Cihan Harbinde iki hükûmet küre-i arzın hakimiyeti için mürafaa ve muhakeme dâvâsında bulunmaları, içinde iki muazzam dinin musalâha ve sulh mahkemesine barışmak dâvâsı açılarak...” İki hükümet ve iki dinden kasıt nedir?
Sual: “Cihan Harbinde iki hükûmet küre-i arzın hakimiyeti için mürafaa ve muhakeme dâvâsında bulunmaları, içinde iki muazzam dinin musalâha ve sulh mahkemesine barışmak dâvâsı açılarak...” İki hükümet ve iki dinden kasıt nedir?
Cevap: Yirminci asırda iki büyük cereyan ve iki büyük dava ortaya çıkmıştır. Bu iki büyük cereyan ve davadan birincisi sınıf kavgalarıdır. Yani kapitalizm ve sosyalizm mücadelesi, bu dönemin en büyük siyasi ve sosyal bir hadisesidir. Emek-sermaye çarpışması milletler üstü bir mücadele olduğu için, bu dava dünyanın her tarafına nüfuz edebilmiştir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının temelinde bu ideolojik sınıf kavgaları yatmaktadır.
Bu iki büyük cereyan ve davadan diğeri ise, din ile menfi felsefenin mücadelesidir. Menfi felsefe materyalizmi esas alarak Allah’ı ve ahireti inkar ettiği için, çok insanları dinsizliğe ve ateizme sürükleyip ahiret davasını kaybettirmiştir. Dünyanın siyasi ve iktisadi boğuşmaları gelip geçici arızalardan ibarettir, lakin imansızlık cereyanı insanı ebedi saadetten mahrum eden çok tehlikeli bir illettir.
Üstad Hazretleri, burada, iman davasının sınıf davasından daha büyük bir dava olduğuna işaret ediyor. Öyle ise semavi din mensupları olan İslam ve Nasara, ortak düşmanları olan dinsizliğe karşı tek vücut olup mücadele etmeleri zaruri bir hakikattir, diyerek önemli bir gerçeğe işaret ediyor.
“Diyor ki: Evet, bu Cihan Harbinden daha büyük bir hakikat ve daha âzam bir hadise hükmettiği için, şu Cihan Harbi ona nisbeten çok ehemmiyetsiz düşüyor. Çünkü, bu Cihan Harbinde iki hükûmet küre-i arzın hakimiyeti için mürafaa ve muhakeme dâvâsında bulunmaları içinde iki muazzam dinin musalâha ve sulh mahkemesine barışmak dâvâsı açılarak ve dinsizliğin dehşetli cereyanı da semavî dinlerle mücahede-i azîmesi başladığı hengâmda, nev-i beşerin sosyalist tabakasıyla burjuvalar taifesinin mahkeme-i kübrâlarında açılan dâvâlarından çok mühim öyle bir dâvâ açılmış ve öyle muazzam bir hakikat meydana çıkmış ki, o dâvânın tek bir adama isabet eden miktarı bu Cihan Harbinden daha büyüktür." (Sikke-i Tasdik-i Gaybî, Parlak Fıkralar, s. 168.)
İkinci Dünya Savaşı'nın bir tarafında Almanya diğer tarafında Avrupa’nın diğer devletleri bulunmaktadır. Diğer bir taraf ise dinsizliği yaymaya çalışan Rusya'dır. Özellikle Hristiyan Almanya ile Komünist Rusya savaşında, Hristiyanlık ile İslam birbirlerine yaklaşan iki büyük semavi dindir. İkinci Dünya Savaşı'nın bitmesi ile bu ittifak daha da gelişmiş ve NATO paktına kadar ilerlemiştir. Günümüzde ise AVRUPA BİRLİĞİ şeklinde daha da genişleyerek devam etmektedir.
Üstad Hazretleri, bu davalar belki dünyanın en büyük davaları olabilir, lakin ebedi dava olan imanla kabre girip girmemek davası yanında, bunların zerre kadar önemi yoktur, diyerek böyle dünyanın büyük meseleleri hakkında sormuyor, ilgilenmiyor; bütün dikkat ve mesaisini iman üzerine yoğunlaştırıyor. Bize de bu davranışı ile örnek oluyor.
Bu davada Hz. İsa’nın (as) dinini esas alan Hristaiyan Avrupa (AB) ile İslam dünyası ve özellikle Türkiye hem dinsizliğe, hem bu zamanın en büyük düşmanı olan cehalet, fakirlik ve ihtilafa karşı güçlerini birleştirerek beraber mücadele etmesi lazım ki bu üç düşmanı himaye eden dinsizlikle mücadele etsin. Dinsizlik eskide Materyalizm ve onun siyasi hamisi olan Komünizm şeklinde idi. Günümüzde ise Ateizm, Deizm ve Teizm şeklinde daha dehşetli bir şekilde devam etmektedir.
Bediüzzaman Said Nursi hazretleri insanlığı tehdit eden bu tehlikelere karşı Peygamberimizin (asm) bize İsevilerin hakiki dindarları ile beraber dinsizlikle mücadele etmemizi tavsiye ettiğini haber verir. Şöyle buyurur: “Hattâ hadîs-i sahihle, âhir zamanda İsevîlerin hakiki dindarları ehl-i Kur'an ile ittifak edip müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi; şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslektaşı, kardeşi olanlarla samimi ittifak etmek, belki Hristiyanların hakiki dindar ruhanîleri ile dahi medar-ı ihtilaf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve nizâ etmeyerek müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar.” (Lem’alar, 20. Lem’a, İhlas Risalesi, s.177.)