Halk Partisi (CHP) Cumhuriyeti kuran ve devrimleri yapan Atatürk’ün kurduğu partidir. Kendisini Avrupa’nın “Sosyal Demokrat Partileri” gibi sosyal demokrat göstermeye çalışsa da “Atatürk Türkiyesi” ve “Lâik Cumhuriyet” sloganları ile farklı fikirlere ve dini hayata hayat hakkı tanımamayı kendisine prensip edinmiştir.
Halk Partisi (CHP) Cumhuriyeti kuran ve devrimleri yapan Atatürk’ün kurduğu partidir. 1023-1950 yılları arasında tek parti olarak ülkeyi yönettiği için “devlet partisi” olarak faaliyet göstermiş ve icraat yapmıştır. Devrimleri ve Anayasa’yı yapan ve kendi felsefesini devletin “resmî ideolojisi” haline getiren ve “CHP İlkelerini” 1937’de “Atatürk İlkeleri” adı altında Anayasa’ya koyduğu için devlet partisi konumunu daha da güçlendirmiştir.
1923’den 1950 yılına kadar CHP demek devlet demekti. Bu nedenle CHP bürokrasiye, askere ve yargıya hakimdi. Günümüzde de bu hakimiyetinin zayıfladığı söylenemez. Zira CHP iktidarda olmasa da “İlkelerinin Anayasaya hakim olmasından dolayı” yine ülkeye ve diğer siyasi partilere de hakimiyetini ilke ve ülkü bazında devam ettirmektedir. 1980 sonrası ise isimleri farklı da olsa, farklı felsefeleri de savunuyor gözükse de ülkeyi tek bir parti yönetmektedir, o da “devlet partisidir” demek yanlış olmayacaktır. Zira bütün partiler kendilerini “Atatürk ilke ve inkılaplarına uygun davranmak, korumak, yaşatmak ve hakim kılmakla yükümlüdürler. Bu nedenle “Atatürk’ün Partisi” olan CHP’nin iktidarda olmasına gerek yoktur. Bütün partiler Atatürk’ün partisi konumundadır.
Halk Partisi olarak kurulduktan ve Cumhuriyeti ilan ettikten sonra ismini Cumhuriyet Halk Partisi olarak değiştirerek devlet partisi olduğunu ilan etmiş, sonrasında ise CHP’ye karşı yapılan muhalefeti “Cumhuriyete karşı muhalefet olarak” görmüş ve bu sebeple muhalefet yapmak isteyen partileri kapatmıştır. İlk kapatılan parti Kâzım Karabekir’in Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’dır.
CHP gerek parti liderlerini, gerekse parti üyelerini devletin imkanlarından yararlandırarak parti mensuplarına ve devlet memurlarına milletin üzerinde bir imtiyaz olarak görmüş ve millete baskı unsuru olarak kullanmıştır. CHP bunu kendi sempatizanlarına “rüşvet-i umumi” olarak vermiştir. Bununla da partisini güçlendirmiştir.
CHP her ne kadar Avrupa’nın “Sosyal Demokrat Partileri” gibi sosyal demokrat göstermeye çalışsa da “Atatürk Türkiyesi” ve “Lâik Cumhuriyet” sloganları ile farklı fikirlere ve dini hayata hayat hakkı tanımamayı kendisine prensip edinmiştir. Daha sonra “Atatürk İlkelerinden uzaklaşma” ve “İrtica” bahanesi ile demokrasinin ve halk iradesinin hakimiyetini sağlayan DP ve onun devamı olan partilere devlet, askeriye ve “Atatürk İlkeleri” adına yapılan askeri müdahalelere destek olmuş, hatta 1960 ve 1980 ihtilalini desteklemiş, 12 Mart ve 28 Şubat örtülü darbelerine de örtülü destek vermiştir.
CHP halkın hür iradesini “gayr-i mümeyyiz” ve “câhil oy kitlesi” olarak görür. CHP’ye göre demokrasi halkın değil, aydınların yönetimidir. Aydınlar ise dine mesafeli ve uzak duran okumuş kesimdir. Bu nedenle “Başörtüsü” “Din Eğitimi” “Kur’an Kursları” “Dini cemaatler” hakkında kuşkucu ve hatta düşmanca tavırlar takınır. Anayasa’dan ziyade Anayasa’da bulunan “Atatürk İlkelerini” ve uygulamada olan Atatürk Devrimlerini koruma ve kollama adına eli silahlı güçlerin yanında yer almaktan ve “İhtilal Anayasalarını” savunmaktan çekinmez. Yasaklı ve kısıtlı bir “Demokrasi ve hürriyeti” müdafaa eder. Yasakların gölgesinde siyaset yapmaktan çekinmez. Bunu “asayişin sağlanması” “kamu düzeninin koruması” gerekçelerinin arkasına sığınarak yapar. Böylece demokratik ve hürriyetçi sistemi yasaklı bir Anayasa’ya hapsetmek ister. “Diyanet İşleri Başkanlığını” dini kontrol altına almak için devlete bağlı olarak kalmasını savunur.
CHP’nin olmazsa olmaz temel ilkesi “Lâiklik İlkesidir.” Laikliği ise dine karşı olmak şeklinde algılar ve uygular. Demokrasiyi devletin ideolojisi olan “Kemalizm’i” topluma kabul ettirmek için araç olarak görür ve bunun için savunur. Yani CHP’ye göre demokrasi “Kemalizm’in” hakimiyetini sağlamak için bir araçtır. Hak ve hürriyetler içinde “Din ve Vicdan Hürriyetini” kabul etmez. Daima “Din ve vicdan hürriyetini” kamu düzenini bozan ve irticaya yol açan bir hak olarak gördüğü için “toplumun düzenini” korumak için yasaklarla çok dar bir alana hapsetmek ister.
CHP 1980 sonrası çeşitli fırkalara ayrılmışsa da sonuçta aynı felsefi düşünceye sahip olduğu için yine CHP çatısı altında bir araya gelmiştir. Günümüzde Kemal Kılıçdaroğlu her ne kadar karizmatik bir lider olmasa da hizipçi olmadığı için tüm CHP’lileri etrafında toplamayı başarmıştır.