Bediüzzaman talebelerine verdiği son dersinde de “Manevi Cihad” üzerinde durmuştur. (Emirdağ Lahikası, 870-880.) Ne yazık ki Müslümanlar din düşmanı batılıların silahlarını alarak birbirlerini öldürürken din düşmanlarına ürettiği silahları alarak yardım etmektedirler.
Peygamberimiz (asm) Bi’setten sonra, yani kendisine 610 yılında Vahiy gelmeye başladıktan sonra Mekke’de 13 sene kaldı. 622’de Medine’ye hicret ettikten sonra vahiy 10 sene daha devam etti. Böylece 23 senede Kur’an nazil olup tamamlandı ve Veda Haccı’nda “Bugün dininizi tamamladım ve din olarak İslam’dan razı oldum” (Maide, 5:3.) ayeti nazil oldu. Böylece din tamamlanmış oldu.
Mekke döneminde Ahkam ayetleri nazil olmadığı, namaz dışında ibadetler emredilmediği için Peygamberimizin (asm) cihadı Kur’an okumak ve izah etmek şeklinde idi. Maddi olarak cihat emredilmemişti. Bu 13 sene boyunca nazil olan ayetler de “İman Hakikatlerini” ders veriyor, “Tevhid, Nübüvvet, Haşir” akideleri üzerinde duruyordu.
Peygamberimiz (asm) Kur’an ile cihad ediyor, İman hakikatlerini neşrediyor ve anlatarak beyan ediyordu. Bu sebeple karşılaştığı baskı, zulüm ve şiddete sabırla mukabele ediyor, asla fiilî olarak karşılık vermiyordu. Sahabelere de sabır ve hicreti tavsiye ediyordu. Zira o zamanda sahabeler de azınlıkta ve zayıf durumda idiler. Hicretten sonra Mekke döneminde ikinci senesinde oruçla beraber “zulme ve tecavüze maruz kaldıkları ve güçlendikleri için” yüce Allah kendileri ile savaşanlara savaşmayı ve mütecavizlere şiddetle ve kuvvetle mukabele etmeye izin verdi. Böylece savaş emir değil, her zaman değil, fiili durumda tecavüze karşı izin olarak meşru kılınmıştır.
Günümüzde Müslümanlar maddeten ve askerî yönden zayıflamıştır. Güç ve kuvvet insan gücünden çok teknik ve teknolojiye geçmiş, teknik ve teknolojik olarak da Müslümanlar geri kalmışlardır. Ayrıca Demokrasi’nin gelişmesi “Din ve Vicdan Hürriyetinin” tüm dünya devletleri tarafından kabul edilmesiyle de “Din için savaş” ortadan kalkmıştır. Yine günümüzde savaşlar meşru olmaktan da çıkmıştır. Zira eskiden savaşlar “Meydan Muharebesi” şeklinde olurdu. Savaş askerler arasında ve meydanlarda olur, hangi devlet galip gelirse o ülke o devletin himayesinde olur, masumlar korunurdu. Ancak günümüzde savaşta atılan bombalardan ve hava saldırılarından askerler kendilerini korumakta ama çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve korunmaya muhtaç olan siviller zarar görmektedir. Bu da savaşları meşru olmaktan çıkarmaktadır. Zira masumların korunması amacına aykırı olmaktadır.
Bütün bu sebeplerden dolayı Bediüzzaman Said Nursi “Bu zamanda cihad manevidir. Maddi kılıç kınına girmiştir” buyurur. Cihad-ı manevinin en önemlisi ve büyüğü de nefisle cihad, imansızlığa ve dinsizliğe, felsefi cereyanlara karşı iman ve Kur’an hakikatlerini aklî ve ilmî delillerle müdafaa etmek, önce kendi imanını kurtarmak, sonra başkalarının imanına güç verecek şekilde hizmet etmek şeklindedir.
Ayrıca bu zamanda “düşman” kavramı da değişmiştir. Bundan sonra düşmanlarımız insanlar değil, tüm insanlığın ortak düşmanları olan cehalet, fakirlik ve ihtilaftır. Bediüzzaman “Bizim düşmanımız cehalet, zaruret ve ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı sanat, marifet ve ittifak silahı ile cihat edeceğiz” (Divan-ı Harb-i Örfi, s.23.) buyurur. Bunlar insanlığın ortak düşmanlarıdır.
Bediüzzaman “Herkes kendi aleminde bir kumandan olduğundan cihad-ı ekber ile mükelleftir” (Divan-ı Harb-i Örfi, s.62.) der. Cihad-ı ekber ise Peygamberimizin (asm) “Küçük cihaddan büyük cihada gidiyoruz” buyurduğu “Nefisle ve heva ile cihaddır.” Bediüzzaman “Cihad-ı hariciyi” yani “Dinsizlikle, küfürle, felsefi cereyanlarla mücadeleyi” “Şeriat-ı Garra’nın elmas kılıçlarına havale edeceğiz” der. (Divan-ı Harb-i Örfi, s.64.) Yani, artık peygamberimizin (asm) Mekke’de yaptığı gibi “Kur’an-ı Kerimin elmas gibi sarsılmaz ve zedelenmez olan elmas kılıçlar denilen hakikatlerini aklî ve ilmî bürhanlarla ispat ederek en büyük ilmî ve imânî cihadı yapacağız. Risale-i Nurlar bu manevi cihadda en büyük manevi ve ilmî silahtır. Atom bombası gibi kürfün bütün iddialarını zir-ü zeber etmekte ve küfrün kalelerini yıkmaktadır. Bu manevi silahı kullanarak manen cihad edeceğiz. Bediüzzaman hazretleri “Manevi cihad-ı dinî, iman-ı tahkiki kılıcıyla olacaktır” (Şualar, 424.) buyurarak bunu ifade etmiştir.
Bediüzzaman talebelerine verdiği son dersinde de “Manevi Cihad” üzerinde durmuştur. (Emirdağ Lahikası, 870-880.) Zaten dünyada Müslümanlardan başka birbirleriyle savaşanlar kalmamıştır. Ne yazık ki Müslümanlar din düşmanı batılıların silahlarını alarak birbirlerini öldürürken din düşmanlarına ürettiği silahları alarak yardım etmektedirler. Bu sebeple artık Bediüzzaman’ı dinlememiz ve bu ahmakane tavırdan vaz geçmemiz gerekir.