EĞİTİM
12.1.2025 12:06

Başarıya Giden Yol

Mehmet Ali Kaya
Mehmet ALİ KAYA
Başarıya Giden Yol

Peygamberler ve o peygamberlerin sahabeleri ve âlimleri Allah yolunda mücadele etmişlerdir. Kendilerine Allah’tan gelen imtihanlar ve halktan gelen mihnet, sıkıntı ve musibetlere katlanmışlardır. Hizmetlerinde, ibadetlerinde ve mücadelelerinde asla gevşeklik ve zaaf göstermeden daima şevk ve gayretle çalışmışlardır.

Başarı çalışma ve gayretin ürünüdür. Sermaye olarak Allah’ın insana verdiği nimetlerin başında “vücut, sıhhat, akıl ve zaman” gelmektedir. İnsan iki hayatın saadetine vesile olacak olan her nevi kazanımı bunlarla elde edebilir. Bu sayılan şeylerin sermaye olarak insana verilmesi yeterli değildir. İnsanın bu sermayeyi sahiplenmesi, kendisine faydalı hale getirmesi ve bunlardan faydalanması için inanmakla beraber “kast, gayret, niyet, ihlâs ve emeğini” katması gerekir.

Peygamberler ve o peygamberlerin sahabeleri ve âlimleri Allah yolunda mücadele etmişlerdir. Kendilerine Allah’tan gelen imtihanlar ve halktan gelen mihnet, sıkıntı ve musibetlere katlanmışlardır. Hizmetlerinde, ibadetlerinde ve mücadelelerinde asla gevşeklik ve zaaf göstermeden daima şevk ve gayretle çalışmışlardır. Hiçbir zaman düşmanlarına boyun eğmemişler, olumsuz şartlarda mücadeleden vazgeçmemişler ve daima Allah’tan sabır, sebat ve yardım istemişlerdir. İnançlarında asla şüpheye düşmemişler ve daima şöyle dua etmişlerdir: “Ey Rabbimiz! Bizim günahlarımızı bağışla. İşlerimizdeki taşkınlıklarımızı affet. Bizim sabır ve sebatımızı artır. İnkârcı topluluğuna karşı bize yardım et.” (Al-i İmran, 3:147)

Azim, gayret, ihlâs ve sadakat Allah’ın başarıya götüren yolunu bize tarif eden köşe taşları ve işaretleridir. Allah rızasını kazanmak ve hak yolda ilerlemek isteyenler bu işaretlere bakarak ve bu yolu takip ederek maksatlarına ulaşabilirler. Allah’ın “âdetullah” ve “sünnetullah” tabir edilen yolu ve âdeti budur. Peygamberle dahi buna uymadan zafer kazanmamışlardır.

Allah dünyada başarıyı bu temel prensiplere bağlamıştır. Sadece inanmak ve ibadet etmek yetmez, bu kanunlara uymak gerekir. Nitekim hiç kimse başarı merdivenini eli cebinde çıkmamıştır. Bediüzzaman’ın veciz ifadesiyle “Cennet ucuz değil, mühim fiyat ister” demektedir. Cennetin fiyatı elbette çalışma, gayret, ihlâs, sabır ve sebat gibi manevi değerlerdir.

Allah için hizmet ve ibadet eden bir mü’min insanların beğenisine ve takdirine, tenkit ve kınamasına değer vermeden hizmet ve ibadetine devam eder. Zaten Hz. Ali (ra) “İhlâslı bir kulun dört alameti vardır. Birincisi insanlar görsün diye ibadete gayret etmez, tenhada daha da gayretli olur. İnsanların övgüsüne ve kınamasına değer vermez” demiştir.

Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Ey İman edenler! Aranızda dininizden ve inancınızdan dönenler bilsinler ki Allah’ın öyle kulları vardır ki Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. İnkârcılara karşı güçlüdürler, asla mücadeleden vazgeçemezler ve Allah yolunca cihat ederler. Yaptıklarından dolayı hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar. Bu Allah’ın dilediği kullarına verdiği bir büyük nimettir. Allah’ın ilmi her şeyi kuşatmıştır” (Mâide, 5:54) buyurur.

Metanet sahibi bir mü’min kendi meselesi ile meşgul olur, başkalarının dedikodusuna değer vermez. Başkaları ile meşgul olmaya tenezzül dahi etmez. Kendi işi ve hizmetini güzel yapmaya çalışmak onu başka şeylerle uğraşmaktan korumuştur. Münafıklar gibi şunun bunun hatırına göre hareket etmez ve dedikodulara asla itibar etmez. Vazifesini yapar Allah’ın vazifesi olan başarı ve zafere değer vermez. Mü’min görevini yapmaya odaklanmıştır, sonuca odaklı hareket etmez. bu başarıyı veya şu neticeyi almazsam bu hizmeti ve ibadeti bırakırım demez. Ölene kadar vazifesine devam eder. Sonuçta başarı Allah’ın hikmetine ve iradesine bağlıdır. Bu nedenle nice peygamberler gelmişler vazifelerinin mükâfatını başarı olarak dünyada görmemişler ama hizmetlerinin ücretini almak üzere ahirete gitmişlerdir.

Görevini kusursuz yapan bir mü’min Allah katında mükâfatı hak etmiştir. Asıl başarı ve zafer budur. Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Ey iman edenler! Sizler kendi görevinize bakın. Siz doğru yolda olur, hizmet ve ibadetinizi yapmaya devam ederseniz sapıtan ve yoldan çıkanlar size zarar veremezler. Sizler lüzumsuz onların sapıklıkları ile meşgul olarak kutsi hizmetinize ve ibadetinize zarar vermeyiniz. Hepinizin dönüşü Allah’adır. Sonunda Allah’a hesap vereceksiniz. Allah da size yaptıklarınızın doğru olup olmadığını haber verecek ve ona göre mükafatlandıracaktır” (Maide, 5:105) buyurmaktadır. Her bir mü’minin bu ayet-i kerimedeki ikazı dikkate alması gerekir.

Peygamberimiz (sav) insanların en akıllısı ve en güzel ahlaklısı olduğu halde iman davasında kendisine pek az yardımcı bulabilmiş ve bütün yakınları, makam ve mevki sahibi olanlar ile halkın ileri gelenleri peygamberimize (sav) karşı tavır almış ve on beş sene boyunca haber verdiği ve mücadelesinin akıl işi olmadığını kendisine söyleyemeye devam etmiş ve vazgeçirmeye çalışmışlardır. Peygamberimiz (sav) ise sabır ve sebatla yanı şeyleri söylemeye ve yapmaya devam etmiştir.

Yüce Allah peygamberimize (sav) sabır ve sebat etmesini emrediyor ve şöyle buyuruyordu: “Ya Muhammed de ki! Herkes sonucun ne olacağını gözlemektedir. Siz de bekleyin. Şüphesiz sonunda kimin hidayette ve doğru yolda olduğu, kimin yanlış yolda olduğunu bileceksiniz.” (Taha, 20:135)

Peygamberimizin (sav) sünnetini ve yirmi üç yıllık mücadelesini, üstadımız Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin hayatını ve yetmiş yıllık yılmayan mücadelesini bilen ve onlara uymak ve peşinden gitmek durumunda olanların elbette sabır ve sebatla yollarına devam etmeleri gerekir. İlla da başarı beklentisi içinde olmamaları icap eder. Mükâfatı kabirden donraya bırakmadıkça hizmet eri hizmetinin mükâfatını göremez. Dünya imtihan dünyası olduğu için her zamanın kendisine göre bir imtihanı olacaktır. Bu nedenle uyanık olmak ve istenen sonucu tam olarak almadan geçici rüzgarlara aldanarak mücadeleden vazgeçememek gerekir.

Bediüzzaman Said Nursi hazretleri ümitsizliğe kapılmadan ve yılmadan mücadeleye devam etmemiz gerektiğini şu ifadelerle ders verir: “Yeis aczden gelir. Yeis mani-i her kemaldir. Hamiyet ise şiddet-i mevanie karşı metanet etmektir. Çabuk ye’se ınkılap eden hamiyet hamiyet değildir.” (Münazarat, 1999, s.19-20)

Youtube Kanalıma Abone Olun!

Düzenli olarak paylaştığımız videoları kaçırmayın.

Abone Ol