İstidrac lügat anlamı derece derece yükselmek demektir. Seyid Şerif Cürcani “Tarifat” isimli kavram lügatinde “İman ve salih amel sahibi olmayan birisinde görülen harika haller ve fevkalade başarılara istidrac denir.” demiştir. Yüce Allah insanları imtihan etmek için bu imtihan dünyasında istidraclı liderler çıkarır ve onları, onlar eliyle de insanları imtihan eder.
İstidrac lügat anlamı derece derece yükselmek demektir. Seyid Şerif Cürcani “Tarifat” isimli kavram lügatinde “İman ve salih amel sahibi olmayan birisinde görülen harika haller ve fevkalade başarılara istidrac denir.” demiştir. Yüce Allah insanları imtihan etmek için bu imtihan dünyasında istidraclı liderler çıkarır ve onları, onlar eliyle de insanları imtihan eder. Bu imtihanda imanlı ile imansız, sabırlı ile aceleci, sebat edenle etmeyen, kahraman ile korkak, alimle cahil, akıllı ile akılsızlar seçilir ve birbirinden ayrılır. Sonra herkes ameline göre ceza ve mükafat görür.
Bediüzzaman hazretleri Yirmi Beşinci Sözde “İ’caz-ı Kur’an Risalesi”nde “Yoksa sana bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Fakat o kâfirler tuzağa düşecek olanların tâ kendileridir.” (Tûr Sûresi, 52: 42.) ayetinin tefsirinde “Veyahut, fıtratları bozulmuş, vicdanları çürümüş şarlatan münâfıklar, dessas zındıklar gibi, ellerine geçmeyen hidâyetten halkları aldatıp çevirmek, hile edip döndürmek mi istiyorlar ki, sana karşı kâh kâhin, kâh mecnun, kâh sâhir deyip, kendileri dahi inanmadıkları halde başkalarını inandırmak mı istiyorlar? Böyle hilebaz şarlatanları insan sayıp desîselerinden, inkârlarından müteessir olarak fütur getirme. Belki daha ziyâde gayret et. Çünkü, onlar kendi nefislerine hile ederler, kendilerine zarar ederler. Ve onların fenalıkta muvaffakıyetleri, muvakkattır ve istidrâcdır, bir mekr-i İlâhîdir.” (Sözler, 2011, s. 627.) demektedir.
Yüce Allah Firavun ve Nemrud’a saltanat Karun’a da mal ve mülk vermişti ve insanlar onlara gıpta ile bakıyorlardı. Yüce Allah insanları uyardı “Sizler kendilerini imtihan etmek için nasip ettiğimiz dünyanın gösterişine gözünü dikme. Rabbinin helal rızkı ve ahiretteki nimetleri daha hayırlı ve daha süreklidir.” (Taha Suresi, 20: 131.)
Yüce Allah Firavun’a saltanat vermişti. Onu yoldan çıkaran ise bilgili ve becerikli veziri Haman idi. Yine onun zamanında ticaretle çok büyük servete sahip olan Beniisrailden Karun adında bir zengin vardı. Allah Musa’yı (as) “mucizelerle ve apaçık delillerle Firavun'a, Haman'a ve Karun'a gönderdi de, onlar, 'bu çok yalancı bir büyücüdür' dediler." (Mü'min Suresi, 40:24) risaletini inkar ettiler. Ancak Karun İsrailoğullarından olduğu için ve ticaretine zarar gelmesin diye inanmış göründü.
Musa (as) Karun’a nasihat etti ve “Allah’ın verdiği bu nimetleri Ondan bil ve şımarma! Allah’ın sana verdiği nimetlerle ahiret yurdunu ara, dünyadaki ahirete ait nasibini unutma! Allah sana nasıl ihsan ve ikramda bulundu ise sen de öylece insanlara iyilik ve ihsanda bulun. Sakın bozgunculuk yapma! Allah bozguncuları sevmez.” dedi.
Karun ise “Bu servet benim bilgim ve çalışmamla kazandım!” dedi. Ama o daha önce helak olan kavimleri unutmuştu. Derken bütün debdebesi ve haşmeti ile kavminin önüne çıktı da dünya hayatını arzu edenler ‘Keşke! Karun’a verilenlerin benzeri bize de verilmiş olsaydı!’ dediler. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise onlara ‘Yazık size! İman edip salih amel işleyenlere Allah’ın vereceği mükafat daha hayırlıdır. Buna da ancak sabredenler kavuşabilir’ dediler.
Karun daha ileri gidince biz de onu ve sarayını yerin dibine geçirdik. Artık Allah’tan başka kendisine yardım edecek kimsesi kalmamıştı. Onun durumuna imrenenler bu defa ‘Allah kullarından dilediğinin rızkını genişletip dilediğini daraltıyormuş! Allah bize lütfu ile muamele etmemiş olsaydı biz de yerin dibine geçenlerden olurduk. Demek ki nankörler iflah olmuyormuş!” dediler. (Kasas Suresi, 28:76-82.)
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde “İnsanların inkarcı tek bir millet haline gelecek olmasaydı inkarcıların evlerinin tavanlarını ve merdivenlerini, kapılarını ve oturdukları koltuklarını gümüşten yapardık. Onları altın ziynetlere boğardık. Fakat bunların hepsi dünya hayatının gelip geçici menfaatlerinden ibarettir. Ahiret ise Rabbinin katında ancak takvâ sahipleri içindir. Mü’minler de Rahmanın zikrine, Kur’ana karşı körlük ederse biz de ona şeytanı musallat ederiz, şeytanlar onu doğru yoldan çıkarır, o ise kendisini doğru yolda sanır. ” (Zuhruf Suresi, 43: 33-37.) buyurur.
Bütün bunlar istidracdır.
**
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde “Biz bir memleketi helâk etmek istediğimizde, onun refah içinde yaşayan şımarık elebaşlarına emrederiz de onlar orada kötülük işlerler ve fesat çıkarırlar Böylece o memleket hakkındaki hükmümüz gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz.” (İsra Suresi, 17:16.) buyurur.
Allah kişilerin hatasından dolayı toplumu helak etmez; ancak toplumda bulunan alimler ve iyiler “Emr-i marufu” yapmaz, “nehy-i anil-münkerde” bulunmazlar ve kötülüğe engel olmaya çalışmazlar da zalimlerin ve fasıkların fıskına ve zulmüne ses çıkarmayarak veya destek olarak ve savunarak ortak olurlarsa, fitne umumi olur ve Allah onların hepsine bela be musibet verir.
Nitekim yüce Allah “Fasıklardan ve zalimlerden başkasını helak etmez.” (En’am Suresi, 6:47; Ahkaf Suresi, 46:35.) Helakin sebebi günah, fısk ve zulümdür. Peygamberimiz (asm) “Allah Teâlâ’nın bir kula günah işlemesine rağmen dünyada sevdiği şeyleri ihsanda bulunduğunu görürseniz bilin ki o istidracdır’ buyurdu ve şu ayeti okudu: ‘Kendilerine ihtar ettiğimiz ayetlerimizi unuttukları zaman önce üzerlerine nimetlerimizin kapılarını açarız, sonra kendilerine verdiğimiz nimetlerle şımardıkları zaman onları ansızın yakalarız ve ümitlerini kaybeder ve şaşkına dönerler.” (En’am Suresi, 6:44; Ahmed b. Hanbel, 4: 145.)
**
Bediüzzaman Said Nursi hazretleri “istidracı fenalıkta muvaffakıyet” şeklinde açıklar. “Fıtratları bozulmuş, vicdanları çürümüş şarlatan münafıklar, dessas zındıklar ellerine geçmeyen hidayetten halkları aldatıp çevirmek, hile edip döndürmek” isterler. Gerçekte “onlar nefislerine hile ederler, kendilerine zarar ederler ve onların fenalıktaki muvaffakıyetleri muvakkattır ve istidracdır ve mekr-i ilahidir.” (Sözler, 627.)
İstidrac gurura düşmektir. Nitekim “istidrac, gaflet içinde iken eşyay-ı gaybiyenin inkişafından ve garib fiilleri izhar etmekten ibarettir. Fakat istidrac sahibi, nefsine istinad ve iktidarına isnad etmekle enaniyeti, gururu öyle fazlalaşır ki -Karun gibi- ‘Ben bunu bilgimle ve çalışmamla kazandım.’ (Kasas Suresi, 28: 78.) demeye başlar.” (Mesnevi Nuriye, 359.)
Kafirlerin ve ehl-i gafletin dünyada muvaffakıyeti, refah içinde yaşamaları, kendilerine mühlet ve fırsat verilmesi onlar hakkında hayır değildir. Nitekim yüce Allah “İnkâr edenler, kendilerine vermiş olduğumuz mühletin, sakın kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz, onlara ancak günahları artsın diye mühlet veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.” (Âl-i İmran Suresi, 3: 178.) buyurarak onları ikaz eder.
Allah’ın zalimlere mühlet vermesi onları ihmal etmesinden değildir. Bilakis yaptıkları zulümle kendi azaplarını artırırken mazlum ve masumların sabır ve sebatları ile sevabını ve faziletini artırırlar. Sonunda gayretullaha dokunur ve ansızın yakalanır ve bir daha geri dönüşleri mümkün olmaz. Bu da Allah’ın onları imtihan etmesinden kaynaklanır. Bu nedenle “Allah imhal eder; ama ihmal etmez!” denilmiştir.
İslam bilginleri “Yüce Allah bir toplumu cezalandıracağı zaman akıllarını başlarından alır ve kendi elleriyle iş işletir; sonra akıllarını onlara verir de pişman olur dururlar.” demişlerdir. Musa (as) Yahudilerin kendisine ihanet etmeleri ve buzağı yaparak ona tapınmaları üzerine “İçimizden birtakım beyinsizlerin işledikleri günah sebebiyle bizi helâk mı edeceksin?” (Araf Suresi, 7: 155.) diye Allah’a dua etmiştir.