FELSEFE
18.2.2024 20:34

Din Psikolojisi-2

Mehmet Ali Kaya
Mehmet ALİ KAYA
Din Psikolojisi-2

Din Psikolojisi pozitif bir ilim olarak gözlem ve deney metodlarını kullanarak, dinin fert üzerindeki etkilerini incelemektedir. Aslında İslam Felsefesi tarihi göstermektedir ki, İslam filozofları dinin fert ve toplumdaki fonksiyonlarını tartışmış ve Din Psikolojisine önderlik etmişlerdir.

Din müessesesi insanlık kadar eski bir geçmişe sahiptir. Diğer ilimler çok sonradan bağımsız birer ilim haline gelmişlerdir. Din Psikolojisi ise XVIII. ve XIX. Yüzyıllarda ilmin ve tekniğin  gelişmesine göre dinin de önemi ve kişi üzerinde yaptığı etkiye dikkat çekilerek “Din Psikolojisi” adıyla müstakil bir ilim dalı haline getirilmiştir.

Din Psikolojisi pozitif bir ilim olarak gözlem ve deney metodlarını kullanarak, dinin fert üzerindeki etkilerini incelemektedir. Aslında İslam Felsefesi tarihi göstermektedir ki, İslam filozofları dinin fert ve toplumdaki fonksiyonlarını tartışmış ve Din Psikolojisine önderlik etmişlerdir.

Hükümlerin temelinde inanç vardır. İnanç hükümlerde kesinlik sağlayan her türlü şüphe ve tereddüdü kaldıran bir rıza ve teslimiyettir. Psikolog William James (1842-1910): “Akıl ve mantık insanın yegane kuvveti değildir. İnsanda inanmak ve bağlanmak kuvveti de vardır” der.

Din, “Allah-ü Teala tarafından vazolunmuş bir kanundur; İlahi kitaba dayanır, insanlara dünyada-ahirette saadet yollarını gösterir, insanlar arasında hürriyet, adalet ve eşitlik tesis eder. Din, insanı yaratıcısı ile buluşturur. İman ile O’nu tanımayı, ibadet e şükürle kendini O’na sevdirmeyi ve O yüce yaratıcıyı sevip, ondan korkmayı netice verir.

Din, “Ta’zimu li-emrillah ve’ş-şefekatü ala halkıllah” şeklinde formüle edilen Allah’ın emrini yüce görüp uymayı, Allah’ın yarattığı mahlukata da şefkatle muamele etmeyi te’min eder.

İnsan ruh ve bedenden yaratılmıştır. Bedenin gıdaya ihtiyacı olduğu gibi, ruhun da dine ihtiyacı vardır. Ruhun gıdası DİN’dir. Bediüzzaman: “Dua ve tevekkül meyelan-ı hayra büyük bir kuvvet verdiği gibi, istiğfar ve tevbe dahi meyelan-ı şerri keser, tecavüzatını kırar.” (Sözler, s.432.) Diye dinin bir fonksiyonuna işaret eder. Din fert üzerinde ruhun sükun ve inşirahı, hayra meyledip, şerden kendisini çekmesini sağlayarak psikolojik mükemmel bir etkiyi netice verir.

Din insandaki ahlaki faziletlerin en büyük desteğidir. Vazifeye bağlılık, doğruluk, adalet şefkat ve hürmet, yardımlaşma hep imanlı insanların kalp ve vicdanlarında fonksiyonlarını tam olarak gösterir. Toplumdaki kargaşanın sebebi budur. Din hukukun en gerçekçi dayanağıdır. Dinin tein ettiği ahlaki otoriteyi hiçbir kanun ve yönetim temin etmez. Hayır ve şerri ayırt eden vicdanın en mükemmel terbiyecisi de dindir.

Din, birleştirici ve bütünleştirici bir faktör olarak “Din Kardeşliğini” tesis eder. Dinler fertlerin manevi ve ahlaki yaşayışlarına, diğer insanlarla münasebetlerine ait koyduğu kaidelerle insanların toplumda huzur ve saadet içinde yaşamalarını sağlar. Dinin otoritesi, her türlü ferdi ve sosyal kuvvetlerin üstünde bir kuvvettir.

Din, önce insanın manevi hayatında bir disiplin kurar. Koyduğu bu kutsal kurallarla sağlam ve esaslı bir disiplin sağlarlar. Bütün bunlar dinin fert psikolojisine yaptığı müspet etkilerin bir kısmıdır.

Dinin fertteki temel elemanı dini duygudur. Bu duygu Allah tarafından her insanın vicdanına konulmuştur. Kişi her ne kadar Allah’ı ve dini inkar etse de vicdanen Allah’ın varlığını hisseder. Bu his inkişaf edince o insan imanlı ve dinden bir insan olur. Bu ise Allah’ın hidayet nasip etmesiyle inkişaf eder.

Peygamberimiz (asm) buyurdu: “Her çocuk İslam fıtratı üzerine doğar.” Bu din duygusunun izah edildiği nebevi bir hadistir.

Din duygusu fıtri olduğu gençlik döneminde aklın ve tecrübenin müdahalesi yoktur, fakat olgunlaşınca akıl ve tecrübenin, ilim ve çeşitli fikirlerin müdahalesi başlar. Neticede ya  mükemmel bir imana kavuşur veya şüpheye kapılır. Böylece “Dini Şuur” canlanır.

Din vahiyden kaynaklanır. Ruhtan kaynaklanan olaylar mistisizmi netice verir. Onun için ruhi olaylarla, dini olayları birbirinden ayırmak gerekir. Vahye istinad etmeyen hiçbir mesele dini bir mesele olamaz.

İnsanın içinden doğan ve yaşayan hallerin, dinin kaynağı olarak ayrı ele alınması gerekir.

Din ve iman duyguları işlenmedikçe zayıflar. İbadet ve takva ile, ilim ile de gelişir, tekamül eder. Bunun için ibadet, dua ve zikir dini şuuru, imanı tekamül ettirir.

HİDAYET: Hidayet ve ihtida, doğru yola erişmek, Hak yoluna ulaşmak demektir. Allah’ım doğru yola hidayet eyle!” (Fatiha, 1:5.) duası bunu istemektedir. Hidayet, din şuurunun kemale ermesi demektir. Yani dindar bir hayata geçmesi, günah ve maasiden sıyrılarak takva, zühd ve ibadete yönelmesidir.

Hidayet, dini hayatın kapısıdır. Bu kapıdan girdikten sonra zühd ve takva hayatı başlar.

ZÜHD VE TAKVA: Zühd, dünya menfaatlerinden, nefsin arzularından vazgeçmek, Takva ise Allah korkusu ile günahlardan sakınmaktır. Riyazat, mücahede, zühd ve takvaya yakın terimlerdir. Hidayete erişen, zühd ve takvaya meyleder.

Zühd ve takvada ilerleyenler, vecd ve istiğraka ulaşırlar.

Zühd ile ilgili hadisler:

“Yarın ölecekmiş gibi ahirete, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalış.”

“İbadet on cüzdür, dokuzu helal mal talep etmektir.”

“Çalışıp helal kazanan, Allah’ın sevgili kuludur.”

VECD VE İSTİĞRAK: İmanın kemale ermesinden, Her yere hazır  ve nazır olan Yüce Allah’ı huzurunda bulunmaktan büyük neşe ve haz duymaktır. Kalbin, şevk, aşk ve muhabbete coşması haline vecd denir. Bu durumda anlamsız sözler ağızdan çıkarsa buna da “şatahat” adı verilir. Bu gibi sözlere itibar edilmez.

MİSTİZM: İslam’da vahye dayanan dinin emirlerine imtisalden ve ahlaktan kaynaklanan hayata Tasavvuf denir, mistizm denmez. Mistizm ise, ruhi hayatı ön plana çıkarmak, maddeye, dünyaya önem vermemek demektir. Vahye, dine dayanmaz. Mistizmin kaynağı ruhani hayattır. Tasavvuf dine yönelme iken, mistizm ruha yönelmektir.

Bundan dolayıdır ki, Din Psikolojisi ruhu hayatın tezahürleri olan hidayet, Vecd, Zühd gibi olayları ilahi kaynaklı olup olmadığına bakmaksızın inceler. Hakikati aramak yerine modern ilmin kullandığı gözlem, deney ve tecrübe gibi metotları kullanarak elde ettiği verileri ortaya koyarak sonuçlar çıkarmaya çalışır. Bunun için de Ruhani hayat ile dini hayatı birbirine karıştırır. Yine de bunu yaparken, hak din, batıl din ayırımı gözetmez. Hinduların, Hıristiyanlığın ve diğer din ve felsefi düşüncelerin neticesi ruhani halleri, dini hal olarak ele alır. Şapla şekeri karıştırır.

NETİCE

Ruhi olaylarla, dini olayları birbirinden ayırt edecek, Hak dinlerle, batıl dinlerin insan, toplum ve ruh üzerindeki etkilerini müdellel ve müberhen bir şekilde ortaya koyacak yeni bir Din Psikolojisi çalışmalarına ihtiyaç vardır.

Araştırmacılardan ve akademisyenlerden bunları bekliyoruz.

Youtube Kanalıma Abone Olun!

Düzenli olarak paylaştığımız videoları kaçırmayın.

Abone Ol