FELSEFE
17.1.2025 19:04

Birey ve Toplum

Mehmet Ali Kaya
Mehmet ALİ KAYA
Birey ve Toplum

Çağımızda totaliter otoriterler tarafından insanlar sosyal ve siyasal baskılara maruz bırakılarak aynı şekilde düşünmeye ve yaşamaya zorlanmaktadır. Çağdaş olmak için belli bir düşünce ve yaşayış şekli belirlenmiş, böyle olmayanlar çeşitli isimler altında damgalanmışlardır. Duyguları ve düşünceleri birbirine yakın insanlar ideallerine daha güçlü bir şekilde ulaşabilmek için topluluklar kurarlar.

Çağımızda totaliter otoriterler tarafından insanlar sosyal ve siyasal baskılara maruz bırakılarak aynı şekilde düşünmeye ve yaşamaya zorlanmaktadır. Çağdaş olmak için belli bir düşünce ve yaşayış şekli belirlenmiş, böyle olmayanlar çeşitli isimler altında damgalanmışlardır. Bireysel özgürlüğü yakalamış demokratik ülkeler dışında toplumda hâkim olan güçlere ve yönetimde bulunanların bireysel tercihlerine uymayanlar dışlanmakta ve zararlı kimseler olarak görülmektedir. Bazı durumlarda ise güç uygulanarak herkesin kendileri gibi düşünmeye zorlamaktadırlar.

Toplumların gelişim sürecinde bireyselleşme, gruplaşma ve toplumsallaşma olmak üzere üç aşamadan söz edilebilir. İnsanlar vahidiyet yönüyle azay-ı esasiyede birbirine benzerler; ancak ehadiyet yönü ile ferdî özelliklere sahipler. Bu yönü ile her insanın ferdî özellikleri ortaya çıkmaktadır. Yüce Allah her insana ayrı bir özellerde yaratılmıştır. Hiçbir insan bir diğerine benzemez. İnsan vahidiyet yönü ile insan iken, ehadiyet ciheti ile birer bireydir. Kişiye has özellikler, yetenekler, kalıtım, çevre ve kültür birey olmanın olmazsa olmazlarıdır.Hayat boyu bireyin duygu ve düşüncesinin gelişiminin dengeli bir gelişme kaydetmesi bencillikle ve menfaat düşüncesi ile doğrudan ilintilidir. Bireyin zihnen olgunlaşması özgür bir beslenme zemininin varlığına ve fikrî beslenmenin sağlanabilmesine ve hızına bağlıdır. Bireyin duygusal gelişimi ise aile faktörüne bağlıdır. Her şeyden önce birey başkalarına faydalı olmaya çalışmalıdır ki bencillikten ve nefsanî/duygusal davranışlardan kendisini koruyarak toplumla bütünleşmesini sağlayabilsin.

Duyguları ve düşünceleri birbirine yakın düşen insanlar ideallerine daha güçlü bir şekilde ulaşabilmek için topluluklar kurarlar. Meslekî gruplar ve cemaatlerin oluşma sürecinin arka planında bu hayati ihtiyaç yatmaktadır. Politize olmamak ve marjinalleşmemek şartıyla toplum içinde gruplaşmanın büyük faydası vardır. Bireyler organları oluşturan hücrelere benzerler. Toplumu meydana getiren organlar ise yüksek idealler etrafında buluşarak bir araya gelen bireylerden müteşekkildir. Sosyal hayatta farklılığın işlevsel birlikteliği, bireylerin cemaatler etrafında bir araya gelerek oluşturdukları toplulukların rolünü anlaşılır hale getirirler.

Üretime yönelik gruplaşmalar sosyal hareketliliğin hızlanmasını netice verir. Toplumun maddi kalkınması bireylerin üretime yönelik gruplaşmalarının yüksek oranda gelişimine bağlıdır. Mesleki gruplaşmalar ve fikrî gruplaşmalar da toplum için gereklidir. Meslekî gruplaşmalar mesleklerin gelişimine, fikrî gruplaşmalar da toplumun nitelikli bir toplum olmasına büyük katı sağlarlar.

Kâinattaki bütün varlıklar kemerli binalardaki taşlar gibi birbirine omuz omuza vererek, birbirlerini destekleyerek ayakta dururlar. Kâinattaki varlıklar menfaat düşüncesinden ziyade yardımlaşma ile ayakta dururlar. Varlığı oluşturan unsurlardan birini çekseniz veya menfaatini düşünseniz o kemerli ve kubbeli bina çöker. Toplumlar da böyledir. Toplumu veya topluluğu meydana getiren bireyler ve fertler ne derece sağlam ve nitelikli olurlarsa diğerlerine o derece yardımcı olurlar.

Bireyler arasında taklitçilik dışında birlik imkânsızdır. Fıtratların ayrı olması, farklı kabiliyetler ve algılama şekillerinin farklılığı ihtilafı kaçınılmaz kılar. Bunun için bireyler farklılıklarını kaybetmeden bir araya gelebilmelidirler. Bu durumda ayrışma sebebi olmayan farklılıkları öne çıkaran bir birliktelik yerine, benzer yönleri öne çıkaran bir birliktelik insanları bir araya getirir ve getirmelidir. Bireylerin farklılıklardan oluşan ihtilafını ortadan kaldıracak olan feragat ve fedakârlık duygusudur. Feragat ve fedakârlık ise bireyin hür iradesi ile aşılan bir husustur. Feragat ve fedakârlık şefkat ve merhamet gibi derin duyguların ve yüksek ideallerin sonucudur. Nitelikli birlikteliğin yolu, yüksek nitelikli idealler ve derin duygularla bireylerin kendilerini aşabilmelerinden geçmektedir.

Sosyal hayatta birliktelikler iki şekilde oluşur. Birincisi, menfaat birliği; ikincisi ise ideal birlikteliğidir. Menfaat birlikteliği ile ideal birlikteliği arasındaki fark şudur ki, menfaat birlikteliğinde krizler ve riskler ortaya çıkınca çıkarlar ortadan kalktığı için bu birliktelik ani olarak ortadan kalkar. İdeallerin bir araya getirdiği topluluklarda ise bunalımlar ve krizler her bireyin kendisini idealin tek başına taşıyıcısı olarak görmesi ile sonuçlanır. Bu durumda da topluluk dağılmaktan çok fiziksel ve fikrî olarak toparlanma sürecine girer ve bu süreç topluluğu oluşturan bireylerin kenetlenmesine sebep olur.

İdealler ve İnançlar

İnsanlar gibi toplumların da idealleri olmalıdır. Bireyleri bir araya getiren ideallerin olmadığı bir yerde insan yığınlarının mülteci kampında oluşan topluluklardan farkı kalmaz. İnsanlar bir ideal etrafında buluşmadıkları sürece bir topluluktan söz etmek mümkün değildir. Topluluklar kendi iradeleri ile ideallerine yönlendikleri sürece toplum olurlar. Gerçek bir toplum için gereken ideal, toplumu oluşturan unsurların tümünü buluşturmak, bireylerin ve bireylerin oluşturduğu toplulukların tümünün fikirlerinin onayını almak zorundadır.

Toplumu oluşturan bireyler bireysel çıkarlarını toplumun çıkarları için feda edebilmelidirler. Bu da ancak bireylerin yüksek idealler etrafında bir araya gelmeleriyle mümkün olur. Nitelikli toplum ancak nitelikli bir ideal etrafında şekillenebilir ve bireysel çıkarlarını aşabilirler. Toplumun genelleşmiş yüksek idealler etrafında, düşünceye açık rahat bir toplum oluşması gerçek toplumsallaşma sürecinin başlangıcıdır. Toplumu oluşturan bireylerde gerçek bir bireyselleşme yaşanmadan bireysel ilişkilerin idealler ve fikirler çerçevesinde bir araya gelmesi imkânsızdır.

Kurumsal düşünme, duygu ve düşünceleri yeterli altyapıya sahip ve zihni açık bireylerin şahsî menfaatlerinden feragat ederek kurumun çıkarını öne almalarıyla oluşan düşüncedir. Günlük hayatın bireysel çıkarlarına takılıp kalmış, magazin haberleri dışında haberlerle ilgilenmeyen, merak duygusu körelmiş bir insanın hayvanî güdüleri dışında bireyselleşmesi mümkün değildir. Kapitalizmin ortaya çıkardığı “hedonizm” düşüncesine sahip damak zevkiyle hayvanî duyguları güçlenmiş ve nefsanî duyguların esiri olmuş insanların meydana getirdiği toplum, fertlerin sürüye dönüştüğü bir topluluktur.

Merak ilmin hocasıdır. Farklılaşma ve bireyselleşme ve gelişmenin önünü açacak olan merak duygusu, ideallerimizi tarif ettiği ve bilginin beslediği, vicdanların denetlediği bir düşünce sistemidir. Merak çıkar odaklı düşünceyi aşmak ve ideallere yönelmek için gereken yegâne güçtür. Çünkü insan merak duygusunun tahriki ile ideal hedeflere yönelir. Hayatın ayrıntılarında bir ağacın tomurcukları gibi filizlenen kendine özgü yeni oluşumlarla büyür ve gelişir. Yaşadığı topluma yön veren şahsiyetlerin hayatlarını incelediğimiz zaman merak duygusunun yönlendirmesi ile kendisini okumaya ve düşünmeye adamış insanlar olduklarını görürüz.

Toplumda nitelikli bir kişiliğe sahip, fert olarak kendisini geliştirmiş ve içinde bulunduğu toplum düzeninin ötesine sıçrayabilmiş insanlar toplumun ideallerine en büyük katkıyı sağlayan insanlardır. Doğuda Gazali, Farabi, Mevlâna, Yunus Emre, Bediüzzaman; batıda Diyojen, Sokrates, Kant, Dekart gibi önder ve rehber insanlara baktığımız zaman yaşayış biçimlerinin içinde bulundukları toplumunun yaşayış ve düşünüş biçimi üzerinde olduklarını görürüz. Tarihe yön verenler, bireyleri bir arada tutacak olan idealleri belirleyen, doğru bir muhakeme gücü ile yaşadıkları topluma aykırı düşen insanlar olduklarını görürüz. Bu nitelikli bireyler toplumun yapısal enerji kaynaklarıdırlar.

Tarihin akışını değiştirmiş ve çağları peşinden sürükleyebilmiş insanlar düşüncelerini özgür ortamda geliştirdiğini, nitelikli bir bilgi alışverişinin de ancak hür bir ortamda geliştiğini görürüz. Toplum ancak hür bir ortamda karmaşık bir yapıdan kurtularak canlı birer organizmaya dönüşür. Toplumun geneline yansıyan kuramsal düşüncenin arka planında ideallerin beslediği bireysel merak duygusunun yanında, tüm toplum bireylerine ulaşan bilgisel beslenme zenginliği de yatmaktadır.

Toplumu bir magazin toplumu olmaktan kurtarmanın çaresi her şeyden önce özgürlüklerin yaşandığı bir toplum meydana getirmektir. İletişim ve bilgi alışverişini en üst düzeye çıkarmadan ve herkesin bilgiye ulaşmasını kolaylaştırmadan bunu sağlamak da mümkün gözükmemektedir. Bu bakımdan bilginin önünü açmak şarttır. Fikri zayıf, düşüncesi kıt, ideali olmayan bir toplumun gelişmesi mümkün olmaz.

Sonuç: Dünyada insan aklının ve duygularının tatmin edildiği erdemli ve ideal bir toplum oluşturmanın yolu, toplumu meydana getiren bireylerin kendi hür iradeleri ile kendi benliklerini aşarak yüksek idealler edinmelerine bağlıdır. Bu ideallerini geliştirmelerinin yolu da onların merak duygularını yüksek fikir ve düşüncelerle beslemektir. Bu da nitelikli düşünen bireylerin önünü açmaya bağlıdır. Bu da ancak hürriyetlerin geliştirilmesi ile mümkündür. Bireysel özgürlükler bireysel ideallerin önünü açacak, onlar da nitelikli bir toplumun oluşmasına büyük katkı sağlayacaklardır. Yeterli bilgi, düşünce ve duygu açılımları ile bireyselleşmiş fertler, toplukların; iletişimin kolayca sağlandığı zeminlerde gerçek idealler etrafında buluşma imkânını yakalarlar. Bunun için de felsefik düşünebilen, bilgiyi ve bireyselleşmeyi teşvik eden toplumun benimsediği düşünürlere ve yöneticilere ihtiyaç vardır. Bu gibi toplumlar ancak everensel ideallerin temeli ve öncüsü olabilirler. Bunun bir başka yolu da yoktur.

Youtube Kanalıma Abone Olun!

Düzenli olarak paylaştığımız videoları kaçırmayın.

Abone Ol