DİN
3.12.2024 7:32

Devir ve Teselsül Nedir

Mehmet Ali Kaya
Mehmet ALİ KAYA
Devir ve Teselsül Nedir

Allah’ın varlığının isbatı için aklî delil gerek; naklî delil verilmez. Peygamberin peygamberliği için aklî delil gerek; naklî delil verilmez. Zira bu ikisinde naklî delil vermek devir gerektirir; dolayısı ile tahkike değil taklide götürür. Allah’ın varlığını peygamber delili ile peygamberi de Allah’ı kitabını delil getirerek anlatmak “kısır döngü” yani “devir” gerektirir.

Sual: “Evet, tevhid ve nübüvvetin ispatları, yalnız delil-i naklî ile sahih değildir. Çünkü devir lâzim gelir. Evet, Kur’ân ve hadîsten ibaret olan naklî delillerin sıhhati, nübüvvetin sıhhat ve sıdkına bağlıdır. Eğer nübüvvet de delil-i naklî ile ispat edilirse, muhal lâzım gelir. Bunun için, Kur’ân-i Kerim, tevhid ile nübüvveti delâil-i akliye ile ispat etmiştir. Amma haşir meselesinin hem aklî, hem naklî delillerle ispatı sahihtir.” İşârâtü’l-İ’câz, 2006, s. 324.)

“İlim, maluma tabidir. Bu kaziyeye göre malum ilme tabi değildir; çünkü devir lazım gelir.” (İşaratu’l-İ’caz, 121.)

Bu iki paragrafta ifade edilen “Devir lazım gelir” ne anlama gelmektedir?

Cevap: Mantık kuralı olarak “Bir şeyin hakikatini ispat için kendi içerisinden delil verilemez.” Yani, Kur’an-ı Kerimin Allah’ın kelamı olduğunu ispat için Kur’an-ı Kerimdeki ayetlerle delil getirilemez. Aynı şekilde Peygamberimizin peygamberliğini ispat için Kur’an-ı Kerimden delil getirilemez.

Allah’ın varlığını, peygamberimizin peygamber olduğunu ve Kur’ân-ı Kerimin Allah kelamı olduğunu ispat için aklî ve ilmî deliller getirmek gerekir. İnanmayan birisine Allah’ın varlığını Kur’an-ı Kerim ayetleri ile ispat edemezsiniz. Önce aklî ve ilmî delillerle Allah’ın varlığını ispat etmek gerekir. Kur’ân-ı Kerim bunun için Allah’ın varlığını ispat için kâinattan kevnî, ilmî ve aklî deliller getirerek ispat etmiştir.

Allah’ın varlığını kabul eden birisine bu defa Allah’ın “Mütekellim” olup “Kitap” gönderdiğini izah ve ispat etmeniz gerekir. Kur’an-ı Kerimin Allah’ın kelamı olduğunun delili olarak Kur’ân-ı Kerim “Onun benzeri gibi bir kitap getirin!” buyurarak insanları mukayeseye ve muarazaya davet etmektedir. Kur’ân’ın i’câzı onun Allah kelamı olduğunun delilidir.

Peygamberin peygamberliği de naklî delillerle değil, ilmî, aklî delillerle ve mucizelerle ispat edilir. Ahlakı, fazileti, doğruluğu, ümmiliği ile beraber Kur’an gibi bir kitabı getirmesi peygamberliğinin aklî ve ilmî delilleridir.

İnanmayan birisine İslam dininin hak din olduğunu ispat için “Allah katında din İslam’dır” (Âl-i İmran Suresi, 3:19.) Allah böyle buyurmaktadır” demeniz delil olmaz. “Bunu nasıl ispat edersiniz?” dediği zaman da “Allah’ın Peygamberi Hz. Muhammed (asm) böyle söylüyor” dediğiniz zaman “Hz. Muhammed’in Allah’ın peygamberi olduğunun delili nedir?” diye sorar. Siz de “Kur’ân-ı Kerim ‘Muhammed Allah’ın resulüdür’ (Fetih Suresi, 48:29.) diyor” derseniz tekrar başa dönmüş olursunuz. İşte buna “devir” denir. Bu durumda delil diye getirdiğiniz şey inanmayan birisi için “muhal” hükmüne geçer.

Bu sebeple Allah’ın varlığının isbatı için aklî delil gerek; naklî delil verilmez. Peygamberin peygamberliği için aklî delil gerek; naklî delil verilmez. Zira bu ikisinde naklî delil vermek devir gerektirir; dolayısı ile tahkike değil taklide götürür. Allah’ın varlığını peygamber delili ile peygamberi de Allah’ı kitabını delil getirerek anlatmak “kısır döngü” yani “devir” gerektirir.

Haşir meselesinde aklî delilin yanında naklî delil de verilebilir; çünkü hali hazırda haşrin dayandırılacağı kaynak olan Allah’ın varlığı ve bize bu haberi getiren peygamberin varlığı aklî deliller ile tesbit edilmiş durumdadır. Onlardan naklî delil getirilmesi devri icab etmez.

İkinci ifadede “malum ilme tabi olsa devir lazım gelir” ifadesi de insan iradesinin baskı altında olduğunu kabul etmek anlamına gelir. Allah insan iradesini hür yaratmayıp zorunlu kılarsa sonra da onu mesul ederse bu “Cebir” ve zorlama olur. Yani dudaksız insana üfle, bacaksız insana koş, gözü olmayana adama da gör demek gibi imkansız bir şeyi isteyip yapmadığı zaman onu sorumlu tutmak gibi muhal bir durum ortaya çıkar. Bu ise zulümdür. Allah böyle şeyleri yapmaktan münezzeh ve yücedir. İradesiz bir insana “iradeni kullan, yoksa mesulsün” demek gibi “muhal” bir durumdur. Dolayısıyla “malum ilme tabi olmaz, ilim maluma tabi olur.”

Malum ilme tabi olsa Mesela; “İçki içmek zorundasın; ama içersen mesulsün” demek olur. İçkiyi içmeye zorlayıp, iradesi varmış gibi mesul tutmak devir gerektirir. “Neden içtin?” “İçmeye zorladın?” “Neden ceza verdin?” “İçmeyecektin.” “Ama içmeye zorladın” gibi bir durum ortaya çıkar.

İlim maluma tabi olsa; “İçki içip içmemede hürsün. İradeni içmemek için kullanmalısın. Bunu ben emrediyorum. İçersen seni cezalandırırım” dersen bu irade ve akıl dairesinde bir teklif olur ve içen iradesini iyiye kullanma imkanı varken, yasak olup ceza alacağını bildiği halde içki içmeyi tercih ederse elbette cezayı hak eder.

Youtube Kanalıma Abone Olun!

Düzenli olarak paylaştığımız videoları kaçırmayın.

Abone Ol