
Zenginlik, iman ve ilim zenginliğidir. Zira bu zenginlik gelen ama gitmeyen gerçek zenginliktir, dünya ve ahiret hayatının mutluluğu buna bağlıdır. Bunun için Peygamberimiz (sav) “Çok malla zengin olunmaz; gerçek zenginlik gönül ve kalp zenginliğidir” (Buhari, Rikak, 15; Müslim, Zekât, 120; Tirmizi, Zühd, 40) buyurarak iman ve ilim zenginliğine dikkatimizi çekmiştir.
Rivâyetlere göre hicretin dokuzuncu senesinde Müslümanların ellerine bolca ganimet geçince hayat standartlarında değişmeler oldu. Bu durumdan tüm mü’minler etkilendikleri gibi Rasûlullah efendimizin hanımları da etkilendiler. Beni Kureyza Yahudilerinin malları, mülkleri ele geçince Rasûlullah’ın aile efradı olarak Ayşe, Hafsa, Safiye, Meymune, Cüveyriye, Ümmü Seleme, Ümmü Habibe ve Zeynep peygamberimize (sav) geldiler ve “El âlemin kadınları zenginlik ve refah içinde yaşarken bizler sıkıntı ve yokluk içinde kıvranıyoruz” dediler. Rasûlullah efendimizden dünyalık bir şeyler istediler.
Peygamberimiz (sav) hanımlarının bu teklifi üzerine onlardan bir ay yüz çevirdi ve ayrı kaldı. Hatta sahabeler peygamberimiz (sav) hanımlarını boşadı demeye başladılar. Hz. Ömer (ra) bunu haber alınca doğru peygamberimizin (sav) yanına gitti. Peygamberimizi bir çadırda kuru hasır üzerinde uyumuş ve hasırın izi yüzünde çıkmış halde buldu. Durumuna baktı ve gözleri yaşla doldu. Peygamberimiz (sav) uyanında sebebini sordu. Hz. Ömer (ra) de “Kisra ve Kayser saraylarda ihtişam ve debdebe içinde yaşasınlar, iki cihan serveri kuru hasır üstünde uyusun da hasırın izleri yüzünde belli olsun reva mıdır?” dedi. Peygamberimiz (sav) “Ya Ömer! Ben dünyayı neyleyeyim? Benim halim uzun bir sefer çıkan bir yolcunun yolda bir ağaç altında biraz gölgelenmesi gibidir. Varsın dünya onların olsun. Ya Ömer! Sen bu taksime razı değil misin ki Allah dünyayı onlara ahireti bize vermiştir?” buyurdular. Hz. Ömer (ra) peygamberimize (sav) hanımlarından ayrılmasının sebebini sordu. Peygamberimiz (sav) ona durumu haber verdi. Bunun üzerine Hz. Ömer (ra) gitti kızı Hafsa’yı azarladı.
Sonra şu ayetler nazil oldu. “Ey Peygamber! Hanımlarına söyle; eğer dünya hayatını ve süslerini istiyorsanız gelin size bağışta bulunayım ve sizi güzellikle salıvereyim. Eğer Allah’ı ve Resulünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız bilin ki, Allah içinizden muhsin olanlara büyük bir ecir ve mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzap, 33:28-29) Bunun üzerine Peygamberimiz (sav) hanımlarını muhayyer bıraktı. Hz. Aişe (ra) gelerek Peygamberimizden (sav) özür diledi ve “Ben Allah’ı ve Resulünü tercih ediyorum” dedi. Diğer hanımları buna uydular.
Yüce Allah bir başka ayetinde “Şayet bütün insanlar küfre meylederek tek bir ümmet olmayacak olsaydı inkârcıların evlerinin tavanlarını, kapılarını, kerevetlerini ve merdivenlerini gümüşten yapar, altın bileziklerle işlerdik ve onları ziynetlere boğardık. Bunların hepsi fani dünyanın geçimliğidir. Ahiret hayatı ve saadeti ise iman eden ve Rabbine karşı gelmekten sakınanlar içindir” (Zuhruf, 43:33-35) buyurarak inananların dünya ziynetine ve malına fazla değer vermemelerini istemiştir. Zira dünyanın malı ve ziyneti insanı meşgul ederek dine ve imana hizmete ve Allah’a ibadete engeldir. Bu nedenle peygamberimiz (sav) “Allahım! Al-i Muhammed’in rızkını yetecek kadar ver!” diye dua etmiştir; tâ ki iman ve Kur’an hizmetine zaman ayırabilsin.
Zenginlik, iman ve ilim zenginliğidir. Zira bu zenginlik gelen ama gitmeyen gerçek zenginliktir, dünya ve ahiret hayatının mutluluğu buna bağlıdır. Bunun için Peygamberimiz (sav) “Çok malla zengin olunmaz; gerçek zenginlik gönül ve kalp zenginliğidir” (Buhari, Rikak, 15; Müslim, Zekât, 120; Tirmizi, Zühd, 40) buyurarak iman ve ilim zenginliğine dikkatimizi çekmiştir.
Bir âlimin dünyanın fani malı ve mülkünü toplama ve idarecilere yakınlaşarak dünyalık makam ve mevki peşinde koşması onun ilmine ve saygınlığına zarardır. İman, saadet-i ebediyenin vesilesi, dünya hayatının saadetinin sebebi, ahlakın ve ibadetin kaynağıdır. Bir birey için en büyük kazanım, bir toplum için en büyük huzur kaynağı imandır. İnsana ve insanlığa böyle bir kazanımı sağlamayı kendisine amaç ve dava edinen bir insanın bunu bırakıp fani dünyanın fani ve bu gayeden alıkoyan şeylerle uğraşması kadar yanlış bir şey olabilir mi? İşte peygamberimizin (sav) hanımlarına küsmesinin sebebi budur.
Yüce Allah Hz. İsa’nın (as) havarilerinin gökten sofra indirmesini istemesine öfkelenmesinin sebebi de budur. Zira yüce Allah İncil ile havarilerin önüne iman, ilim, ibadet, ahlak gibi saadet-i ebediyeyi netice veren manevi ve kutsi bir sofra indirdiği halde bunun değerini bilmeyerek maddi bir sofra inzalini istemek gibi bir yanlışa düştükleri için onlara öfkelenmiş ve “Şayet gerçekten inanıyorsanız Allah’tan korkun!” (Maide, 5:112) demişti.
Risale-i Nur talebelerinin de nefsini ve insanlığı “İman ile saadet-i ebediyeye” müheyya eden Risale-i Nur gibi bir manevi nimeti ve İman Hizmetini bırakarak veya sekteye uğratarak dünyevi meseleler peşinde koşmaları, dünyaya meyletmeleri gerçekten büyük bir hatadır.
Dünyaya değer veren ve kalbine dünya sevgisini koyan bir insan manevi hizmetlere zaman ayırmada zorlanır. Bu nedenle iman ve Kur’an hizmetine gönül verenlerin fani dünyanın malına ve zenginliğine önem vermemesi gerekir. İman ve Kur’an hizmeti ile meşgul olanlar için dünyanın kendisine gülmemesi ve sıkıntı içinde kalması büyük bir nimettir.