
İlahiyata, ruhaniyata, dine ve ahirete ait doğru ve gerçeğe uygun bilgileri elde eden, ibadet, ahlak ve sosyal hayattaki doğruluk ve hayırhahlık ile hayırlı ilim ve salih amel peşinde koşanların latife duyguları inkişaf ederken, bunun tersini yapanların da kabiliyetleri söner ve ölür. Kendisine ve topluma muzır bir insan haline gelir, kendisinden hayır değil, şerler ve kötülükler ortaya çıkar.
SORU:
İlim ile istidatların inkişafı arasında nasıl bir ilişki vardır? Bütün insanlarda enfüsi (latifeler) ve afaki (duyular) proğramlar aynı olduğu halde neden ilim bazılarında şecere-i tuğbayı netice verirken; bazılarında şecere-i zakkumu kuvveden fiile çıkarıyor?
CEVAP:
İnsanın dünyada terakki ve tekamülü ilme bağlıdır. Nitekim Bediüzzaman hazretleri 23. Sözde “İnsanın vazifesi taallümle tekemmüldür.” buyurur. Yani ilim öğrenerek tekamül etmek... Zira insan dünyaya hiçbir şey bilmeden gelirken hayvanlar öğrenmiş olarak gelmektedir. Hayvanların görevi öğrendiklerini uygulamak ve yapmak, insan ise yapmak için öğrenmek durumundadır.
Ham bilgiye malumat denir. Malumat da gördüklerimiz, duyduklarımız ve beş duyu ile algıladıklarımızdır. Bunlar gerçeğe uygun ise buna “İlim” denir. Gerçeğe uygun değil ise o zaman yalan, safsata, teori, saçma ve uydurma adını alır. Buna “İlim” denmez.
İlmin üç kaynağı vardır. Birincisi “beş duyu.” İkincisi “akıl” ve üçüncüsü “Haber”dir. Haber de ikiye ayrılır. Birincisi “Mütevatir Haber” ikincisi “Peygamberin verdiği haberlerdir.” Beş duyu sağlam ise onlar vasıtası ile elde edilen bilgiler bizi yanıltmaz ve bunlar temel bilgilerimizi oluşturur. Haberlerle edindiğimiz bilgiler şayet Mütevatir ise, yani birbirinden habersiz ayrı ayrı rivayet ve kaynaklarla elde edilen bilgiler aynı haberi getirmiş ve bir konuda ittifak etmiş ise onun doğruluğuna hükmedilir. Tarihi kaynaklarla gelen bilgiler böyledir. Peygamber haberi ise Mucizelerle te’yit edilen ve peygamebr olduğu sabit olan kişiden gelen tüm haberler sahih ve sağlam ve doğrudur ve bu bilgi kesin olduğu için “İlim” sayılır. Tüm bunların doğruluğunu tahkik ve tespit edecek olan da “AKIL” dır. Bu akıl da yalan ve yanlış bilgilerle bozulmamış, hastalık ve noksanlıklardan salim olan “Sahih Akıl” olması gerekir. Akıl da “Metot ve Mantık Kuralları” çerçevesinde bilgileri tahkik ederek ya doğruluğunu ispat eder veya yanlışlığını göstererek reddeder ve çürütür. “İLİM” böyle ortaya çıkar.
İnsanın istidat ve kabiliyetleri ancak gerçeğe uygun sahih bilgilerden ortaya çıkan bilgilerle, yani İLİM’le inkişaf, terakki ve tekamül eder. Bir çocuk ilkokula gitmeden ABC’yi ve 12345’i bilmezken Üniversiteden mezun olunca elde ettiği doğru bilgilerle ve ilimle “100 katlı binaların planını yapar ve binayı yapabilir, uzaya ve aya gidecek vasıtaları yapar ve gidebilir ve eline aldığı demir ve madenlerden cep telefonu ve bilgisayar, araba ve uçak yapabilir. Bütün bunlar onun doğru bilgilerle, yani ilimle istidat ve kabiliyetlerini inkişaf ettirip uygulamalarla sanat ve meslek haline getirmesinden kaynaklanır. Bunun tersi de olabilir. İlme ve sanata değer vermeyen, oyun ve eğlence, zevk ve safa ile, safsata, hikaye ve masallarla meşgul olan da hiçbir şey elde edemez, kabiliyetlerini geliştiremez.
Manevi ve ruhi gelişme de böyledir. İlahiyata, ruhaniyata, dine ve ahirete ait doğru ve gerçeğe uygun bilgileri elde eden, ibadet, ahlak ve sosyal hayattaki doğruluk ve hayıhahlık ile hayırlı ilim ve salih amel peşinde koşanların latife duyguları inkişaf ederken, bunun tersini yapanların da kabiliyetleri söner ve ölür. Kendisine ve topluma muzır bir insan haline gelir, kendisinden hayır değil şerler ve kötülükler ortaya çıkar. Birincisinden “Şecere-i Tuba” ortaya çıkar, ikincisinden “Şecere-i Zakkum” ortaya çıkar.