İmam-ı Gazali (ra) “Sakın anlamadığın ilmi inkâr etme. Aklına güvenen alimlerin helak olduğu nokta burasıdır. Nice anlamadığımız ve inkâr ettiğimiz şeyler vardır ki bir anlayınca cehaletimize güleriz” der. Yine Gazali (ra) “İlim ilme perde olur. Bir şeyi bildiğini zanneden onun hakikatinden mahrum kalır” demiştir.
İmam-ı Gazali (ra) “Sakın anlamadığın ilmi inkâr etme. Aklına güvenen alimlerin helak olduğu nokta burasıdır. Nice anlamadığımız ve inkâr ettiğimiz şeyler vardır ki bir anlayınca cehaletimize güleriz” der. Yine Gazali (ra) “İlim ilme perde olur. Bir şeyi bildiğini zanneden onun hakikatinden mahrum kalır” demiştir.
Alimlerin yanıldığı kör noktalar vardır. Her şeyi anlar, ama bir şeyi anlamaz, inkâr ederek dalalete süluk eder. Cahilin durumu bunlardan iyidir. Cahil hiç olmazsa bilmediği hususu Allah’a havale eder.
“Alimler peygamberlerin varisleridir” (Buhari, İlm, 10; Ebû Davut, İlm, 1; Tirmizi, İlm,19; İbn Mace, Mukaddime,17.) hadisi peygambere tabi olup kesibî ilimlerden sonra ilham-ı ilâhiye mazhar olan, Kur’an ve Sünnetteki hususları bu şekilde izah ve ispat ederek hakikatini gösteren, aklı anlama alet yapan, itiraz ve inkâr aleti haline getirmeyen müceddit ve müçtehitler içindir.
“Allah'ın, İslam için gönlünü açtığı kişiye kim benzer ki o, gerçekten de Rabbinden bir ışığa, bir aydınlığa nail olmuştur; yazıklar olsun Allah'ı zikretmeye karşı yürekleri kaskatı olanlara, onlardır apaçık bir sapıklık içindedir” (Zümer, 39:22.) “Allah dilediğine faydalı bilgi ve hikmeti ihsan eder. Kime ki hikmet verilmişse, muhakkak ona çok hayır verilmiştir. Bu hakikatleri ancak olgun akıl sahipleri düşünürler.” (Bakara, 2:269.) ayeti ilmi ile amil olan alimlere yüce Allah’ın ilham ve sünuhat nevinden hikmete mazhar edeceğini ifade etmektedir. Alim ilmi ile amel ederse kalbine hikmet akar ve lisanından ilim dökülür. Nitekim Peygamberimiz (asm) “Kim bildikleri ile amel ederse Allah ona bilmediklerini de öğretir.” (İhya, 1:177.)
İlim devamlı tetkikat ister. Peygamberimiz (asm) “Kişi öğrendiği müddetçe alimdir, biliyorum derse o cahildir” (Münavi, Feyzu’l-Kadir) buyurarak kişinin devamlı öğrenme gayreti içinde olması gerektiğini “beşikten mezara” öğrenmeye devam etmek gerektiği dersini veriyor.
Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Doğruyu batılla karıştırıp da bile bile gerçeği unutup gizlemeyin. Namazı kılın, zekâtı verin ve rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin. Kitabı okuduğunuz halde, insanlara iyiliği emredip bizzat kendinizi unutuyor musunuz? Akıl etmiyor musunuz?” (Bakara, 2:42.) buyurarak hakkı öğrenmeyi, batılı bilmeyi birbirine karıştırmadan hak ve hakikate sahip çıkmasını emrediyor.
Kur’an-ı Kerimi anlamak için onun ifade ettiği manaları Peygamberimizin (asm) izah ettiği, uyguladığı ve beyan ettiği şekilde öğrenmek ve ona göre tefsir etmek gerekir. Peygamberimiz (asm) “Kim Kur’ân-ı Kerimi kendi indî görüşleri ile tefsir ederse cehennemde yerini hazırlasın” (Ahmed b. Hanbel, Musned, 1:233, 269, 323, 327; Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 1; Taberânî, Mu’cemu’l-Kebîr, 12:35.) buyurmuşlardır.
Kur’ân-ı Kerimin tefsiri Kur’an ile ve hadis iledir. İlimde ihtisas sahibi olup rüsuh peyda edenler Kur’an ve Hadisleri çok iyi bilir ve onlarla Kur’ânı tefsir ederler, anlaşılmayan hususları aklî ve ilmî delillerle izah ederek şüphe bırakmayacak şekilde iman ve Kur’an hakikatlerini yorumlarlar. Onlar Kur’âna teslim olurlar ve kendi görüşlerinden vazgeçerler; kendi görüşlerini esas alıp Kur’an ayetlerini kendi görüşlerine uydurmaya çalışmazlar. İlimlerini Kur’an ve Hadis-i Şerifleri anlamaya basamak yaparlar.
Bu anlattıklarımızın dışında kalanlar ise Yüce Allah’ın şu ayetlerinin muhatabıdırlar. “Onlara: 'Yeryüzünde fesat çıkarmayın' denildiğinde: 'Biz sadece ıslah edicileriz' derler. Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler. Yine onlara: 'İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin' denildiğinde: 'Düşük akıllı sefihlerin iman ettiği gibi mi iman edelim?' derler. Bilin ki, gerçekten asıl sefihler düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler.” (Bakara, 2:11-13.)