
İnsan düşünen ve konuşan canlıdır. Nasıl düşünüyorsanız öylesinizdir. Başka nasıl olabilirsiniz ki? Öyle ise her şeyden önce niyetlerimizi ve düşüncelerimizi değiştirelim. Niyetimiz değişirse biz de değişiriz. Değişim düşünce ile başlar.
İnsan düşünen ve konuşan canlıdır. Nasıl düşünüyorsanız öylesinizdir. Başka nasıl olabilirsiniz ki? Öyle ise her şeyden önce niyetlerimizi ve düşüncelerimizi değiştirelim. Niyetimiz değişirse biz de değişiriz. Değişim düşünce ile başlar.
1. Düşüncelerimize dikkat edelim fikirlerimizi oluştururlar.
2. Düşünceler gerçek olabilirler.
3. Zafer “Zafer benimdir” diyenindir.
4. İnanmak paniğe kapılmamaktır.
5. Hayatı siz yaşıyorsunuz, öyle ise yönlendirebilirsiniz.
6. Çözümün parçası olun, yoksa problemin bir parçası olursunuz.
7. En büyük yalanı kendi nefsimize söyleriz.
8. Başarının ana-babası çoktur; ama başarısızlık yetimdir.
9. İstediğinizi elde etmek için mazeret üretmekten vazgeçmelisiniz.
10. Her şeyin bir sebebi vardır. Sebeplere sarılın.
11. Affedin. Affetmek geçmişi değiştirmez, geleceğn önünü açar.
12. Aramaya devam et. Bir gün altın ararken bakır bulursun, bir günde bakır ararken altın bulursun. (Cenap Şahabettin)
13. Büyük adam, hayali, ideali ve davası büyük olan adamdır.
14. “Sen neye hazırsan, o da sana hazırdır.”
15. Hedefleriniz, yazılı, ayrıntılı ve ölçülebilir olmalıdır.
16. Bir insan için en önemli şey ne ise o insan odur. (Dale Karneci)
17. Çaresizseniz çare sizsiniz. Ümitsizseniz ümit sizsiniz.
18. Yerinde duran hayat değildir; sizsiniz.
19. “Altını ateş, güçlü insanı da zorluklar test eder.” (Seneca)
20. Erken kalkan ve geç yatan kaybettiği mala tekrar kavuşur.
21. Başarmak için mükemmel olmak gerekmez, kalbiniz ve cesaretiniz kafidir.
22. Vazgeçmeyen insanı yenmek zordur.
23. Suya düşen değil, suda kalan boğulur.
24. Gecenin en karanlık vakti, şafaktan önceki vakittir.
25. Hayat tek rauntdan ibaret değildir, yumruğu yer düşersin kalkar yine vurursun.
26. Savaşçı olun, mücadele edin!
27. Ümitvâr olun, ye’si bırakın.
DÜŞÜNCELER
1. 1914-1915 yıllarından itibaren dünya iki büyük savaş yaşayarak dünyada yeni bir değişimi başlatmıştır. İnsanlık helaket ve felaketten kendisini kurtarcak bir çare arayışı içine girmiştir. Komünizm çarenin din olmadığını iddia ederek ortaya çıkmış, ideolojisini hakim kılmak için insanlığı büyük felaketlere sürüklemiş, ama kendisi de 1980 sonrası çare olmaktan çıkmıştır. İslam dini de devletlerin himayesinden kendisini kurtararak “Kur’an-ı Kerimin i’cazıyla” kendisini savunmaya, getirdiği iman, ibadet, ahlak ve hukuk kuralları ile insanlığa çare olduğunu isbat etmeye başlamıştır. Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin telif ettiği “Risale-i Nur” Kur’an’ın bu mucizevi yönünü ortaya çıkarmış ve hakikatlerini ispat etmiştir. İnsanlığın saadetinin Kur’an’a uymakla mümkün olacağını ispat etmiş, akıl ve ilim sahiplerinin dikkatini çekmiştir. Vazifemiz bunu insanlığa anlatmaya devam etmektir.
2. Kur’an-ı Kerim insanlığın mürşidi ve üstadıdır. Kur’an getirdiği imani, hukuki, ahlaki prensipleri ile insanlığın saadetinin bunlara bağlı olduğunu izah ve ispat etmektedir. Biz de onun bu hakikatlerini insanlığa anlayacakları dilden anlatmakla mükellefiz. Ehl-i ilim ve ehl-i hakikat bu gerçekleri insanlara anlatmakla yükümlüdür. Okumalı, öğrenmeli ve yazarak, neşrederek insanlığa ders vermelidir.
3. Bu zaman şahıs zamanı değildir. Şahıslar noksandır, kusurludur ve acizdir. Ehl-i dalalet işlerine gelmeyen eserleri sahiplerini çürütmekle eseri çürütmeye çalışırlar. Kur’an hakikatleri ise şahıslara bağlı değildir, şahısların eseri ve fikri değildir. Bu sebeple Kur’an hakikatleri çürütülebilir fani şahıslara bağlanmaz.
4. Bediüzzaman Risale-i Nurları telif ettikçe Nur Talebelerine ve Katiplere gönderip okutturuyor, sonra onların o risale hakkındaki fikirlerini ve düşüncelerini alıyordu. Onlar da okuyup anladıklarını yazarak Bediüzzaman’a gönderiyorlardı. Bediüzzaman onların anladıkları hususları ve hissiyatlarını “Barla Lahikası” olarak kitaplaştırmıştır. Daha sonra Bediüzzaman Talebelerine “Risale-i Nurun fihriste”sini yapmalarını talebelerinden istedi. Fihristeyi yaparlarken Risaleyi okumalarını ve o risalenin öz ve özetini de yazarak fihristeyi “Mütesanit bir heyet” halinde yapmalarını istedi. Talebeler de Fihristeyi o Risaleyi özetleyerek yazdılar. Bediüzzaman Fihrist Risalesini 10. Lem’a ve 15. Şua olarak Risale-i Nur’a dahil etmiştir.
Bundan şunu anlıyoruz:
a) Risale-i Nurları Gazete gibi okumamak lazım. Önce okunup kelimeleri çıkarılacak, sonra okuduğunun özeti yazılacak.
b) Nur Talebeleri okumakla kalmayacak okuduklarından anladıklarını yazıp neşredecekler. Hakiki okuma böyle olur.
5. “Allah’ın lütfu ve rahmetiyle ferahlansınlar. Bu onların dünyada toplayıp durduklarından daha hayırlıdır.” (Yunus, 10:58.) Her şey Allah’ın ilmi, iradesi, takdiri ve kureti iledir. Dünyada meydana gelen değişimler ve gelişmelerden endişe etmemek gerekir. Allah biz neye layıksak onu verir, onu yapar. Allah’ın rahmeti gadabından geniştir; akıbet muttakilerindir. Ehl-i dalaletin galebesi müminleri ümitsizliğe düşürmemelidir. Ancak bu müminlerin çalışması, gayreti ve istikamet üzere hareket etmesine bağlıdır. İslamı koruyan Osmanlı’nın yıkılması İslam’ın tüm dünyaya yayılmasına ve daha da genişlemesinde vesile oldu. Demek Osmanlı İslam’ın yayılmasına tam hizmet edemedi ve tam olarak temsil edemedi. 1900’lü yıllardan itibaren dünyada çok büyük değişimler yaşandı. Büyük ınkılaplar oldu. İslam’ın önü açıldı. İslam’ın önünün açılmasına da “İ’caz-ı Kur’an’ı beyan eden Bediüzzaman Risale-i Nurlar ile vesile oldu.” Allah’ın bu lütfu ve rahmetinden dolayı ferahlanmak ve sevinmek lazım. Demek “Şu istikbal ınkılabı içinde en yüksek gür sadâ İslam’ın sadası olacaktır.”