Kapalı rejimlerin özelliği olan yolsuzluklara bulaştı. Çünkü kapalı rejimlerin taşeronluğunu yapanlar ülkenin geleceğini değil de kendi geleceklerini düşündükleri için yapacakları başka şeyleri yoktur. “Bu fırsat bir daha elimize geçmez, öyle ise kesemizi doldurmaya bakalım” derler.
12 Eylül Hükümetinin Başbakan yardımcılarından birisi olan Turgut ÖZAL tarafından 20 Mayıs 1983 tarihinde konseyin onayı ve desteği ile kuruldu. Kuruluş amacı “Ülkede bulunan sağ, sol, milliyetçi ve dinci kanadı” birleştirmekti. İhtilalcilerin hesaplarına göre solu temsil eden “Halkçı Parti” sağın temsilcisi Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) olacaktı. Anavatan Partisi (ANAP) ise dört eğilimi birleştirerek tam bir “12 Eylül Partisi” olacaktı. Öyle de oldu.
6 Kasım 1983 seçimlerinde “dört eğilimden” de gösterdiği adaylar sayesinde oy aldı. Konseyce seçime sokulmayan DYP, SODEP gibi partilerin boşluğuna oturarak seçimden % 45 oy oranı ile birinci parti olarak çıkmayı başardı. 13. 12. 1983 tarihinde Hükümet kurdu. I. Özal Hükümeti 21. 12. 1987 tarihine kadar sürdü.
Çıkardığı kendine has seçim kanunu ile oy oranını azaltırken mecliste sandalye sayısını çoğaltarak tek başına hükümet olmayı sürdürdü. 9 Kasım 1989 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Turgut ÖZAL Cumhurbaşkanı seçildi. Bunun üzerine Yıldırım Akbulut ANAP Genel Başkanı ve Başbakan olur.
15 Haziran 1991 tarihinde yapılan ANAP kongresinde Mesut YILMAZ genel başkan seçilir. 20 Ekim 1991 seçimlerinde birinciliği DYP’ye kaptıran ANAP artık muhalefete düşmüştür. 24 Aralık 1995 seçimlerinde de %19,66 oy oranı ile 131 milletvekili çıkaran ANAP aynı oranda oy alarak meclise giren DYP ile hükümet ortağı olarak 6.3.1996 tarihinde Mesut Yılmaz’ı Başbakan yaptı. Bu koalisyon Mesut Yılmazın ortaklık şartlarını istismar etmesi ve DYP genel başkanı Tansu Çiller’i hafife alması sebebiyle ANAYOL hükümeti ancak 3 ay sürdü. Koalisyon 28 Haziran 1996 da dağıldı. DYP bu defa da REFAHYOL hükümeti kurunca ANAP muhalefette kaldı.
28 Şubat 1997 tarihinde başlayan süreçte ANAP güdümlü bir 12 Eylül partisi olduğunu gösterdi. Seçime katılmayan ve halktan hiç oy almayan ve belli bir amaç için kurdurulan, pazarlıklar ve tehditlerle partilerinden ayrılan milletvekillerinin kurduğu güdümlü DTP ve Türk solunun temsilcisi olan CHP’den ayrılan DSP ile hükümet kurarak 28 Şubat sürecini başlatan çoğunluğu askerlerden oluşan “Milli Güvenlik Kurulu” kararlarının taşeronluğunu üslendi. 20. 06. 1997 de kurduğu hükümeti ile “Siyasi hayatıma mal olsa da reform niteliğinde bu kanunları çıkaracağım” dedi. Sadece “Sekiz Yıllık Temel Eğitim Kanununu” çıkarabildi ve uygulamaya koydu. Bu da ANAP’ın siyasi hayatına mal oldu.
Kapalı rejimlerin özelliği olan yolsuzluklara bulaştı. Çünkü kapalı rejimlerin taşeronluğunu yapanlar ülkenin geleceğini değil de kendi geleceklerini düşündükleri için yapacakları başka şeyleri yoktur. “Bu fırsat bir daha elimize geçmez, öyle ise kesemizi doldurmaya bakalım” derler.
18 Nisan 1999 tarihinde yapılan seçimlerde iktidar nimetleri ve devlet imkânları ile %13,22’lik oy oranı ile Meclise 86 milletvekili sokabilen ANAP en %21 oy alan DSP Lideri Bülent ECEVİT’in Başbakanlığındaki ANA-SOL-M Hükümetinde %18 oy alan MHP ile beraber bulunarak Başbakan Yardımcılığını kaptı.
3 Kasım 2002’de yapılan seçimlerde ise %5,12 oy alarak Meclis dışında kaldı. İktidar nimetinden uzaklaşınca ANAP Genel başkanı olan Mesut YILMAZ başkalarını suçladığı yolsuzluk iddialarından dolayı kendisi Yüce Divan’a gitmek ve mahkemelerle uğraşmak durumunda kaldı. ANAP’tan ayrıldı. Bunun üzerine Ali Talip ÖZDEMİR ANAP genel başkanlığına seçildi. Partinin yolsuzluk iddialarına daha faza dayanamayarak istifa etti. Yerine Nesrin NAS seçildi. O da partisinin bittiğini görünce istifa ederek partisinden ayrıldı.
2005 yılında bitmiş gibi görünen ANAP daha önce ANAP’lı olan ve ANAP döneminde bakanlık yapan, AKP’den Isparta milletvekili olarak seçildiği ve AKP’de Bakanlık yaptığı halde bakanlıktan ve AKP’den istifa ederek tekrar ANAP’a dönen Erkan MUMCU ile yeni bir arayışın içine girdi. Erkan MUMCU’yu kongrede Genel Başkan seçti. Mumcu da AKP’den getirdiği milletvekili arkadaşları ve CHP’den istifa edenler ile ANAP’ı tekrar mecliste temsil edilir hale getirdi. Hazineden milyarlar lira parti yardımı alarak partiyi yeniden diriltme veya yeni kombinezonlara aday haline getirmiş oldu ve 3. parti konumuna geldi. 2007 Genel Seçimleri öncesinde Doğru Yol Partisi ile birleşme kararı aldı, fakat daha sonra bazı nedenlerden dolayı birleşme gerçekleşemedi, aday listelerini geç verdiği gerekçesiyle de genel seçimlere de katılamadı.
25 Ekim 2008'de yapılan 6. Olağanüstü Büyük Kongre'de, genel başkanlıktan çekilen Mumcu'nun yerine Salih Uzun seçildi. 2009 yerel seçimlerinde eski genel başkanlardan Mesut Yılmaz'ın memleketi olan Rize dışında bir varlık gösteremedi. Aldığı binde 7'lik oy oranı, siyasi tabanının tamamen eriyerek eski günlerine nazaran artık bir tabela partisi konumuna geldiğinin en açık göstergesi oldu. 31 Ekim 2009 tarihinde Ankara'da yapılan 10. Olağan Büyük Kongresi'nde, kendini fesih ve Demokrat Parti ile birleşme kararı alındı ve DP ile birleşerek siyasi hayatını tamamlamış oldu.
ANAP dört eğilime, dolayısıyla CHP'den kaynaklanan eğilime de sahip çıkma iddiasına karşın, siyasi yelpazenin sağında yer alan muhafazakâr bir parti olmuştur. ANAP'ın muhafazakârlığı daha önceki sağ partilere oranla daha kentselleşmiş bir özellik göstermiştir. Özellikle Turgut Özal döneminde, ANAP'ta liderin ağırlığı, daha önceki sağ partilere göre daha belirgin olmuştur. Bütün toplumsal kesimlerden seçmenlere seslenen bir "ana akım parti" niteliği gösteren ANAP, 1983, 1984 ve 1987'de eski sağ partilerin, yani DP ve AP’nin seçmenlerinin büyük bölümünün oylarını kendine çekti. 1980'li yıllarda en güçlü olduğu bölge, 12 Eylül öncesi üç sağ partinin (AP, MSP ve MHP) toplam gücünün en yüksek düzeye eriştiği Orta Anadolu'ydu. Ama, ülkenin tüm bölgelerinde, kırda ve kentte farklı ölçülerde de olsa, başarılı oldu.
Anavatan Partisi iktidarları süresince Türkiye'de neo-liberal sisteme geçişi şiddetle desteklemiş ve bu doğrultuda icraatlar ortaya koymuştur. Günümüzde hâlen bu dönemde yaşanan değişimlerin etkilerinin sosyal ve ahlaki hayata yansımaları tartışılmaktadır.
Parti ideoloji olarak Adalet Partisi (AP) misyonunun devamı gibi gözükse de uygulama ve politik yaklaşımlarında AP'nin misyonundan farklılık göstermiştir. Bir darbe ürünü olması ve 12 Eylül Darbe Anayasasına sahip çıkması onun sonunu getirmiştir. ANAP tecrübesi siyasette “Dört Eğilimi” bir araya getirip devam ettirme imkanının olmadığını ispat eden bir örnek olmuştur. Bu da Bediüzzaman Said Nursi’nin “Bu vatanda dört parti vardır” tezini doğrulamıştır.