SİYASET
4.2.2024 20:16

Bediüzzaman ve Demokrat Parti

Mehmet Ali Kaya
Mehmet ALİ KAYA
Bediüzzaman ve Demokrat Parti

31 Mart Olayı maalesef İttihat ve Terakki’nin bozuk kısmı tarafından “Ahrarlar”ın suçlanarak partinin kapatılmasına ve kurucularından bazılarının haksız yere idam edilmesine ve Prens Sabahattin gibi ileri gelenlerin de idamdan kurtulmak için yurt dışına çıkmasına sebep olmuştur.

Her parti kuruluş amacına hizmet eder ve bir partinin devamı olan partiler kökenlerine bağlıdırlar. Demokrat Parti “Ahrar-ı Osmanî” kökeninden geldiği ve “Hürriyetçi Demokrasi”yi ülkeye hâkim kılmak için kurulduğu için bu amaca hizmet eder. Demokrat Partinin kökeninde “Hürriyet Kahramanı” Namık Kemal ve arkadaşları vardır. Sonrasında ise onun izini takip eden “Prens Sabahattin” ve kurmuş olduğu “Ahrar Fırkası” bulunmaktadır. Ahrar Fırkası “İttihad-ı Muhammedî” ile müttefik olduğu ve “İttihad-ı İslam” idealine sahip olduğu için Bediüzzaman da onlarla beraber aynı ideal uğruna mücadele etmiş ve onları desteklemiştir.

31 Mart Olayı maalesef İttihat ve Terakki’nin bozuk kısmı tarafından “Ahrarlar”ın suçlanarak partinin kapatılmasına ve kurucularından bazılarının haksız yere idam edilmesine ve Prens Sabahattin gibi ileri gelenlerin de idamdan kurtulmak için yurt dışına çıkmasına sebep olmuştur. Zira İttihat Terakki kendisine rakip olarak Ahrar Fırkasını gördüğü için onu tasfiye etmek için 31 Mart Olayını kullanmıştır. Hurşit Paşa’nın başında bulunduğu “Divan-ı Harb-i Örfî” yani, “Sıkıyönetim Mahkemesi” hukuku siyasete alet ederek Ahrar Fırkası mensuplarını idam etmiştir. Bediüzzaman’ı da “İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti”ni kurmakla itham ederek yargılamış; ama Bediüzzaman’ın oradaki müdafaası ve İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti’nin siyasî bir fırka olmadığı ve amacının da siyaset olmadığını ispat etmiştir. Kendisinin bu cemiyetin kurucusu olmadığını ama din ve şeriat namına dine, ahlaka ve Sünnet-i Seniyyeye hizmet eden ve bütün inananları içine alan mukaddes bir cemiyet manasında desteklediğini ifade etmiş ve beraat etmiş, kendisinden sonra pek çoklarını da idamdan kurtarmıştır.

Bediüzzaman’ın Divan-ı Harb-i Örfideki müdafaası bir nefis müdafaası değil, Meşrutiyeti getirmek için kurulan İttihat ve Terakkî Fırkasının “Şiddetli İstibdada” yönelmesini tenkit ederek istenen Hürriyetçi Meşrutiyetin nasıl olması gerektiğini anlatan bir Hürriyet ve Meşrutiyet müdafaasıdır. Bediüzzaman bu mahkemede “Meşrutiyeti” savunmuş ve çok önemli tarihî bir siyaset dersi vermiştir. Bu ders ve müdafaa ile mahkeme heyetinin takdirini kazanarak beraat etmiştir. “Divan-ı Harb-i Örfî” ismi ile bastırılan bu müdafaayı Bediüzzaman siyasi bir ders olarak kitap halinde bastırmıştır. Günümüzde de onlarca yayınevi tarafından yüzlerce defa basılarak okunmaya devam etmektedir. Ahrar Fırkası, İttihat ve Terakki Fırkası ile siyasi olarak mücadele edemeyeceğini anlayınca 1910 yılında kendisini feshetmiş ve siyasetten çekilmiştir. Bediüzzaman da İstanbul’dan ayrılarak siyasî entrikalardan uzaklaşmış ve İstanbul’da aydınlara ve siyasilere anlatamadığı “Hürriyet” ve “Manay-ı Meşrutiyeti” yani, Hürriyetçi Demokrasiyi anlatmak için Doğu Anadolu’ya gitmiştir. Orada Meşrutiyet ve Hürriyeti anlatan “Münazarat” isimli eserini telif etmiştir.

Bediüzaman 1945 yılında Demokrat Parti kurulduğu zaman “Ahrar Fırkası Otuz Beş Sene Sonra Dirildi” buyurarak DP’yi desteklemiş ve 1909’da bıraktığı siyasi hayatına yeniden dönmüş ve Hürriyetçi Demokrasi’nin gerçek hamisi ve uygulayıcısı olan Demokrat Partiyi “Vatan Kur’an ve İslamiyet namına; dersleri ve talebeleri ve bütün kuvveti ile desteklemeye” başlamış talebelerine ve ehl-i imana da desteklemesini istemiştir. Neden? Çünkü, bir ülkede hürriyet ve demokrasi yoksa orada adalet ve kalkınma olmaz. Hürriyet ve Demokrasiyi de “araç” olarak gören ırkçı ve ideolojik partiler getiremez. Zira onların amacı kendi ideolojilerini ve üstün olarak gördükleri kendi ırklarını hâkim kılmaktır. Bu ise hürriyetçi bir anlayışla mümkün olmadığı için ister istemez baskıya ve istibdada mecbur olurlar. Buradan zulüm meydana çıkar ve adalet ortadan kalkar. Vatanda Kur’ân’ın emrettiği adaletin gerçekleşmesi ise “Hürriyet” şarttır. Hürriyeti ise bu amaç için ortaya çıkan Demokrat Parti getirebilir ve ülkeye hâkim kılabilir. Bediüzzaman’ın Demokrat Parti’de ısrarının sebebi budur.

Bediüzzaman neden demokrat partiyi destekledi?

Gülistan sahibi Şeyh Sa'dî-i Şirazî naklediyor, der: "Ben bir ehl-i kalbi tekyede, seyr-i sülûk ile meşgul iken görmüştüm. Birkaç gün sonra onu talebeler içinde medresede gördüm. "Ne için o feyizli tekkeyi terkedip bu medreseye geldin?" dedim. O dedi ki: "Orada yalnız herkes kendi nefsini -eğer muvaffak olursa- kurtarabilir. Burada ise bu âlî-himmet şahıslar, kendileriyle beraber çoklarını kurtarmaya çalışıyorlar. Ulüvv-ü cenab, ulüvv-ü himmet bunlardadır. Fazilet ve himmet bunlardadır. Onun için buraya geldim."  (Latif Nükteler, 40.)

Siyasette ülkeye hizmet eden, kalkınmayı sağlamak halkın refah ve saadeti için şahsi menfaatlerinden vazgeçerek toplum için çalışan DEMOKRATLAR yani DEMOKRAT PARTİ dir. DP AP ve DYP’nin bu ülkeye hizmeti buna delildir. Ne zaman ülke sıkıntıya girse bu âl-i himmet ve gayretli Demokratlara ihtiyaç olur ve millet iktidara getirir, ülkede refah, huzur ve kalkınma gerçekleşir. Sonra rüşvetçi ve yiyiciler milleti aldatırlar DEMOKRATLARIN kazanımlarını yağmalarlar. Bu sebeple BEDİÜZZAMAN DEMOKRATLARI destekler. Zira siyasette ehil olan âl-i himmet olanlar onlardır.

Bunların kendi aralarındaki sloganları da "Hakimiyet Allah'ındır" şeklindedir. Haşâ! Allah hakimiyetini kaybetmiş de bunları onu hâkim kılmaya çalışacaktır. Bunların dini bilgileri de bu kadardır.

Youtube Kanalıma Abone Olun!

Düzenli olarak paylaştığımız videoları kaçırmayın.

Abone Ol