Din akıllı insanı muhatap alır. “Allah katında insanların en kötüsü, düşünmeyen, sağır ve dilsiz olanlardır.” (Enfal, 22.) “Biz Kur’an-ı Kerim’i sana indirdik ki, ayetleri okuyup düşünerek, akıl sahipleri öğüt alsınlar.” (Sa’d, 29.) “Niçin aklınızı kullanmıyorsunuz?” (Enbiya, 21:10.) buyurur.
Din akıllı insanı muhatap alır. “Allah katında insanların en kötüsü, düşünmeyen, sağır ve dilsiz olanlardır.” (Enfal, 22.) “Biz Kur’an-ı Kerim’i sana indirdik ki, ayetleri okuyup düşünerek, akıl sahipleri öğüt alsınlar.” (Sa’d, 29.) “Niçin aklınızı kullanmıyorsunuz?” (Enbiya, 21:10.) “De ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sahipleri öğüt alır.” (Zümer, 9; Yunus, 42.) “Şayet düşünseniz alevli ateşe girmezsiniz.” (Mülk, 10.) buyurur.
“Bu ve benzeri pek çok ayetlerinde Kur’an aklı kullanmayı emreder.” (Nursi, Bediüzzaman Said, H. Şamiye (2000-YAN) s.26-27.)
“Dinin her meselesi, peygamberin sünneti akla uygundur. Dolayısıyla akla uymayan dine ve fıtrata da uymaz. Ancak o akıl, sahih ve doğru bilgilerle donanmış akıl olmak gerektir.” (Nursi, Bediüzzaman Said, Muhakemat (Sözler Yayınevi, Tarihsiz) s. 10.)
Hadisler yeni yazılıyor ve toplanıyor değildir. Hicri 2. ve 3. asırda hadisler toplanılmış, kritikleri yapılmış ve sahih ile olmayanlar tefrik edilmiştir. Bilhassa Kütüb-u Sitte, yüz binler hadisten seçilmişlerdir. Öyle ki, “Buhari’de görmek, Resulullah’tan (as) işitmek gibidir” (Hadislerin yazılması ve toplanması ve kriterlerinin yapılması ile ilgili olarak bakınız. (Mektubat, (2001-YAN) Said Nursi, s. 95, 113, 120,129) rivayet edilmiştir.
Mesele nedir?
Zamanın ve ilmin tekâmül etmesi ile akla ve ilme aykırı imiş gibi gözüken hadisleri akla ve ilme uygun bir şekilde izah etmektir. Devamlı değişen ilmi ve zamanı esas alıp, hadisleri inkâr ve reddetmek yerine, hadisleri ve ayetleri tevil etmek ve izah etmek gerekir.
Bunun için de hadisleri bilmek yetmez. Hadis usulünü de iyi bilmek gerekir. Yine ilmin ve sanayiinin tekâmül etmesini de dikkate almak gerekir. Hadisi değerlendirmede “akıllı yaklaşım” diye hadisleri uydurma kabul etmek yanlıştır.
Hadisleri değerlendirmede ölçü Bediüzzaman ın Muhakemat isimli eserindeki üç kriterdir. “Bunlar:
1. Bu söz Peygambere aittir. Bu tevatürün ve ananeli senedin neticesidir.
2. Bu hadisin murad ettiği mana haktır. Bu mucizelerden doğan bürhanın neticesidir. Bu ikisinde ittifak etmek gerekir.
3. Bu hadisin bence manası budur. Bu ise içtihadın neticesidir. Bu hususta ihtilaf caizdir ve araştırmanın doğruyu bulmanın neticesidir.” (Muhakemat, On Birinci Mukaddime, s. 42-42.)
Haber-i Vahid” olan hadisler bazan olur ki bazı şartlar dahilinde tevatür gibi katiyet ifade ederler ve sadece ahkamdan delil olmayabilir; ancak manaları sahih ve doğrudurlar. (Bu hususta bakınız, Mektubat, 94-95 ; Şualar, Bediüzzaman Said Nursi, 1994-Germany, s. 364.)
Bu izahları kim yapacak?
Hadiste ihtisas sahibi olanlar. İlahiyat eğitimi görmüş, Hadiste ihtisas sahibi alimler. Ne yazık ki bunlar akıllarına sığmayan hadisleri açıklama ve anlamaya çalışmak yerine kolay olan inkâr yolunu seçmektedirler. Alimin şe’ni odur ki, bir muteriz herhangi bir hadise yanlış mana verse, itiraz edenin hatasını göstererek hadisin namusunu korumalıdır.
Hadislerde apokaliptisizm [(sırlı hadisler) dünyanın sonu ve ahir zamanla ilgili hadisler] diyerek, manaları anlaşılmadığından uydurma veya İsrailiyat’tan gelme zannedilerek bu nevi hadislere ilişilmiştir. Manaları anlaşılınca, elbette bir mucize-i Peygamberi kabul edilecektir.
Ahir zamanda ortaya çıkacak olan Mehdi, Deccal, Mesih, Ye’cüc ve Me’cüc gibi meseleler hadislerde ve Yahudi, Hıristiyan kaynaklarında yer almıştır. Bazı yorumcular bu hadisleri akla muhalif şekilde yorumlayarak, inkarına sebep olmaktadırlar. Halbuki Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin yaptığı gibi izahları yapılsa bu nevi hadislerin birer mucize-i Peygamberi olduğu görülecektir.
Hadisleri anlamaya çalışmak yerine günümüz ilahiyatçıları “Apokaliptisizm” adı altında Yahudilerin, Babillerin ve Romalıların esareti ve zulmü neticesi ortaya çıktığını ve kurtarıcı beklentisinin bir eseri olduğunu ileri sürmektedirler. (Bu nevi hadislerin izahı için bakınız: Mektubat, 90-97; Sözler, (2001-YAN) s.307-316 Müteşabih hadislerin anlaşılma usulü ile ilgili On bir Kriter ve On Bir Asıl; Muhakemat, On birinci Mukaddime, s.41-43; Yine ahir zaman ile ilgili hadislerin tevillerini muhtevi Beşinci Şua, Şualar, s.497-515.)
Hıristiyanlarda da “Tanrı Hükümranlığı” ve Tevrat’ta vaat edilen “Dünya Krallığı” beklentisi ile, “Mesih İnancı”nın olduğu, İslam tarihinde de Hz. Ali zamanındaki fitnelerin, siyasi kargaşa ve hükümet değişikliklerinin ve bunların neticesinde ortaya çıkan ahlaki, ekonomik problemlerin neticesi olduğunu iddia etmektedirler.
Bu iddiaların başlıcaları:
1. Kıyametin yakın olduğu,
2. Kıyametin kopmasına sebep olacak fitnelerin olacağı,
3. Bunların başında Deccal’ın çıkacağı,
4. Mesih’in tekrar döneceği,
5. Mehdi ile beraber dinsizliğe ve ahlaksızlığa karşı mücadele edeceği,
6. Bir müddet başarılı olacağı (7-40 yıl)
7. Sonra yeniden bir dinsizlik başlıyacağı,
8. Nihayet dinsizliğin galebesi ve zulmü ile bir tek imanlı insanın kalmayacağı ve kafirlerin üzerine kıyametin kopacağı meselesidir.
Kıyamet kopacaksa bunlar doğrudur. Tersi nasıl olur ki?
Peygamberimiz (asm) kıyametin alameti olarak pek çok alamet rivayet edilmiştir. Buhari’nin Kitab’ul Fiten’de 3. Babın başlığı şöyledir: “Ümmetimin yok oluşu aptal genç adamlar elinde olacaktır.” Yine Buhari’de şöyle buyurur: “Kıyamet vakti yaklaştığı zaman ilim kaldırılır ve cehalet indirilir. O günlerde öldürme çoğalacaktır.” (Buhari, Sahih, Fiten, 5.)
Yahudi ve Hıristiyan kaynaklarında da bunların bulunması, vahyin kaynağının aynı olduğunu gösterir. Bu Levh-i Mahfuzda her şeyin kader kalemi ile yazılı olduğunu ve peygamberlere bunların oturtulduğu ve öğretildiği gösterilir ki bu doğrudur.
Nitekim:
I. Enoch’ta (İdris) “İdris, göğün levhalarına bak, orada yazılanları oku ve öğren! Bunun üzerine baktım. Okudum ve her şeyi anlar gibi oldum. Dünyanın sonuna kadar olacaklarını okudum. Aziz olan Rabbi, yüceliğin ebedi melikini tesbih ettim” yazılıdır. (Din Öğretiminde Yeni Yaklaşımlar, 2000- MEB- İst, Dç. Dr. Mehmet Paçacı, Hadiste Apokaliptisizm Veya Fiten Edebiyatı, s.157; I. Enoch, 8:2-3.)
Aynı şekilde Resulullah da (asm) “Hayır ve şerri açıkça gördüm. Cennet ve cehennemi gördüm. (Buhari, Fiten, 15; 9. cilt, 53. Bab, 211. Hadis.) Fitnenin evlerinize yağmur gibi yağdığını görüyorum.” (Buhari, Fiten, 4; 9. Bab, 48, 182.Hadis.)
Nitekim Buhari’de fitne zamanından şöyle bahsedilir: “Zaman hızlı geçecek, iyi ameller çoğalacak, cimrilik yaygınlaşacaktır. Fitne ortaya çıkar ve öldürme çoğalır.” (Buhari, Fiten. 5; 9: 48, 183 Nolu Hadis.)
Benzer ifadeler Yahudi ve Hıristiyan kaynaklarında vardır. (Greek Apacalypse of Ezra, 3: 11-13, Tevrat, 27: 2-13, II Baruch, 70:3-7.)
“Allah’ın şeriatının bir kenara bırakılacağı, orucun inkâr edileceği, bunların gerçek bir mü’min olmadığını ifade eder.” (Paçacı, s. 161; Apacalypse of Elijah, 1:13-14.)
Aynı mealde Hz. Ömer’den rivayet edilen bir hadiste: “Sizden sonra Recmi, Deccal’ı, Havz’ı, kabir azabını ve cehennemden çıkacakları yalanlayan bir kavim gelecektir.” (Abdurrezzak, El Musannaf tahk. Habiburrahman el-Azami, el-Meclis’ul ilmi, (Beyrut-1390/1972) C. 9.s.4/2 H. No: 20860.)
Fitne döneminin belli özellikleri vardır:
1. Zalim krallar mazlumlara zulmederler.
2. Kan dökülür.
3. Dinin emirleri çiğnenir ve insanlar zalim krallardan korunmak, canlarını ve mallarını emniyete almak ve menfaatlerini kaçırmamak için dinden ve doğruluktan vazgeçmek durumunda kalacaklardır.
4. Ahlaksızlık ve ekonomik çöküntü beraber gelecektir.
Bunlar tüm zulüm dönemleri ve fitne dönemleri için geçerli kurallardır. Yahudilikte de Hıristiyanlıkta da, Müslümanlıkta da durum değişmez. Ayet ve hadisler bu sosyolojik hadiselerin misalini verirler ve bu her asır devam eder. “Kur’an-ı Hakimde bazı hadisat-ı cüz’iye suretinde zikredilen cüzî hadiseler, külli düsturların uçlarıdır.” (Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, 2001-YAN, s.224, 20. Söz.)
Deccal ile ilgili rivayetler:
Deccal’ın pek çok harikalar göstereceği, (Nuaym b. Hammad el-Mervezi, Kitabul-Fiten, Taktik, Suheyl Zekkar, el-Mektebetü’t Ticariye, Mekke, Tarihsiz, s.320-333.) bunun dışında 3 dönem hâkim olacağı (Nuaym, Fiten 320.) anlatılır. Aynı şekilde Tevrat Daniyal babında: “Deccal elindeki kayayı ekmek yapacağı” (Apocalypse of Daniel, 11-12.) Alnında kefere yazılı olacağı. (Buhari, Fiten 26; Nuaym, Fiten 3:7; Daniel 9: 10-27.)
Bunun sebebi vahyin kaynağının bir olmasından dolayıdır.
Mesela: “Hikmetin başı Allah korkusudur.” (Beyhaki, Askeri, Deylemi, K. Hafa, Acluni, 1: 421 [(Hıristiyanlık hikmeti olan) Ben Sirek 1:14] Mezmurların başında bulunan ifade budur.) “Sadaka verirken sağ elin verdiğini sol görmesin.” (Buhari, Sahih, 1313 Nolu Hadis, Matta, 6: 3-4.) “Kavmin efendisi ona hizmet edendir.” (K. Hafa, 1: 463.) “Kim büyük olmak isterse hizmetçiniz olsun” (Markos, 10: 43-44.) aynı mealdedir. Dolayısıyla Hz. İsa (as) da Hz Muhammed (asm) da aynı hakikatleri ümmetlerine haber vermişlerdir.
Vahyin kaynağı Allah’tır. İman esasları da aynı kaynaktan çıkan sahih ve doğru bilgiler olduğu için aynı olması gerektir. Kıyamet ilmi de itikadi bir ilimdir. Dolayısıyla tüm dinlerde aynı olmalıdır. Kıyamet alametlerinden olan Mehdi (=Mesih) ve Deccal ile ilgili tasvirlerde elbette bir birlik ve benzerlik arz edecektir. Bu vahyin kaynağının bir olduğuna, Allah’ın varlığına-birliğine, kadere ve Levh-i Mahfuza imanı güçlendirir. Böyle de olması hakikatin gereğidir.
Nitekim Peygamberimiz (asm): “Hiçbir peygamber yoktur ki, kavmini Deccal’a karşı uyarmış olmasın. Ben de sizi uyarıyorum. Çünkü Deccal içinizden çıkacaktır” (Buhari, Sahih, Fiten, 26; 9: 60, s.245.) buyurmuşlardır.
Peygamber elbette kavmini Deccal’a karşı uyarır. Ümmetini dalaletten ve cehennemden, dinini de tahripten korumak peygamberliğin gereğidir. Hevasından konuşmaz.
Eğer bu hadisler Resulullah’tan rivayet edilmediği ve ona atfedilerek uydurulduğu noktasından meseleye bakacak olsak o zaman şu sualler terettüp eder. Bunların cevabı aranmalıdır.
1. Bu hadisler ne zaman üretildi?
2. Kimler çıkardı?
3. Buhari-Müslim ve diğer muhaddisler bunu nasıl anlamadılar?
4. Bütün ümmet nasıl aldatıldı?
5. O zaman diğer ahlak ve ahkam ile ilgili hadisler de sahih olmayabilir mi?
Sualler ibadet ve iman ile ilgili meselelere gelip dayanacaktır. Zaten şeytanın istediği de budur.
Bir diğer husus, bir ayet İncil ve Tevrat’ta varsa Kur’an’a onlar tarafından sokulduğu iddia edilse o zaman nasıl cevap vereceğiz? Ayeti inkâr mı edeceğiz?..
Durum böyle olunca, bir insanın “Alim olup neyi emredeceğini ve neden nehyedeceğini tam ve kesin olarak bilmedikçe emretme ve nehyetme işine girmemesi” konusundaki Peygamberimizin (asm) uyarısına uyması gerekir. Yine din bilginlerinin konuşmaları ve nasihatlerinin inanan insanların imanına güç verecek şekilde olması ve şüphelerini giderecek tarzda olması gerekir.
Gerçek bilginler imana güç veren ve insanlara nasihatlerinde havf ve reca muvazenesini koruyan bilginlerdir. Onlar ne günah işlemeye cesaret verirler ne de günahkâr insanları ümitsizliğe düşürecek şekilde konuşurlar. Ölçülü ve dengeli bir şekilde konuşurlar. Şeriatın muvazenesini muhafaza ederler. Kur’an ve peygamberin hadisleri konusunda da inkârcı değil, açıklayıcı ve izah edici bir şekilde halka nasihatlarda bulunur akıl ve ilimle bunların doğruluğunu anlatırlar. Bunu yaparken zamana ve durma göre yeni izah tarzları ortaya koyar ve Kur’anın ve hadislerin doğruluğunu isbat ederler.