İslam’da yüzde doksan dokuz iman, ibadet, ahlak, hukuk ve fazilete aittir. Yüzde bir nispetinde siyasete mütealliktir. Ancak bu önemsiz anlamına gelmez. Zira yüzde bir önemsiz demek değildir. Mesela, trafikte yüz kural vardır. Bunlardan birisine uymazsanız kaza meydana gelir ve siz ya sakat kalırsınız veya ölürsünüz.
İslam’da yüzde doksan dokuz iman, ibadet, ahlak, hukuk ve fazilete aittir. Yüzde bir nispetinde siyasete mütealliktir. Ancak bu önemsiz anlamına gelmez. Zira yüzde bir önemsiz demek değildir. Mesela, trafikte yüz kural vardır. Bunlardan birisine uymazsanız kaza meydana gelir ve siz ya sakat kalırsınız veya ölürsünüz. Aynen bunun gibi dinin yüzde birisi Kur’ân-ı Kerimin 6666 ayetinden 66 ayeti sayılır. Bu ayetler “Seçim, Meşveret, Hürriyet, Adalet, Kanun hakimiyeti, Liyakat, İşi ehline vermek” gibi sosyal ve siyasi hayatla ilgili ahkamı kapsar. Bunlar yönetimin ve siyasi hayatın temel prensipleridir. Bunlara uymazsanız istibdada, baskıya, zulme yönelirsiniz. İslam dünyasının sıkıntısı bu yüzde birine uymamaktan kaynaklanmaktadır.
Meşveret, Hürriyet, Kanun Hakimiyeti, Adalet, Liyakat ve İşi ehline vermek” ise Hürriyetçi demokrasinin temel prensipleridir. Hürriyetçi demokratlar bu prensipleri elbette Kur’ân’dan almışlardır. Durum böyle olunca Bediüzzaman’ın neden Ahrar ve Demokratları desteklediği anlaşılmaktadır. Bediüzzaman Kur’ânî ve İslamî prensiplere sahip çıkanları tebrik ediyor ve destekliyor. Böylece Kur’anî bir yönetimi desteklemiş oluyor.
Durum böyle olunca seçimlerde şu hususlara dikkat etmemiz gerekmektedir.
1. Toplumun yüzde 60-70’i “tam mütedeyyin” olmadıkça “Din namına” “Din adına” siyaset yapmak caiz değildir. Bu zamanın fetva emini ve Kur’ân dellalı olan Bediüzzaman Said Nursi hazretleri izin vermemektedir. Zira “İmanın zaafa uğradığı” “Ahlak-ı İslamiye’nin bozulduğu” ve “Dünyevileşmenin zirveye tırmandığı bu helaket ve felaket asrında” din adına çıkmak dini siyasete alet etmek ve dine zarar vermek demektir. Bunun örneği Abdülhamit döneminde 30 sene hilafet adıyla uyguladığı istibdat yönetimi dine büyük zarar verdiği gibi, İran’da molla yönetimi ve 20 yıllık AKP hükümetinin dini siyasete alet ederek yönetmesi yönetimleri döneminde dini hayatı geliştirmediği gibi, “Ateizm, Deizm, Laiklik ve Sekülerizm” gibi dine muhalif cereyanların güçlenmesine sebep olmuştur.
“Tam mütedeyyin olmak” sahabe gibi “İlim, Takva ve Fazilet” sahibi olmak demektir. Toplumun %60 ve 70’inin tam mütedeyyin olması günümüz şartlarında aklen mümkün olmadığı için Bediüzzaman’ın “Bu zamanda” ifadesi kıyamete kadar geçerlidir.
2. Asr-ı Saadetteki “Güneşler gibi imanı taşıyan sahabelerin güzide toplumu hariç” siyasetçi tam müttaki ve dindar olmaz. Toplum bozulduğu için en başta nefis terbiyesi, tevazu, mahviyet, terk-i enaniyet siyasilerde bulunmaz. Siyaset “en iyisi benim” ve “bana teveccüh edin” demeyi gerektirir. Bu sebeple siyasette “Dindar görünmek” ölçü değildir.
3. Bu zamanda akıl, ilim-teknik ve fen hakimdir. Siyaset ve yönetim de bir teknik meseledir. Yönetim tekniğini kim daha iyi bilir ve daha iyi yönetirse yönetime layık olan odur. İnsanlık asırlarca çeşitli yönetim şekillerini tatbik etmiş, denemiş nihayet “Hürriyetçi Demokrasi”yi keşfetmiştir. Hürriyetçi demokrasinin de pek çok eksikleri elbette vardır. Ancak diğer yönetim sistemleri bundan daha kötüdür. Bunun için “Hürriyetçi Demokrasi” en güzel sistemdir. Ona sahip çıkılmalıdır.
4. “Hürriyetçi Yönetim” ve “İstibdat Yönetimi” olmak üzere iki çeşit yönetim sistemi vardır. Her nevi baskıcı ve buyurgan yönetime “İstibdad” denir. “Kavmin efendisi ona hizmet edendir” buyuran Peygamberimiz (asm) her nevi baskıcı istibdad sistemini ortadan kaldırarak insanların temel hak ve hürriyetlerini sağlayan hürriyetçi bir yönetimi getirmiştir. Günümüzde bu yönetime “Hürriyetçi Demokrasi” denmektedir. Öyle ise Demokrasiye sahip çıkarak onu “İslam Ahlakı” ile geliştirmek her müminin görevidir.
5. Diktatörlerin yönetim sistemi baskıcı ve buyurgandır. Tek adam yönetimidir. Gücü tek elinde toplamıştır. Herkes ondan bir şeyler umar, bir şeyler bekler ve herkes ondan korkar. Zira her şey iki dudağının arasındadır ve hesap vermez. Toplumu bölerek ve birbirine düşman ederek yönetir. Bu şekilde halkı yönetmek kolaydır. Toplumda insanlar birbirlerine düşman olurlarsa diktatör kendine bağlı olanlara “Vatansever” der, muhaliflere ise “Hain” ve “Düşman” der. Taraftarlarını düşmanlardan korumak için onlarla savaşır. Böylece ülkede savaş başlar. Savaş ise diktatörün daha da güçlenmesini sağlar. İktidarını bu şekilde devam ettirir.
6. Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde Fravun’un ülkesinin halkını bölerek ve birbirine düşürerek yönettiğini şöyle anlatır: “Şüphe yok ki Firavun, yeryüzünde büyüklük taslamış ve halkını bölük-bölük etmişti ve onlardan bir topluluğu zayıf bir hale getirmede, oğullarını öldürmede, kadınlarını sağ bırakmadaydı; hiç şüphe yok ki o, bozgunculardandı.” (Kasas, 28:4.) Yüce Allah Hz. Musa’yı (asm) zayıfları korumak için gönderdi. Şöyle buyurdu: “Ve biz ise yeryüzünde zayıf bir hale getirilmesi istenenlere lutfetmeyi ve onları, halka rehber kılmayı ve yeryüzüne, onları miras bırakmayı dilemedeydik” (Kasas, 28:5.)