İçinde yaşadığımız asır büyük imtihanlara vesile olacak olan helaket ve felaket asrıdır. İnsanı dünyaya çağıran ve dünyayı tatlı ve sevimli gösteren o kadar çok cezbedici şeyler var ki özellikle gençler bu cazibedar fitneden kendilerini kurtaramıyor ve pervaneler gibi o ateşe atılıyorlar.
İçinde yaşadığımız asır büyük imtihanlara vesile olacak olan helaket ve felaket asrıdır. İnsanı dünyaya çağıran ve dünyayı tatlı ve sevimli gösteren o kadar çok cezbedici şeyler var ki özellikle gençler bu cazibedar fitneden kendilerini kurtaramıyor ve pervaneler gibi o ateşe atılıyorlar. Dindar insanlar dahi dünyayı birinci plana alıp ahireti ikinci ve üçüncü sıraya koyuyorlar. Peygamberimiz (asm) “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalışın; yarın ölecek gibi ahirete çalışın” fermanını dinlediğini ve itaat ettiğini ifade eden dindarlar da “Hiç ölmeyecek gibi dünyaya çalışıyorlar” ama “yarın ölecek gibi ahirete çalışmaya” sıra gelmeden hayat bitiyor.
Bediüzzaman hazretlerinin dikkat çektiği gibi “Bu asrın insanlar iktisatsızlık ve israf; kanaatsizlik ve hırs” yüzünden dünyayı ahirete tercih ederek ahireti unutuyorlar. Kendimizi misal alarak çevremize de baktığımız zaman bunun pek çok örneklerini görmekteyiz.
İşte bu asrın bu dehşetli hastalığına ve marazına karşı Kur’ân-ı Mu’cizu’l-Beyan’ın tiryak misal ilaçlarının naşiri olan Risale-i Nur dayanabilir ve onun metin ve sarsılmaz, sebatkar, hâlis, sadık ve fedakâr şakirtleri mukavemet edebilirler. Öyle ise her şeyden evvel onun dairesine girmeli, sadakatle, tam metânet ve ciddi hâlis ihlas ve tam itimat ile ona yapışmak lazımdır ki o acip hastalığın tesirinden kurtulsun. “Onlar dünya hayatını seve seve ahirete tercih ederler” (İbrahim, 14:3.) ayeti bu hakikati ifade ediyor.” (Kastamonu Lahikası, s.105.)
Bu ayet gösteriyor ki, pek çok insan ahirete inandığı halde, dünyayı ona tercih ediyor. Mesela, bir müşteriyi kaçırmamak için dükkanını kapatıp namaza gitmeyen kimse, dünyayı ahirete tercih etmiştir. Faiz kullanan kimse, dünyayı ahirete tercih etmiştir. Makam ve mevki için dininden taviz verenler dünyayı ahirete tercih etmiştir. İnsanların iltifatını kazanmak adına riyakârlık eden ve Allah’ın rızasını geri plana iten dünyayı ahirete tercih etmiştir. Bir menfaati için yalan söyleyen, müşteriyi aldatan kimse, dünyayı ahirete tercih etmiştir. Ufak ve de mevhum bir dünya sıkıntısı endişesiyle imanı güçlendiren, İslam’ı ders veren, takvayı, Marifetullahı öğreten dini sohbetlerden uzak duran, dünyayı ahirete tercih etmiştir.
Her insanın Allah rızasını kazanmak için harcayacağı imkanları vardır. Kimi ilimle, kimi malla, kimi gücü ve kuvveti ve çalışmasıyla Allah yolunda cihad ederek çalışabilir. Amaç Allah rızası olduktan sonra o işin mahiyetine, büyüklüğüne ve küçüklüğüne bakılmaz. Bugün âlem-i İslam ahiret hayatını birinci sıraya almalı ki bölünmüşlükten, ihtilaftan kurtulup ihlası esas alarak Allah’ın yardımını celbetsin ve düşmanlarına galebe çalısın.
Dünya bulunduğumuz yerden ibaret değildir. Mesajlarımızı ulaştıracağımız 8 Milyar insan vardır. Herkesin imkanları çerçevesinde Allah için yapacağı faaliyetleri vardır. Herkese ulaşmak da yetmez, yine anlaşılması ve yaşanması için fedakarlığa ve fedakarlara da ihtiyaç vardır. Karşımızda ittifak etmiş şer güçler, din ve iman düşmanları vardır. Bizim mücadelemiz onlarla olmalıdır. Yüce Allah bizden “İçinde bulunduğumuz Allah’ın bize ihsan ve ikram ettiği imkanlar içinde ne yaptığımızı soracaktır. Vermediği imkanlardan soracak değildir. Ne cevap vereceğiz?
Bu sebeple herkes elinden geldiği ve gücünün yettiği kadar “İman ve Kur’an hizmetine” katkı sağlamalıdır. Allah gücümüzün yetmediğinde bizi sorumlu tutmamaktadır. Vesselam.