F. Gülen “Ben hocayım. Her kitabı okurum. Risale-i Nurlar da bunların arasındadır. "Ben Nurcu değilim!” diye kendisinin Nurcu olmadığını söylemiştir. Haziran 1998 Aksiyon dergisinin benimle yaptığı uzun röportajda bu hususu çok açık biçimde ortaya koydum. Yeni Asya gazetesi 11 Haziran 1998 tarihli nüshasında, 'Fethullah hoca: Nurcu değilim' başlığı altında iktibas etti.”
Fetullah Gülen ile Nurcuların alakası 1968 yılında Erzurumlu Kırkıncı Hoca vasıtası iledir. Fetullah Gülen bundan sonra Risale-i Nurları okumaya başlamıştır. Diyanet tarafından kendisine vaizlik görevi verilince Risale-i Nurları ve Peygamberimizi ve sahabelerin hayatlarını anlatan “Hayatü’s-Sahabe” isimli eseri çokça okuyarak onlardan elde ettiği bilgileri kendisine mal etmiştir. Hissiyata hitap eden, duyguları coşturan ve ağlatan güzel hitabeti ile etkili vaazları ile özellikle İzmir Kestanepazarı’nda kendisine bir cemaat oluşturmuştur. Kendisine bağlı bu cemaatin Nurculardan ayırmak için “Ben bütün cılara ve culara karşıyım. Ben Nurcu değilim!” demiştir.
Bütün bunlara rağmen Nurun avukatı olan Bekir Berk ile beraber tutuklanmış ve mahkemede “Ben hocayım. Her kitabı okurum. Risale-i Nurlar da bunların arasındadır. "Ben Nurcu değilim!” diye kendisinin Nurcu olmadığını söylemiştir. Ancak, TCK’nun 163/4 maddesi gereğince 3 yıl müddetle Ağır Hapsine, aynı kanunun 31. maddesi uyarınca aynı müddet kadar “Hidamatı Amme”den Memnuiyetine, TCK.nun 173 ncü maddesi gereğince 1 sene müddetle Sinop’ta genel güvenlik gözetimi altında bulundurulmasına, İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nin 20.09.1972 gün ve 1972/3-36 sayılı kararıyla ceza verilmiştir. Bekir Berk “Risale-i Nurlar ve Bediüzzaman İman ve Kur’an Davasını anlatıyor” diye Risale-i Nurları ve Nurcuları müdafaa etmiş ve bir sene ceza almış ve tahliye edilmiş, diğerleri beraat etmiştir. Fetullah Gülen ise temyiz aşamasından sonra hüküm giymiştir. 1974 yılında Bülent Ecevit’in Başbakanlığındaki 37. Hükümetin çıkardığı af yasası ile 7 ay tutuklu kaldıktan sonra hapisten çıkabilmiştir.
Nurcular Bediüzzaman’dan aldıkları “Hürriyet” dersi ile her nevi istibdat ve baskıya karşı oldukları ve özellikler demokrasiyi ortadan kaldıran her nevi darbeye karşı olmuşlardır. 1960, 1971, 1980 ve 1997 Postmodern darbelerin hep karşısında olmuşlardır. Buna Nurcuların naşir-i efkarı olan Yeni Asya Gazetesi’nin tüm haber ve yazıları şahittir. Fetullah Gülen ise 1971 Muhtırasında tutuklandığı halde demokrasiye ve meşru AP Hükümetine ve Başbakan Süleyman Demirel’e yapılan bu darbeye destek olmuştur. 1971 muhtırası hakkında Gülen’in yorumu şöyledir:
“27Mayıs sol güdümlü bir harekettir. 12 Mart da öyle olsun isteniyordu. Fakat ihtilale beş kala hadiseye el koyan Memduh Tağmaç ve arkadaşları muhtıranın macerasını birilerinin güdümünden kurtardı. Ondan böyle bir atak beklemeyen solcular ne yapacaklarını şaşırdılar. Onlarda görülen 12 Mart aleyhtarlığı, biraz da yetişemediğine ekşi diyenin durumu gibi bir tavır. Eğer 9 Mart'ta yapılmak istenen harekata mani olunmasaydı, yapılacak ihtilal çok başka olacak ve 'Devrim Anayasası' adıyla hazırlanan taslak yürürlüğe girecek, Türkiye isim olarak olmasa bile sistem olarak tam bir komünist ülke haline getirilecekti...
Bu solcu güçler ve onların akıl hocalığını yapan devrimbaz sivillerin ortak arzusuydu. Nitekim Ziverbey soruşturmasında hepsinin maskesi düşmüş ve menfur düşünceleri bir bir ortaya çıkmıştır. 12 Mart, bir ihtilal ve darbe değildir. Hükümeti belli konularda uyaran bir ikazdır. Elbette askeri olması yönüyle tasvip edilemez. Hür iradeyi güç kullanmak suretiyle dize getirmenin tasvip edilmesi mümkün değildir de ondan. Fakat çok daha kötü bir hareketi önlemesi bakımından bu harekete iyimser bakmak mümkündür. Yani, kötüdür ama çok daha kötüye göre o kadar kötü değildir.” 1980 İhtilalinde ise Fetullah Gülen İhtilali ve ihtilalcileri desteklemiş buna rağmen Terör Örgütünden arananlar listesinden kendisini sildirememiştir. Ancak Turgut Özal 1983’te ANAP’a destek almak için kendisi ile görüşerek bu listenin dışına çıkarmıştır.
Fetullah Gülen daha 1971’den itibaren Nurcuların Risale-i Nurların okunmasını ve bir araya gelerek sohbet etmelerini sağlayan “Dershane” ve “Medrese-i Nuriye”lerine alternatif “Işık Evleri” açmaya başlar. Burada Arapça dersleri yanında her türlü dini kitapların okunması ve Tarikat yapılanması tarzında “Evrad ve Ezkar” okunması, gece Teheccüd Namazlarına kalkılması gibi farklılıkları ortaya koyarak kendisine Nurculardan ayrı bir faaliyet alanı açar. Bu evlerde daha çok kendisinin vaazlarının kayda alındığı “Kasetler” ve bunların okunduğu Teyplerle hizmet etme metodunu ortaya koyar. Gülen konuşmalarını ve vaazlarını bantlara aldırıp bunları dinletiyor, hem para topluyor, hem de taraftar kitlesini genişletiyordu.
Nur Talebeleri “Bantla hizmet olmaz” derken Fetullah Gülen “Gazete ile ve Neşriyatla hizmet olmaz” diye Yeni Asya’ya karşı tavır alıyordu. Yeni Asya Yayınları’ndan çıkan “Hitap Çiçekleri” isimli kitabın kendi rızası ile çıkmadığını söyleyerek Yeni Asya’ya tavrını koymuş ve bir daha bastırmamıştı. Fetullah Gülen kendisini büyük evliya ve büyük hoca olarak gören ve her söylediğinde hikmet ve maslahat arayan kendisine bağlı bir “Cemaat” oluşturmayı başarmıştı. Bundan sonra “Fetullahçılar” adı verilen bu cemaat Fetullah Hoca’yı bazen “Sarıklı Genç” bazen “Kahtani” bazen “Mehdi” ve hatta “Hz. İsa” diyecek kadar ileri gitmişlerdir. Fetullah Hoca bunların hiçbirisine karşı çıkmadığı gibi “Tarikatlarda aşırı muhabbet ve verilen aşırı unvanlar müridlerin bağlılığını artırma sebebidir. Buna bir şey denmez” diye kabul etmiştir.
Fetullah Gülen’in Nurculardan ayrılmasının en büyük sebeplerinden birisi de “Siyasal İslam” düşüncesinde olmasıdır. Bu sebeple F. Gülen Demokrasiye, demokratlara ve özellikle Adalet Partisi ve Süleyman Demirel’e asla dost olmamıştır. 26 Ocak 1970’de Necmettin Erbakan yanına Nurcu milletvekillerinden Maraş Senatörü Tevfik Paksu ve milletvekili Hüsamettin Akmumcu’yu alarak “Hak geldi batıl zail oldu” sloganı ile Milli Nizam Partisi’ni kurdu. Bediüzzaman’ın en yakın ve en faal talebesi Zübeyir Gündüzalp onları kabul etmedi ve Nurcuların MNP’ye yönelmelerine izin vermedi. Ancak 1971 muhtırasından sonra MNP kapandı ve Erbakan İsviçre’ye gitmek zorunda kaldı. Zübeyir Gündüzalp’in vefatı ile MNP’nin devamı olarak yine Erbakan’ın Süleyman Arif Emre’ye Milli Selâmet Partisi’ni kurdurdu. Kendisi de muhtıracılarla anlaşarak Türkiye’ye geri döndü ve MSP’nin başına geçti.
Erbakan partisini güçlendirmek için partililerine Fetullah Gülen’e yakın olmalarını tavsiye etti. Bundan sonra Fetullah Gülen’in yıldızı parladı. Zira MSP’liler akın akın Fetullah Gülen’in vaazlarını dinlemeye geliyorlardı. MSP teşkilatlarında Fetullah Gülen’in propogandası yapılıyordu. Böylece Fetullah Gülen siyaset yapmıyor gözükürken bütün desteğini MSP’ye vermeye başladı. Yeni Asya Gazetesini ve Nurcuları “Demirel’e destek olmakla” ve Nurcuları siyasete alet etmekle suçladı. Tamamen Nurculardan ayrıldı.
Fetullah Gülen 1980 yılına kadar MSP’lilerle beraber çalıştı. 24 Haziran 1980 tarihinde isim vermeden MSP’yi ve Milli Gazeteyi hedef aldı. Bundan sonra MSP’liler ile Fetullahçıların arası açıldı. Ama 12 Eylül 1980 darbesi yapıldı. MSP kapatıldı ve Erbakan cezaevine alındı.
Fetullah Hoca daha ihtilalin ilk günlerinde 12 Eylül ihtilaline övgüler yağdırmaya başladı. İhtilalciler kendisini “Terörsit Listesine” dahil edip arananlar arasında resimlerini duvarlara afişe ettikleri halde “Sızıntı” dergisinde ihtilali öven başyazılar yazdı. Darbeden bir ay sonra “Asker” başlıklı, daha sonra “Son Karakol” başlığı taşıyan yazılarında “Asker tam zamanında yetişmese idi bütün millet inkisar içinde ağlamaktan başka çare kalmayacaktı” diyordu.
İhtilalciler kendilerini meşrulaştırmak, ihtilale destek sağlamak ve yapacakları Anayasa’yı büyük bir çoğunlukla “Evet!” dedirtmek için dini cemaatlere yaklaşma politikası uyguladılar. Kenan Evren her gittiği yerde mitingler düzenliyor ve konuşmalarında ayetler, hadisler okuyordu. Cemaatlerle irtibat kurdurdu. Nurcuları zaafa uğratmak ve dindar halkın desteğini almak için Tarikatları ve Fetullahçıları kullandı. Nurcuları da bölmek için cemaat içinde etkili olan Mehmet Kırkıncı Hoca’ya yakınlık kurdular. Onun desteğini de aldılar ve Nurculara büyük bir darbe daha vurmuş oldular. Onların desteğini almak için okullara “Zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersini Anayasa metni içinde aldılar. Mehmet Kırıkıncı Kenan Evren’e mektup yazarak “Nasıl bir Anayasa” yapılması konusunda fikir veriyordu. İhtilalciler bunu fırsatı değerlendirdiler. Bundan sonra Fetullahçıların yıldızı parlamaya başladı ve devletten büyük destek gördüler.
Daha sonra Gülen, Nuh Mete Yüksel'in açtığı dava üzerine Ankara 2 No'lu DGM'ye sunduğu 2000/124 E dosya numarasını taşıyan 56 sayfalık savunmada da, ”Ben Nurcu değilim” demektedir.
Gülen'in savunmasından, “Müslüman olmak dışında Nurculuk vs hiçbir akıma mensup değilim” başlığını taşıyan bölümü aynen şöyledir: “İddianamede, güya Nurcu ve Said Nursi'nin devamı olduğum ileri sürülmektedir. Bu noktada iddianame, Nurculuk olarak anılan akımı, bana yöneltilen suçlamalar içinde mütalaa etmektedir. Diğer iddialar gibi, bunların da tutarlı hiçbir tarafı yoktur. Çünkü şimdiye kadar, 'ci…cu' gibi değerlendirmelerin dışında hiçbir akıma mensup bulunmadığımı ve dolayısıyla 'Nurcu' da olmadığımı defalarca ifade ettim. Mesela 6 Haziran 1998 tarihli haftalık Aksiyon dergisinin benimle yaptığı uzun röportajda bu hususu çok açık biçimde ortaya koydum ve bu ifadelerimi, Yeni Asya gazetesi 11 Haziran 1998 tarihli nüshasında, 'Fethullah hoca: Nurcu değilim' başlığı altında iktibas etti.”
Bütün bunlar Fetullah Gülen’in kendi ifadeleri ile Nurcu olmadığını açıkça göstermektedir.