DİN
31.10.2024 11:47

Bunalımlarımız ve Çareleri

Mehmet Ali Kaya
Mehmet ALİ KAYA
Bunalımlarımız ve Çareleri

Dünya, büyük bir mânevî buhran geçiriyor. Mânevî temelleri sarsılan garp cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir tâun felâketi, gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müthiş sârî illete karşı İslâm cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi? Yoksa İslâm cemiyetinin ter ü taze iman esaslarıyla mı?

Bediüzzaman Eşref Edip’le  mülakatında (1942) “Dünya, büyük bir mânevî buhran geçiriyor. Mânevî temelleri sarsılan garp cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir tâun felâketi, gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müthiş sârî illete karşı İslâm cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi? Yoksa İslâm cemiyetinin ter ü taze iman esaslarıyla mı? Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum. İman kalesini, küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için, ben yalnız iman üzerine mesaimi teksif etmiş bulunuyorum” (Tarihçe-i Hayat, Tahliller, s. 628.) buyuruyor.

Madde mana ile değer kazanır. Kelime manasız olursa bir değeri olmayacağı gibi, beden de ruhsuz bir değeri yoktur. Toplumlar ve devletler de bir şahs-ı manevidir. Sosyolojik olarak toplumun bir dış yapısı, bir de toplumu oluşturan manevi değerleri vardır. Bu değerler inanç (din), ahlak, kültür gibi manevi moral değerleridir.  Beden ruha göre hareket ettiği gibi, toplumlar da manevi değere bağlılığı ölçüsünde uygar hale gelir veya manevi değerlerden uzaklaştıkça çözülerek dağılırlar.

Garp cemiyetinin manevi temelleri sarsıldığı için Avrupa medeniyetinin kötü tarafı, iyi tarafına galebe gelmiştir. Bunun da iki sebebi vardır: Birincisi, din ve fazileti düstur-u medeniyet etmemekten neş’et eden müsaade-i sefahet ve muvafakat-ı şehvet-i nefistir. İkincisi de hubbuş şehavat ve diyanetsizliğin neticesi olan merhametsizlikten neş’et eden maişetteki müthiş müsavatsızlıktır. (Muhakemat, 37-38.) Evet şu diyanetsizlik Avrupa medeniyetinin iç yüzünü öyle karıştırmıştır ki, o kadar firak-ı fesadiyeyi ve ihtilaliyeyi  tevlid etmiştir. Faraza hablül-metin-i İslamiye ve sedd-i Zülkarneyn gibi şeriat-ı garranın hakikatine iltica ve tahassun edilmezse, bu firak-ı fesadiye, onların âlem-i medeniyetlerini zir-ü zeber edecektir.” (A.g.e, s. 38.)

Bu sözler 1911’de söylendiğine göre tahakkuk etmiş ki, 1917 Komünist ihtilali ve I. Dünya Savaşı Bediüzzaman’ın teşhisini doğrulamıştır. Avrupa’yı da ikiye ayıran Bediüzzaman Said Nursi: “Avrupa ikidir: Birisi, İsevilik din-i hakikisinden aldığı feyz ile hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nati saratları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takip eden Avrupa... İkincisi, felsefe-i tabiyyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiatını mekasin zannederek, beşeri sefahet ve dalalete sevk eden bozulmuş ikinci Avrupa...”

Manevi değerleri dinlemeyen medeniyetin beşeriyete getirdiği pek çok problemler vardır. Bu problemler ise insanlığı birtakım bunalımlara itmiştir.

“Medeniyet” insan zekasının ürünüdür. Bediüzzaman “Medeniyetin mehasini ve beşere menfaati bulunan iyiliklerini” kabul eder. Fakat Avrupa medeniyetinin bugün “Fazilet ve hüda, üstüne te’sis edilmediğini, bilakis, “heves ve heva, rekabet ve tahakküm üzerine bina edildiğini” belirtir. Böyle olunca kötülüğü iyiliğine galebe ederek ihtilali komitelerle kurtlaşmış bir ağaç hükmüne girdiğini, bunun neticesinde, Asya medeniyetinin galebesine zemin hazırladığını ve az bir vakitte galebe edeceğini belirtir.

Madem ki, kainatta insan fıtratına tekamül meyli derc edilmiştir, elbette istikbalde hak ve hakikat hükmederek dünya saadetine netice verecektir.

Bunun diğer sebeplerini de şöyle ifade eder:

1) Fenlerin tetkikatı neticesinde hayır, hüsun, güzellik ve mükemmelliğin kainat nizamında galibiyetini keşfetmesi,

2) İstikra-i tam ve tecrübe-i umumiyenin neticesinde ortaya çıkan şerrin, fenalığın, kötülüğün cüz’i, tebei olması. Neticede hayra vesile olmaları için yaratılmış olması...

3) Kainattan hakiki maksadın hayır, hüsün ve tekemmül olması,

4) Mahlukat içinde en mükemmel olan insanın tekamül etmesinin sebebi iman ve Allah’ı tanımakla mümkün olması...

Bu yönüyle en mükemmel olan insan ise Hz. Muhammed (asm) olduğunu tüm insanlıkça sabit olmuş olması netice veriyor ki, istikbal de “Hayır ve Hak din mutlak galebe ederek, insanlıkta hayır ve fazilet mutlaka galip olacaktır”  hükmünü verir. (Hutbe-i Şamiye, s.31-36.)

Youtube Kanalıma Abone Olun!

Düzenli olarak paylaştığımız videoları kaçırmayın.

Abone Ol