SİYASET
24.9.2023 20:25

Demokrasiye Yapılan Tenkitler

Mehmet Ali Kaya
Mehmet ALİ KAYA
Demokrasiye Yapılan Tenkitler

Ferdî ve müstebit hükümetlerin bulunduğu bir dönemde mütefekkirlerin ve filozofların ümidi demokrasi düşüncesi olmuştur. Ama ne ki Ortaçağda müstebit kralları demokrasinin gelişimine fırsat vermemiştir. Zira demokrasi kralları tehdit eden bir tehlikeyi ifade etmekteydi.

Ferdî ve müstebit hükümetlerin bulunduğu bir dönemde mütefekkirlerin ve filozofların ümidi demokrasi düşüncesi olmuştur. Ama ne ki Ortaçağda müstebit kralları demokrasinin gelişimine fırsat vermemiştir. Zira demokrasi kralları tehdit eden bir tehlikeyi ifade etmekteydi. Bu nedenle krallar demokrasiye sıcak bakmamışlardır. Ancak büyük Fransız ihtilalinden sonra demokrasi teori olmaktan çıkmış ve pratik hayata geçme fırsatını yakalamıştır. 1789 Fransız Hakları Beyannamesinin üçüncü maddesi “Her hâkimiyetin özü esas itibarıyla millettir. Hiçbir heyet ve fert sarahatle milletten gelmeyen bir otoriteyi kullanamaz” şeklindedir. Bundan sonra Fransız Anayasası “İnsan Hakları” prensibini getirmiştir. Bu prensip batıda daha sonra diğer milletlere geçmiş ve genel kabul görmüştür. Daha sonra ise demokrasinin en önemli prensibi haline gelmiştir.

Fransız ihtilalından bin sene önce peygamberimizin (sav) okuduğu “Veda Hutbesi” “İnsan Hakları Everensel Beyannamesinden” daha geniş haklardan bahsederek tüm insanlığa “Temel haklar” ve “Hukuk” dersi vermiştir. Bundan sonra insanlık âleminde hukuk namına yapılan gelişmeler hep “Veda Hutbesi”nde verilen bu dersin hayata yansımasından başka bir şey olmamıştır.

Demokrasinin özelliklerini şöyle ifade etmek mümkündür:

1. Demokrasi siyasi bir sistemdir ve insanın mutlu olmasını esas alır. Herkesin yönetime katılımını sağlamak amacı ile hürriyeti ve siyasi eşitliği savunur. Dikta rejimlerinde veya dikta heveslilerinde “zenginlerin ve bilginlerin oyları ile cahil halkın, işçi ve köylünün oyları eşit olamaz” düşüncesi vardır. Ancak demokrasi aristokratlara ait siyasi bir katılımı olursa eksik ve noksan olur. İdareciler halkı memnun edecek ve halkın ihtiyacını karşılayacaksa bu durumda elbet halka sorulması gerekir. Çünkü idareciler çalışan ve üretenleri yönetmektedir. Çalışan ve üretenlerin sorunlarını elbette çalışanlar ve üretenler bilebilir. Bu nedenle demokrasi tabanı memnun ve mutlu etmeyi esas alır.

2. Demokrasi siyasi hürriyeti sağlar. Gerçek demokrasi konuşma, fikre ve ilme saygı, fikir, inanç ve eğitim hürriyeti gibi herkese gerekli olan hak ve hürriyetleri temin eder. Demokrasi bu hak ve hürriyetlerin garantisidir.

3. Demokrasi eşitliği/müsavatı ifade eder. Müsavat, yani eşitliğin olmadığı yerde adaletten de söz edilemez. Birileri haklı, birilerinin daha haklı olduğu yerde eşitlik ve adalet de olamaz. Demokrasi eşitliği ve adaleti sağlayan bir sistemdir. Gerçek demokrasi devletin kanun önünde ve herkesin devlet karşısında aynı muameleye tabi tutulması şeklinde vatandaşların aynı hak ve hürriyetlerden istifadesini esas alır. Kanun karşısında imtiyazları ortadan kaldırır.

Bütün bunlarla beraber demokrasiyi tenkit edenler de yok değildir. Demokrasiye yapılan tenkitlerin en çok dikta heveslilerinden geldiği bir gerçektir; ancak böyle diyerek bu tenkitleri kulak ardı etmemek de gerekir. Diktatörler genlikle insanların kötülüğe meyyal olduğunu ve hür bırakıldığı zaman suç işleyecekleri ve bu nedenle devamlı kontrol altında bulunması gerektiği düşüncesindedirler. İnsanlara asla güvenmezler. Bu nedenle demokrasiyi insanları fesada götüren başarısız bir sistem olarak görürler.

Mussolini 1929 yılında kendi diktatörlüğünü meşrulaştırmak için “memleketi yeni baştan ıslah etme” “demokrasiyi rayına oturtma” ve “kalkınma ve süper ülke olma” gibi proje ve hayallerle ortaya çıkmıştır. Hemen hemen bütün diktatörlerde aynı söylemler vardır. Hitler de aynı şeyler uğruna Almanya’yı felakete sürüklemiştir. Çağdaş diktatörlerin de aynı hayalleri vardı ve çokları “Devrimler” uğruna binlerce hatta milyonlarca insanın kanına girmiş ve insanların geleceklerini karartmaktan çekinmemişlerdir.

Diktatörlerin ve dikta heveslilerinin demokrasiye yönelttikleri tenkitleri şöyle sıralayabiliriz:

1. Milletin hâkimiyeti bir faraziye ve vehimden ibarettir. Millet iradesi fikri de bir iddiadan öteye geçmez. Bir kısım diktatörler şöyle derler. “Bana halkı gösterin size gözümü vereyim. Ben yıllardır onları arıyorum ama hala görmüş değilim.” Demokraside çoğunluğun iradesini halkın görüşü kabul edilse dahi rejim çoğunluğun iradesini temsil etmez. Bilakis kitlelerin menfaatlerine tesir eden ekalliyetin iradesi olarak ortaya çıkar. Halk gerçekten saftır, liderlerin arzu ve menfaatlerine hizmet ederler.

Bu tenkit zayıf ve hatalıdır. Zira halk idarecilere karşı murakabeci ve hesap sorar durumdadır. Bütün halk ve çoğunluk az bir zaman propaganda ile aldatılsa dahi her zaman aldatılamaz. Bu nedenle realiteye uymaz. Halk demokraside ancak iki veya üç dönem aldatılabilir, sonunda seçimle iktidarı değiştirme imkânı vardır. Ama dikta idarelerinde diktatörün yaşadığı sürece iktidarın değişmesi mümkün değildir. Bu da sosyal patlamalara ve ihtilallara sebep olur. Bu ise bir ülke için çok büyük zarar ve kayıpları netice verir. Demokraside ise kansız, kavgasız iktidarın değişmesi mümkündür. En azından bu durum demokrasiyi diğer sistemlerden daha iyi olduğu sonucuna götürür. Demokraside son sözü halk söylediği için idareciler ister istemez halka önem ve isteklerine cevap vermek zorunda hissederler.

2. Çoğunluk çoğu zaman şuurlu değildir. Halkın seçtiği temsilciler de çok defa ehliyetli değillerdir. Bu kişiler liyakatlerinden dolayı değil, halkın seçimi ile parlamentoya girmektedirler.

Bu tenkit de halkın şuurlanması ve siyasi mesuliyeti kavramış olmaları ile suya düşmektedir. Ehliyet meselesi de tartışılabilir bir kavramdır. Kime ve neye göre ehliyet denebilir. Herkesin birbirine ihtiyacı ve birbirinden öğrenmesi gereken şeyler her zaman vardır. Halkı yönetecek olanların halkın ihtiyacını karşılaması gerekir. Kimin neye ihtiyacı olduğunu da ihtiyaç sahibi dahi iyi bilir. Bu nedenle halkın seçimi ve ihtiyaçlarını gidermek için yöneticilerini belirlemesi daha akılcı ve ekonomiktir.

“Bütün ilimleri bütün insanlar bilir” kuralını unutmamak gerekir. Halkı cahil ve bilgisiz görmek gerçekten cahillik ve bilgisizliktir. Her iş ve meslek sahibi sosyal hayatta ihtiyacını karşılayacak ve işini başkasına öğretecek kadar bilgi tecrübe ve beceriye sahiptir. Bilgi sadece okumakla elde edilen bir şey değildir. Hayat da bir okuldur ve orada gerçek hayat tecrübesi teorik bilgilerden daha çok geçerlidir. Herkes kendi menfaati söz konusu olunca herkesten daha akıllı ve uyanıktır. Bu nedenle yukarıdaki tenkit suya düşmektedir.

İslam dini on beş yaş sınırını akıl ve buluğ yaşı olarak belirlemiştir. Bundan sonra birey hem sorumluluk hem de ehliyet sahibi sayılır ve tasarrufları geçerlidir. Doğruyu ve yanlışı, menfaat ve mazarratı bilir. Yeter ki o gençlere güvenilsin ve kendisine bir sorumluluk yüklensin. Her işin öğrenmek kaydı ile üstesinden gelebilir. Ve nihayet herkes kendi mesleğinde söz sahibidir ve zamanla tecrübe yoluyla ihtisas sahibi olarak ustalaşır. Elbette kendine güvenen ve iradesi ile hareket eden halk kendi idarecisini ferasetini de kullanarak en iyi şekilde seçecektir. Bu nedenle ülkelerin kalkınmışlık düzeyine baktığımız zaman halkın seçimi ile hükümetlerin iktidar olduğu dönemler ile dikta ile yönetilen dönemler kıyaslandığı zaman kalkınmışlık ve gelişmişlik noktasında muazzam bir fark görülecektir.

Seçim bir bakıma ortak akıldır. Ancak hür ve doğru bilgiye dayanan bir seçim olma şartını göz ardı etmemek gerekir. Demokrasiye yapılan tenkitlere konu olan husus demokrasinin amacı ve hedefi olan hür seçim ve doğru bilgi üzerine yapılan seçimler değildir. Yalan ve iftiraya dayanan propaganda ve hür olmayan kayıtlı, barajlı ve eşit şartlarda yapılmayan seçimlerle ortaya çıkan tablodan çıkan hükümetlerdir. Bunun demokratik olmadığı zaten ortadadır. Demokrasinin bir amacı da bu duruma bir son vermek eşit şartlarda, doğru bilgiye dayanan ve hür seçimdir.

Demokrasi hakka ve halka saygı ile başlar. Hakkı tanımayan ve halka saygı duymayanların demokrasiyi tenkit etmeleri zaten normaldir. Demokraside başarıyı halka inanan ve halkın iradesine güvenenler sağlayacaklardır. Atalarımız “Kimseyi hor görme.” “Akıl akıldan üstündür.” “Bin bilsen de bir bilene sor” demişlerdir. Hem bilgi ile akıl, tecrübe ve ilim, fikir ve feraset birbirinden farklı şeylerdir ve hepsinin birinde bulunması gerçekten zordur. Ancak bir araya gelince tam kâmil bir akıl olur. bu nedenle istişare, yani danışma Allah tarafından emredilmiştir ki insanlar birbirlerinin akıllarından, tecrübelerinden ve bilgilerinden yararlanarak daha ileri bilgi ve kalkınmışlık düzeyine çıksınlar.

3. Demokrasi çoğulcu bir rejimdir. Demokraside çok seslilik esastır. Bu da siyasi partilerin varlığını gerekli kılar. Siyasi partiler ise bölünmeyi, mücadeleyi, kargaşayı ve anarşiyi doğurur.

Bu tenkit ise tamamen yersizdir ve kaygıların eseridir. Muhalefeti ve hükümetin alternatifi olmayan sistemler ancak dikta rejimleridir. Diktatörlükte tek seslilik hâkimdir. İnsanlar konuşmazlar ve tartışmazlar. Bu nedenle ne fikir üretirler ve ne de iş üretirler. Sessizlik içinde bir tembellik ve atalet vardır. İşler hükümete havale edilir herkes “neme lazım başkası düşünsün” der. Hiçbir insan gerçek anlamda çalışarak verimli olmaya bakmaz.          Her ülkede iktidar vardır; muhalifler de her hükümette ve devlette bulunur; ancak muhalefet yapma ve muhalefetin iktidara talip olma ve konuşma hakkı ancak demokrasilerde bulunur.

Muhalefet iktidarı denetler ve hükümetlerin su-i istimaline ve haksızlıklarına engel olmaya çalışır. Hükümetin halktan gizlediği hususları ortaya çıkararak halk adına denetim görevini yapar. Halkı uyanık olmaya ve meselesine sahip çıkmaya zorlar. Halkı bilgilendirir. Muhalefetin olmadığı ve baskılarla muhalefetin susturulduğu yerlerde büyük haksızlık ve zulümlerin varlığı kaçınılmazdır. Her şey yasaldır; ama adil değildir. Bu nedenle Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin ifadesi ile “Muhalefet meşru bir muvazene unsurudur.”

Demokrasi milletin sesinin mecliste duyulması ve milletin mecliste temsil edilmesidir. Halkın bir kısmının temsil dışı kaldığı ve temsilde adaletin olmadığı bir meclis elbette demokratik bir idareyi yansıtmaz. Mecliste temsilde adaletin sağlandığı ve her fikrin temsil edildiği bir ülkede gizli muhalefet olmayacağı gibi, millete zararlı cereyanların ve faaliyetlerin de önü alınmış olur. Fikir partileri de halkın desteğini aldığı ölçüde mecliste temsil edilirler, aksi takdirde sönerler. Böylece kargaşa ve anarşinin önü alınmış olur. Bu nedenlerle çok partili ve çok sesli bir temsil sistemi gayr-i meşru, zararlı ve halk desteği bulamayan fikirlerin yok olmasına, ülkeye zarar veren siyasi cereyanların da bölücü faaliyet yapmalarını önlemiş olur. Böylece demokrasi çoğunluğu memnun eder ve halk iradesinin mecliste temsil edilmesini sağlamış olur.

4. Demokrasi krizli ve bunalımlı dönemlerde iyi değildir. Ülkeyi daha fazla krize ve bunalıma götürür.

Bu faraziye de kabul edilemez. Çünkü birçok demokratik ülkelerde yumuşak olan demokrasinin bünyesi sayesinde krizler ve birçok tehlikeler daha kolay ve halka zarar vermeden atlatılmıştır. Birçok büyük tehlikeler ve bunalımlar demokrasi ile gölgelenmiş ve kolay atlatılmıştır. II. Dünya savaşına giren demokratik İngiltere ile Nazi Almanya’sı bunun en bariz örneklerinden ikisidir. Birinci dünya savaşında Osmanlı “Meclis-i Mebusanı” daha demokratik bir biçimde çalıştırabilseydi ve İttihat Terakki diktaya yönelmeseydi Osmanlının yıkımı ve işgali söz konusu olmayabilir ve işgallerin önüne geçmek mümkün olurdu. Zira bu durumda daha isabetli kararlar alınabilir ve diplomasi daha güzel işletilebilirdi.

Bütün bunlarla beraber demokrasi kusursuz ve sorunsuz bir sistem değildir. Ama ne ki diğer sistemler ve rejimler demokrasiden daha kusurlu ve sorunludurlar. Demokrasinin kusurları halkın önüne daha kolay çıkar. Sistem açık rejimdir ve hastalık açıktır. Bu nedenle tedavisi de sorunların giderilmesi de daha kolaydır. Demokrasinin alternatifi yine daha şeffaf demokrasidir. Demokrasi çoğunluğun rızasını esas aldığı için halkın çoğuna hizmet eder ve toplumun büyük kesimini memnun ve mutlu eder. Herkesi memnun etmek zaten mümkün değildir. Dikta ise halkı azınlığın hizmetine sokmayı marifet zanneder. Muhtaç olan halkın irade ve hürriyetine değil, mutlu azınlığa ve devlet idarecilerine hizmet etmeye zorlar. İnsanların şahsiyetlerini yok eder.

Youtube Kanalıma Abone Olun!

Düzenli olarak paylaştığımız videoları kaçırmayın.

Abone Ol