadis-i Şerif)
15. Selamı önce veren ve barışmaya önce başlayan kibirden uzaktır. (Hadis-i Şerif)
16. “Kim ilim öğrenirse geçmiş günahlarına kefaret olur.” (Tirmizi, İlim, 2.)
17. “İlim öğreniniz ve öğretiniz. Cahil olarak ölmeyiniz. Çünkü Allah cehaletle ilgli özrü asla kabul etmez.” (Kenzu’l-Ummal, 10:147.)
18. Bediüzzaman der ki: “İlimlerin şahı ve padişahı iman ilmidir. Bizim düşmanımız cehalet, zaruret ve ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı sanat, marifet ve ittifak silahı ile cihad edeceğiz.” (DHÖ, 23.)
ALİMLER VE ÂMİRLER
İmam-ı Gazali der ki: Alimler üç sınıftır:
Birincisi: Allah’tan korkmayan, dünyayı seven ve dünyaya çalışanlar. Bunlar kendilerini de halkı da mahvederler.
İkincisi: Allah’tan korkan, Allah’ın dinine samimi çağıranlar ve ihlaslı olanlar. Bunlar kendilerini de halkı da mesut ederler.
Üçüncüsü: Görünüşte tarik-i dünya olup halkı aldatırlar, kendisi ise ilimle dünyayı talep ederler ve riyakardırlar. Bunların nasihatleri halkı kurtarır; ancak kendilerini helak eder.
1. Ahir zaman uleması “Ulema-i Sû” denen kötü alimlerdir. Peygamberimiz (asm) buyurdular: “Ben ümmetimin küfre dönmelerinden endişe etmem. Zira artık küfür ölmüştür; ancak dilli münafıklardan korkarım. Onlar bilmediklerini söylerler ve nehyettiklerini de yaparlar.” (Taberani-Bezzar)
2. Peygamberimize (asm) soruldu: “Hangi amel efdaldir?” “Allah’ı tanımak ve hurma kıpçığı kadar da olsa haramdan sakınmaktır” buyurdular. “Hangi insan üstündür?” diye sordular. “Hatırlandığında yardım eden, unutulduğunda sana hatırlatan ve görüldüğü zaman size Allah’ı hatırlatan” buyurdular. “Hangi insan kötüdür?” dediler. “Fısk-u fücur sahibi alimdir” buyurdular. (Müslim)
3. Dinde Allah korkusu esastır. İlmin amacı Allah korkusu vermektir. Bu sebeple Allah’tan alimler korkar. Allah’tan korkanlar gerçek alimlerdir. Yüce Allah Peygamberimize (asm) “Oku!” emrinden sonra “İnsanları inzar et ve korkut!” emrettiler. Sonra “Akrabalarını inzar et, korkut!” buyurarak kafir ve fasıkları Allah’ın azabı ile korkutmayı emrettiler. Zira “Laubaliler ruhsatlarla okşanılmaz, azimetlerle ve Allah korkusu ile korkutulur” der Bediüzzaman. İnsanı kötülükten çeken korkudur. Sevgi ve muhabbet kişiyi günahlardan sakındırmaz, bilakis cesaret verir. Gerçek alim Allah korkusu veren ama ümitsizliğe düşürmeyen, Allah sevgisi veren ama ümitte aşırıya gidip kişiye günah işleme cesareti vermeyendir. Ahmed b. Hanbel Maruf-u Kerhî’yi çok sever ve daima onun ilminden bahsederdi. Oğlu “Babacığım Maruf’un ilmi nedir ki!” deyince “İlmin amacı kalplere Allah korkusu vermektir. Bu da Maruf’ta tamamıyla vardır. nice alimleri ise Allah’tan korkmadıkları için ilimleri helak etmiştir” diye cevap vermiştir.
4. Gerçek Alim: Gerçek âlim dünyayı sevmeyen âhiret için çalışandır. İlmin ve dinin amacı uhrevi saadettir. Gerçek şu ki: Halkın bozulması idarecilerin bozulması ile, idarecilerin bozulması da âlimlerin bozulması iledir. (Gazali, İhya, 7:92.)
5. Halkı aldatan âlim cehennemdedir. (Hadis)
6. Bir bedevi Hz. Ömer’e (ra) geldi: “Ya Ömer! Allah’tan kork!” dedi. Yanındaki birisi “Halife ile böyle mi konuşulur?” diye onu azarlamak istedi. Hz. Ömer (ra) müdahale etti: “Bırak onu! Ömer de kim oluyor ki Allah’tan korkmasın!” dedikten sonra “Onların konuşturmazsanız sizde hayır yoktur. Onları dinlemezsen bizde hayır yoktur” buyurdu.
7. Peygamberimiz (asm) buyurdular: “Ümmetimden bir cemaat kıyamete kadar hakkı müdafaa etmeye ve Allah’ın dini üzere sebat etmeye devam edeceklerdir. Onlara muhalefet edenler kendilerine zarar veremeyeceklerdir.” (İbn-i Mace)
8. İnsanlar üç sınıftır: “İdareciler, âlimler ve halk. İdareciler bozulursa geçim sıkıntısı başlar, alimler bozulursa dini hayat zaafa uğrar. Halk bozulursa toplumda ahlak bozulur.” (Ebu Bekir Varrâk)
9. Toplumun düzelmesi idarecilerin âdil, alimlerin hakperest, askerlerin cesur, fakirlerin sabırlı, zenginlerin cömert, halkın da itaatkâr olmasına bağlıdır.
10. “Zulme azıcık meyledersen cehennemin dehşetli azabı size dokunur.” (Hud, 11:112.)
11. “Allah’ın laneti insanları Allah yolundan çeviren zalimler üzerinedir.” (Âraf, 7:44-45.)
12. “Şeytanın vâdi ancak aldatmaktır.” (Nisa, 4:120.)
13. Alimler gerçekleri açıklamaktan çekinirlerse, âmirler de zulmederlerse yeryüzü zulümle dolar. Bu sebeple demişlerdir ki: “Meşhurdur fısk ile olmaz cihan harâp / Cihanı eyler müdahene-i âlimân harap.” (İzzet Molla)
14. Peygamberimiz (asm) “Zalime de mazluma da yardımcı olun!” buyurdular. Sahabeler sordular: “Zalime nasıl yardımcı olacağız?” dediler. Peygamberimiz (asm) “Onun zulmüne engel olmak ona yardım etmek demektir” buyurdular. (Buhari ve Müslim)
15. “Allah’tan ancak Allah’ı bilen alimler korkar.” (Fatır, 35:28.) İlmin amacı Allah korkusu vermesidir. Allah korkusu vermeyen ve Allah’a yaklaştırmayan ilim faydasız ve zararlı ilimdir. Peygamberimiz (asm) “Fayda vermeyen ilimden Sana sığınırım” diye Allah’a sığınmıştır.
16. “Hayır ilimledir. Allah sevdiği kuluna ilim verir ve onu dinde fakih yapar.” (Tirmizi, İbn-i Mâce)
17. “Bir kısım insanlar savaşa gitmeyerek dini öğretmek üzere ilimde ihtisas sahibi olsunlar.” (Tevbe, 9:122.)
18. Allah yeryüzünü müminlere varis kıldı. Namazı kılın, zekâtı verin, peygambere itaat edin ki merhamet olunasınız.” (Nur, 24:55-56.)
19. “İnanan insanlara yeryüzünde iktidar verirsek onlar namaz kılarlar, zekât verirler, iyiliği emredip kötülükten vazgeçirirler. İşlerin sonu Allah’a aittir.” (Hac, 22:41.) İnanmayanlara iktidar verirsek o zaman yeryüzünde fesat çıkartırlar, ekini ve nesli mahvetmeye çalışırlar. Allah fesadı sevmez.” (Bakara, 2:205.)
20. “İdareci, devlet başkanı, kendisi ile korunulan ve arkasında savaşılan kalkandır.” (Buhari-Müslim) “Mazlumların kendisine sığındığı adil padişah yeryüzünde Allah’ın gölgesidir.” (Hadis)
21. İnsanlar idarecilerinin yolundadırlar. Siz nasıl olursanız idarecileriniz de öyle olur. Sizler Allah’a itaat ederseniz idarecileriniz de öyle olur. Sizler Allah’a isyan ederseniz idarecileriniz de öyle olur.” (Peygamberimiz (asm) vefatından önce hasta haliyle mescidin kapısından sahabelerine böyle seslendi. Sonra şöyle buyurdu: “Sakın namazı ihmal etmeyiniz. Namazı ihmal etmeyiniz. Namazı ihmal etmeyiniz.”
22. Biat Ayeti: “Ey peygamber! Mümin kadınlar Allah’a şirk koşmamak, hırsızlık etmemek, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, iftira uydurmamak, iyi işlerde emirlere karşı gelmemek üzere sana biat ederlerse biatlerini kabul et. Allah’tan onlar için çokça mağfiret dile. Allah gafurdur ve rahîmdir.” (Mümtahine, 12.) Burada marufta ulul-emre (kocaya, alime, amire) itaat emredilmiştir.
23. Biat Hadisi: Biz, bir seferinde Hz. Peygamber (asm) ile aynı cemaatte beraber oturuyorduk ki: “Allah'a hiçbir şey ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, Allah'ın haram ettiği cana meşru bir sebep olmaksızın kıymamak şartları üzerine bana biat edin" buyurdu. Bir diğer rivayette "...Çocuklarınızı öldürmemek, halde ve istikbalde iftirada bulunmamak, meşru dairedeki emirlerde - ne bana ne de vazifelilere - isyan etmemek üzere biat edin. Kim vereceği bu sözlere sadık kalır, ahdine vefa gösterirse karşılığını Allah'tan alacaktır. Kim de bu yasaklardan birini işleyecek olursa artık işi Allah'a kalmıştır, dilerse affeder, dilerse azab verir, cezalandırır" buyurdu. Biz de bu şartlarla biat ettik." Nesai, bir başka rivayette "karşılığını Allah'tan alacaktır" ifadesinden sonra şu ziyadeyi kaydeder: "Kim bunlardan birini işler, sonra da dünyada cezalandırılırsa, çektiği bu ceza onun için kefaret ve o günahtan temizlenme olur." Buhari, Müslim, Muvatta ve Nesai'de gelen bir diğer rivayette şu ifade mevcuttur: "Hz. Peygambere (asm) zor durumlarda olsun, kolay durumlarda olsun, hoş şartlarda olsun nahoş şartlarda olsun, aleyhimize kayırmaların yapılıp, hakkımızın çiğnendiği hallerde olsun itaat etmek, idareyi elinde tutanlara karşı iktidar kavgası yapmamak, nerede olursak olalım hakkı söylemek, Allah'ın emrini yerine getirmede kınayanların kınamalarından korkmamak üzere biat ettim." (Buhari, İman 11; Ahkam, 42; Müslim, Hudud 41; İmaret, 90; Zekât, 108; Nesai, Bey'a 17-18; Salat, 5; Tirmizi, Hudud 12; Siyer, 37.)
24. Bir başka rivayette şu ifadeye rastlanmaktadır: "...İktidar sahibine karşı onda, Allah'ın kitabında gelmiş bulunan bir delil sebebiyle tevil götürmeyen açık bir küfür görülmedikçe iktidar kavgası yapmamak..." Biz Hz. Peygamberin (asm) huzurunda 7 veya 8 veyahut da 9 kişiydik. "Allah Resulü'ne biat etmiyor musunuz?" dedi. Ellerimizi uzatarak: "Hangi şartlara uymak üzere biat edeceğiz ey Allah'ın Resulü?" dedik. Şu cevabı verdi: "Allah'a ibadet etmek ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamak, beş vakit namazı kılmak (verilen emirlere) kulak verip itaat etmek- ve bu sırada gizli bir kelime fısıldayarak devamla- "Halktan hiçbir şey istemeyin" buyurdu. Avf İbnu Malik ilaveten der ki, Hz. Peygamber (sav)'i benimle dinleyen o cemaatten öylelerini biliyorum ki, bineğinin üzerinde iken kazara kamçısı düşse kimseye "Şunu bana verir misin?" diye talebde bulunmaz, iner kendisi alırdı.” (Buhari, İman 11; Ahkam, 42; Müslim, Hudud 41; İmaret, 90; Zekât, 108; Nesai, Bey'a 17-18; Salat, 5; Tirmizi, Hudud 12; Siyer, 37.)
HAKKA HİZMET VE CİHAD-I MANEVİ
1. “Allah yolunda nasıl cihat etmeniz gerekiyorsa öyle cihad ediniz.” (Hac, 22:78.)
2. “Cihad farz-ı kifaye iken bu zamanda farz-ı ayn olmuştur. Her bir mümin ilây-ı kelimetullah ile mükelleftir.” (Divan-ı Harb-i Örfi, s. 64.) Bunun sebebi cihadın artık maddi olmayıp manevi olması, Kur’an ile ilimle ve Kur’an’ın elmas kılıncı olan hakâık-ı imaniyenin neşri ile olmasıdır. Herkes ilây-ı kelimetullah ile mükelleftir. Zira devlet “Laiklik” ilkesini esas aldığı için dini vazifeyi yapmıyor.
3. “Dinde zorlama yoktur” (Bakara, 2:255.) ayetinin işâri manası ile ebced hesabı ile 1324 tarihinde “Devlet lâik cumhuriyete döner.” (Şualar, 243.) Cihad iman-ı tahkiki kılıncı ile olur. (Şualar, 243.)
4. “Bu zamanda cihad manevidir.” (Emirdağ Lahikası, 455.)
5. “Maddi cihadın muktezası ise, o vazife şimdilik bizde değil.” (16. Lem’a, s.155.)
6. Biz hakka hizmeti esas almışız. Haklı olmak, hakka hizmet etmek demektir. “Hakka hizmet etmek, büyük ve ağır bir defineyi taşımak gibidir.” (Lem’alar, İhlas Risalesi, s.219.) İhlas demek hakka hizmet etmek ve hakkı müdafaa etmek demektir.
7. İhlas, hakkı müdafaada ısrarlı olmak, hakta sebat ve devam etmek için her türlü engeli aşmaya çalışmaktır. “Ehl-i Sünnet” hakka hizmet ettiği için haklı ve doğrudur. Sırat-ı müstakim hakta sebattır. Güçlü olmak haklı olmaktır. Haklı olan güçlüdür. Bizler gücümüzü çokluktan değil, haklılıktan alıyoruz.
8. “Hakkı bulduktan sonra ehak için ihtilafı çıkarma.” (Sözler, 660.)
9. “Kuvvet haktadır ve ihlastadır.” (Lem’alar, 223.)
10. Haklı olmak ve hakkı müdafaa etmek için “Bilgi” sahibi olmak demektir. Bilginin azı tehlikelidir. Gerçekler teferruatta, ayrıntılarda gizlidir. “İttifak hüdadadır, heva ve heveste değil…” “İttifak cehl ile olmaz; ittifak imtizâc-ı efkardır.” “Cemaatte vahid-i sahih olmazsa cem ve zam kesir darbı gibi küçültür.”
11. Bilginin azı tehlikelidir. Muhakeme olmazsa insanı yanıltır. Gerçekler ayrıntılarda gizlidir. Peygamberimiz (asm) “Alim olup neyi emredeceğinizi ve neden nehyedeceğinizi bilmedikçe sakın emretme ve nehyetme işine girmeyiniz” buyurmuştur.
12. Hakta sebat asıl ve esastır. Bir insan bulunduğu konumda etkin olmazsa hiçbir makamda etkin olamaz. Bir şey için dik duramayan her şeye eğilir.
13. “Tarik-i Hakta gidenlere refakatla iftihar etmek ve arkalarından gitmek ve imamlık şerefini onlara bırakmak ve o hak yolunda kim olursa olsun kendinden daha iyi olduğu ihtimaliyle enâniyetten vazgeçip, ihlası kazanmak ve ihlasla bir dirhem amel ihlassız batmanlarla amellere râcih olduğunu bilmek…” (Lem’alar, 215.)
Sonuç: Hakkı bulmak, hakka taraftar olmak ihlasın gereğidir. “Hakkın hatırı âlidir, hiçbir hatıra feda edilmez.” Hakka hizmet edenlere hizmet edenlere refakat etmek gerekir.