
Roma’lı filozof ve devlet adamıdır. Teyzesi tarafından Roma’ya getirilmiş, iyi bir eğitim görmüştür. Stoacı ahlak görüşleriyle tanınan Seneka, ahlakın temeline doğaya uygun yaşama ilkesiyle, bir bilge idealini yerleştirmiştir. Genç yaşında felsefe eğitimine ağırlık vermiş, retoriğin (edebi konuşmanın) insana fayda sağlamayacağını ifade etmiştir.
LUCİUS ANNAEUS SENECA (İspanya MÖ-4 /Roma MS 65)
Roma’lı filozof ve devlet adamıdır. Teyzesi tarafından Roma’ya getirilmiş, iyi bir eğitim görmüştür. Stoacı ahlak görüşleriyle tanınan Seneka, ahlakın temeline doğaya uygun yaşama ilkesiyle, bir bilge idealini yerleştirmiştir. Zamanın toplumunu bir vahşi hayvanlar topluluğu olarak gören Seneka, bilge kişisini, kendi kendine yeten, hazza olduğu kadar eleme karşı da duygusuz, korku bilmez, evrenin gerçek efendisi, erdemi hür iradesinin sonucu olan ve ölümden korkmayan kişi olarak tanımlamıştır. Mutluluğun insanın içine ait bir şey olarak tarif etmiş ve harici iyiler ve zenginliklerin, insana mutluluk sağlamayacağını söylemiştir.
Genç yaşında felsefe eğitimine ağırlık vermiş, retoriğin (edebi konuşmanın) insana fayda sağlamayacağını ifade etmiştir. Pythagorasçı Sotion’dan dersler alarak onun gibi etyemez olmuş ve ruhun ölümsüzlüğüne inanmıştır. Daha sonra Attalus’a bağlanıp güzel kokulardan, şaraptan, istiridye ve mantar yemekten ve yumuşak bir yatakta uyumaktan vazgeçmiş ve sağlığı bozulmuştur.
Babası, oğlunun sağlığını düzeltmek ve felsefeden uzaklaştırmak için onu ilk önce Pompei’ye, sonra Mısır’a gönderdi. Roma’ya MS 31 yılında dönen Seneca, kendini siyasete verdi ve quaestorluk elde ederek mahkemede avukatlık yapmaya başladı. Quaestor oldu, senato üyeliğine seçildi. Fabianus’tan öğrendiği keskin çelişkiler içeren, imalarla dolu kısa cümleli ifadeler kullanmada oldukça başarılıydı. Kıskanç İmparator Caligula’nın deyimiyle “kum taneleri” gibi akıp giden üslubu ölüm nedeniydi. Böyle başarılı bir konuşmacının kendi Roma’sında yeri yoktu. Seneca MS 41’de Korsika’ya sürgüne yollandı. Seneca sürgündeki hayatını felsefe yazarak, bilim ve şiirle uğraşarak geçirdi.
Genç Prens Neron’un annesi Agrippina, tanınmış bir edebiyatçının, oğlunun eğitiminde önemli bir rol oynayacağını düşündüğü için Seneca’yı sürgünden çağırtmıştı. Neron’un tüm eğitimini üstlenen Seneca, ona çağının önemli kültür konularıyla ilgili dersler vermiş, ancak Agrippina’nın felsefeye pek sıcak bakmaması nedeniyle bu konulardaki derslerine bazı kısıtlamalar getirmek zorunda kalmıştır. M.S 54 yılında Claudius öldüğünde Neron on altı yaşında İmparator ilan edilince, Seneca muhafız kıtası komutanı Afranius Burrus ile birlikte idarede söz sahibi olmuştur. Ama filozoflara yakışmayacak yaşam tarzı ile savunduğu düşünceler uyuşmadığı için hakkında dedikodular çıkmasına engel olamamıştır. Bu arada Neron tümüyle anormal davranışlar içine girmiş ve annesi Agrippina’yı öldürtmüştür. Bunun ardından Burrus’un zehirlenerek öldürülmesi Seneca’yı saray yönetiminde tek başına bırakmıştır. Bunun üzerine tüm servetini imparatora bırakarak özel hayatına çekilmeye karar veren Seneca, bu düşüncesini Neron’a açmış, ancak reddedilmiştir. MS 64’te meydana gelen büyük Roma yangınından sonra bu önerisini yinelediği halde imparator tarafından ikinci kez reddedilmiştir. Ancak Seneca bu kez kararlı davranmış, Neron’dan aldıklarının bir kısmını geri vererek siyasetten ayrılmıştır.
MS 61-65 yılları Seneca’nın kendini tümüyle felsefeye verdiği en verimli dönemi oldu. Ancak MS 65’te C. Calpurnius Piso’nun başı çektiği, Faenius Rufus, Plautus Lateranus ve şair Lucanus'un adının karıştığı Neron’a karşı düzenlenen bir suikast girişimine onun da adı karıştığı için, İmparator tarafından kendini öldürmesi emri verildi. Bütün hayatı boyunca ölümün hiçe sayılması gerektiğini savunmuş olan Seneca, bu emri metanetle karşıladı ve M.S 65’te damarlarını keserek intihar etti.
Seneca’nın Stoacılık Felsefesi
Seneca, felsefe tarihinde, Roma Stoası ya da Yeni Stoa denen öğretinin üç kurucusundan ilki olarak nitelendirilir. Epiktetos ve Marcus Aurelius'un geliştirdikleri bu öğreti insanın bir iradeli ve duygusal varlığı olduğu görüşüne dayanır. Seneca'nın başlıca özelliği, düşüncelerinin akıl ilkelerine ve iradeye dayanmasına karşın, yer yer derin duygusallıkla kaynaşmasıdır. Bu tutumundan dolayı da, kimi felsefe tarihçileri, onu kendi kendisiyle çelişki içinde bulunmakla suçlamıştır.
Seneca için insanın başlıca davranış ilkesi iradesidir; ancak insanın bir de duygu yanı vardır, onu da iradenin ışığında görmek gerekir. Tabiat olaylarının açıklanışında Aristoteles' in geliştirdiği ve az çok gözleme dayanan yöntemi benimseyen Seneca gizli ilâhî güçlerin varlığına da inanmıştır. Ona göre tabiattaki maddi olaylarının nedenleri fıtrattır; ancak bunların birer belirti olabileceği de gözden uzak tutulmamalıdır. Bu da bütün tabii sebeplerin Allah’ın iradesinden kaynaklanması sonucuna bağlanmıştır. Ancak burada Allah’a bağlanan nedenler tikel değil tümeldir. Allah bütün evreni, bütün varlık türlerini kapsayan evrensel bir doğa yasası'dır, her nesne, her oluş bu yasaya dayanır.
Felsefenin mantık, ahlak ve fizik olmak üzere üçe ayrılması gereğini savunan Seneca, genellikle hayatı kuramsal görüşlere değil yönlendirici bir yönteme bağlar. Mantığı da akla dayalı bir felsefe olarak niteler. Ona göre filozofun görevi insanları yetiştirmek, eğitmektir. Seneca'ya göre ruh, kimi bilgelerin sandıkları gibi ruhsal ve soyut bir varlık değil çok ince ögelerden kurulmuş bir nesnedir. İnsanda ilâhî bir yönü, kökü ve temeli vardır; ölen onun görüntüsüdür. Bu nedenle insan, yaşama ara veren, başka bir varlık ortamına geçiş olan ölüm karşısında sarsılmamalıdır. Gövdenin dağılması ruhun ölümsüz kaynağına dönerek hayatını sürdürmesini sağlar.
Seneca'ya göre, ahlak soyut bir bilgi dalı değil hayatın içindedir, insan davranışlarının, eylemlerinin kaynağıdır. Kişiye nasıl davranacağını, ne gibi bir yöntem benimseyeceğini gösteren doğadır, tabiattır. Bu nedenle ahlaklı yaşamak doğayı izlemektir. Bunu da ancak erdemle donatılmış bilge kişi başarabilir. Bilgenin erdemi, hür iradedir.
Seneca’nın Hayata Dair Felsefi Düşünceleri
1. Ölümlüler hayatın kısalığından yakınıp dururlar. Oysa hayat kısa değildir ki. Sadece insanlar onu verimli kılmayı başaramadıklarından kısa görürler. Değerlendirmeyi bilirsen hayat gayet uzundur. Ama kimileri işlerine güçlerine dalmış kendini unutmuştur, kimileri üşengeçlikle sersemlemiş yaşamayı bile ertelemiştir; kimileri ise kararsızlığı yüzünden her zaman yeni planların içine gömülmüş, bugünü göremez olmuştur. Ve sonra da bu kişiler yaşadıklarını kısa bir ömür olarak adlandırmıştır. Halbuki yaşadığımız hayatın kısa bir bölümüdür. Dolayısıyla bu kısa aralık hayat değil, sadece zamandır.
2. İnsan malvarlığını korumak konusunda oldukça cimri davranır, ancak açgözlü olmanın onur vesilesi sayılacağı tek konu olan zamanın harcanmasına gelince oldukça bonkör davranır. Ve bu harcadığı zamanda kendinden geçip gidenler yüzünden vaktinden önce ölür gider.
Genelde şu sözleri söyleriz her birimiz: “Evet bu işi yarın halledeceğim.” “Elli yaşına gelince kendime daha fazla vakit ayıracağım.” “Yetmişimden sonra inzivaya çekileceğim.” … Peki, daha uzun yaşayacağının güvencesini nerden alıyorsun? “Az kişinin ulaştığı bir noktada hayata bağlanmayı isteyerek ölümlülüğü unutmak ne kadar büyük aptallık!”
3. Sizin ömrünüz bin yılı da aşsa, çok dar bir alana sıkışacak, kusurlarınız tüm ömrünüzü yutacaktır. Zamanı tutamıyor, geriye çeviremiyorsunuz; dünyanın en hızlı akan şeyini yavaşlatamıyorsunuz ama buna rağmen lüzumsuz ve yeri doldurulabilir bir şeymiş gibi onun geçip gitmesine izin veriyorsunuz.
Gerçekten yıllarımızı, aylarımızı değil sadece son yirmi dört saatimizi düşünelim. Ne kadar dolu geçirdik? Ne kadar iyilik yaptık kendimize? Ah… Şöyle bir dönüp batığımızda başladığında bitmeyecek sandığımız geçen yıl ne de çabuk geçti değil mi? Neden biz onun bu kadar çabuk geçtiğini düşünüyoruz? Aslında önümüzdeki yılla aynı zaman değil midir geçen yıl? Onu meşguliyet sandığımız ama gerçek bir iş olmayan şeylerle o kadar doldurduk ki bir baktık geçivermiş. “Siz geçmişi unutanlar, şu anı es geçenler ve gelecekten korkanlar ömrünüz çok kısa ve kaygılarla doludur.”
4. Çoğumuz belirsiz bir geleceğin gelmesini bekler dururuz. Ve böylece “geceyi bekleyerek gündüzü, ışıktan korkarak da geceyi yitiririz.” İnsanlar uzun vadeli planlar yapıyorlar. Oysa bu tür bir erteleme en büyük zaman israfıdır. Erteleme onların bugününü çalar. Hayatın en büyük engeli, yarına dayanıp bugünü tüketen beklentidir. Başta dedim ya birçoğumuz günümüzü unutup yarınımızı düşünüyor. Halbuki giden bugün…
“Zavallı ölümlülerin ömründeki en iyi gün, ilk kaçıp gidendir!” (Vergilius)
5. Bugünler giderken hayatlarındaki kaybı bilmezler insanlar. Farkına varmadıkları kayıp katlanılabilir gelir onlara. Silkelenin ey insanlar silkelenin! Geçip giden yıllarınızı kimse size geri vermeyecek. Ömür başladığı yoldan gidecek. Gürültü yapmayacak, hızına dair sizi uyarmayacak. Onu kimse durduramayacak. İlk günden yola nasıl koyulduysa her gün öyle devam edecek.
6. Hayatın kısalığından şikayet edeceğinize onu verimli kullanarak en uzun hale getirmeye bakın. Çünkü uzun ömür yılların geçtiği hayat değildir. Birinin saçlarındaki beyazlara, yüzündeki kırışıklıklara bakarak o uzun yaşadı demeyin. Çünkü o, uzun yaşamadı sadece uzun süre var oldu. Güçlü bir fırtınanın limandan koparıp oradan oraya savurduğu adamın uzun bir deniz yolculuğu yaptığını düşünmenin ne alemi var. O uzun bir yolculuk yapmadı ki. Sadece uzun süre denizde var oldu.
İşte bu yüzden uzunluk yılların geçmesiyle değil geçen zamanların ne kadar dolu olduğuyla ilgilidir. Bu doluluk gündelik işlerle geçen doluluk değildir elbette. Eğer dolu geçirmek istiyorsanız hayatı, kendini bilgeliğe adayanlara gönül verin. Sokrates’le tartışın, Carneades’le kuşku duyun, Epicurus’la huzur bulun, Stoacılarla insan fıtratına üstün gelin. Onlar size hiçbir kötülük yapmayacak, sizi daha mutlu ve daha kendine adanmış biri olarak gönderecektir. Ah… Onların korumasına giren insanı nasıl bir mutluluk ne güzel bir yaşlılık bekliyor! (Seneca- 2022, Yaşamın Kısalığı Üzerine, Çev. Cengiz ÇEVİK, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.)
Türkçeye Çevrilimiş Eserleri
1. Ahlaki Mektuplar-Epistulae Morales; Çevirmen Türkan Uzel Türk Tarih Kurumu, 1992.
2. Ruh Dinginliği Üzerine. Çevirmen; Bedia Demiriş. ISBN 975-08-0097-4.
3. Medea (Latince-Türkçe). Çevirmen; Çiğdem Dürüşken Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Mart 2007.
4. Troialı Kadınlar (Latince-Türkçe). Çevirmen; Çiğdem Dürüşken Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2009.
5. Tanrısal Öngörü (Latince-Türkçe). Çevirmen; Çiğdem Dürüşken. ISBN 975-997-112-7. Kabalcı Yayınevi 1997-2007.
6. Bilgenin Sarsılmazlığı (Latince-Türkçe) Çevirmen; Elif Burcu Özkan, Doğu-Batı Yayınları, 2017.
7. Mutlu Yaşam Üzerine ~ Yaşamın Kısalığı Üzerine (Latince-Türkçe) Çevirmen;C.Cengiz Çevik Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2020.