Şeriat salt hukuk ve siyasetle sınırlı olmayıp iman, ibadet, ahlak ve hukuk dahil topyekün bir kâinat çerçevesinde meselelere bakar. Toplumda inanç birliği, ibadet hayatı, ahlak ve hukuk hâkim değilse siz hangi düzeni uygularsanız uygulayın o “şeriat düzeni” olmaz, uygulayanın kendi düzeni olur.
Avam-ı nâs şöyle diyor: “Herkes Refah Partisine yükleniyor. Siz bari Müslümanlara vurmayın!” Saf müslümanlar RP’yi din görüyor, onun karşısında olanları dinsiz görüyor.
Bir siyasetçi şöyle cevap veriyor: “Refah Partisini eleştirince Müslümanlara vurmuş olma anlayışı ve mantığı çok sakattır. Bu RP ile Müslümanlığı aynileştirme yanlışıdır. Bu anlayışa vurmak gerek. Diğerleri siyasi dünyevî parti; ama Refah Partisi müslümanlık...
Refah Partisi de bir siyasi parti değil mi? Diğer partiler gibi eleştirilemez mi? O diğer siyasi partileri eleştirince, diğer siyasi partiler onu neden eleştirmesin?
İşte bunun adı kendisini din ile özdeşleştirip dini siyasete alet etmek ve din perdesi altında siyasete, kendi ikballerine ve dünyevî iktidara hizmettir.
RP’nin devamı olan AKP aynı mantıkla hareket etmiyor mu?
**
Dine hizmet etme adına “Önce ahlak ve maneviyat” diyerek 1969’da kurulan Milli Nizam Partisi’nin kurucuları arasında Tevfik Paksu ve Hüsamettin Akmumcu gibi Nurcular da vardı. 1971 muhtırasından sonra kapatılan MNP daha sonra Milli Selâmet Partisi adı altında yeniden kuruldu.
Erbakan neler vaat ediyordu?
“İslam Ülkeleri Ortak Pazarı”
“İslam Ülkeleri Natosu”
“İttihad-ı İslam”
Bunun amacı da Müslüman-Hristiyan diyaloğunun önünü almak ve Avrupa Birliğine Türkiye’nin girmesini önlemek...
Günümüzde AKP’nin yapmak istediği de bu değil mi?
**
- Peki İslam Alemi “İttihada” hazır mı?
- Her şeyden önce İslam dünyasında “İnanç Birliği” yok... İlim ve fikir birliği yok... Her şeyden önce hürriyet yok, demokrasi yok... Gerçekte akıl yok...
İşin siyasi yönü en son nihâî hedeftir. Ondan önce eğitim ve öğretim, inanç ve ideal birliği lazım. Bu yoksa bunları bir araya getirerek bir masa etrafında toplayacak ve ortak hedeflere yönlendirecek meşveret ortamı yok... Yani hürriyet ve demokrasi yok... Her şeyden önce bunlara zemin hazırlayacak olan “Barış” yok...
Bu durumda RP’nin ve devamı AKP’nin savunduğu “Adil Düzen” ve “Şeriat Düzeni” nedir? Bir “ÜTOPYA” mıdır?
**
Sadece siyasî ve hukukî açıdan bakıldığı zaman “Şeriat Düzeni” hayal kırıklığı meydana getirir. Zira “Asr-ı Saadet” denilen 30 yıllık Hilafet Dönemi hariç, şeriatın tam olarak uygulandığı bir devlet ve bir zaman yoktur.
Şeriat salt hukuk ve siyasetle sınırlı olmayıp iman, ibadet, ahlak ve hukuk dahil topyekün bir kâinat çerçevesinde meselelere bakar. Toplumda inanç birliği, ibadet hayatı, ahlak ve hukuk hâkim değilse siz hangi düzeni uygularsanız uygulayın o “şeriat düzeni” olmaz, uygulayanın kendi düzeni olur.
Bediüzzaman Said Nursi hazretleri “Şeriat ikidir: Birincisi, Allah’ın irade ve kudretinin tecellisi olan topyekûn kainattaki düzeni tanzim eden şeriat-ı fitriye-i İlâhidir. Tabiat kanunlarının tamamıdır. İkincisi, insanın fiillerini tanzim eden “Kelam” sıfatından gelen Kur’an ve Sünnettir.
Tüm kâinat ve insanlık her yönü ile Allah’ın hüküm ve iradesi altındadır. Bu iman boyutu olmazsa Kur’ân ve Sünnetten kaynaklanan şeriat anlamsız kalır. Zira insanın fiillerini tanzim eden şeriatın yüzde doksan dokuzu iman, ibadet, ahlak ve fazilettir. Yüzde biri siyaset ve yönetimle ilgilidir. İman, ibadet, ahlak, hukuk ve toplumda fazilet olmazsa yüzde birini uygulama imkânı olamaz.
Yani, toplumda zühd ve takva olmazsa, yöneticiler hak ve adaleti gerçekleştiremezler.
Günümüzün sıkıntısı da bu değil midir?