DİN
31.3.2024 14:45

İman Davasının Erleri

Mehmet Ali Kaya
Mehmet ALİ KAYA
İman Davasının Erleri

Kur’an’a inanmadan, sağlam ve sahih bir imana sahip olmadan ve şüphelerden kurtulmadan Kur’an-ı Kerimi ve Hadis-i Şerifleri, Peygamberimizi ve İslam büyüklerini anlayamayız. Çünkü yüce Allah “Bu Kur’an Allah’tan korkan müttakilere yol gösterir ve hidayet rehberi olur.

1. İman şüphesiz inanmaktır. Şüphe imanı giderir. Davasından şüphe eden de davasına inanmamıştır.

2. Amel imanın bir parçası değildir; ancak amelin iman boyutu vardır. İman davasının amel boyutu akaidi, içtimai ve siyasî, hukukî, ahlakî ve hizmet boyutu vardır. Cihad bunların en önemlisidir.

3. Risale-i Nurda ve istikametinde şüphesi olan ve “Acaba yanlış mı yapıyoruz?” diyen iman davasına hizmet edemez. Çünkü inanmamıştır; inanmayan inandıramaz.

4. Risale-i Nur mesleğinde “Bektaşiliğe” ve “Tahtieciliğe” yer yoktur. Bektaşilik, hizmetten ve ibadetten kaçmak için bahane üretmektir. Tahtiecilik de “Biz de hatalıyız, onlar da hatalıdır. Doğrusunu bilemeyiz. Doğru diye bir şey yoktur” demek ve şüpheci olmak ve başkalarına da şüphe aşılamaktır.

5. Kur’an’a inanmadan, sağlam ve sahih bir imana sahip olmadan ve şüphelerden kurtulmadan Kur’an-ı Kerimi ve Hadis-i Şerifleri, Peygamberimizi ve İslam büyüklerini anlayamayız. Çünkü yüce Allah “Bu Kur’an Allah’tan korkan müttakilere yol gösterir ve hidayet rehberi olur. Bu sebeple şüphe etmeyin” (Bakara, 2:1-3.) buyurur. Bu sebeple Kur’an-ı Kerimi doğru anlayarak tefsir edenler “Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaattir.”

6. Risale-i Nur “Sahabe Mesleğini” açmıştır. Risale-i Nurun sahabe mesleği olduğuna inanmayan ve anlayamayan istikamette değildir; Risale-i Nur’a hizmet edemez. Başkaları hesabına çalışır.

7. “Bakış Açısı” önemlidir. Bir şeyin doğruluğu bakış açısına göre değişir. Aynı yerden omuz omuza verip aynı açıdan bakmayanlar doğru göremezler. Yoksa “Biri 6 öbürü 9 görüyorum” der. Tesanüt de 111 olma sırrına bağlıdır.

8. Kur’an ve Hadis-i Şerifleri inancı doğru olanlar doğru anlar ve doğru yaşarlar.

9. Sahih ve sağlam bir imana sahip olmayanlar doğru düşünemezler. Doğru düşünemeyenler net ifade edemezler. Zira kafası karışıktır, ne dediğini bilemez ve muhataba bir şey anlatamaz. Kafası karışık olanın ifadesi de karışık, sözleri de dolaşık olur, ne dediği bilinmez.

10. Hakikatler basittir, anlaşılır, akla ve mantığa uygundur. Bu sebeple hakikatleri anlatanın fazla izaha ihtiyacı yoktur. Karmaşık fikirlerdir ki fazla izah gerektirir.

11. İslamiyet; iman, ilim, amel ve ahlaktır. İlim anlamak ve amel etmek içindir. Ahlak ilmin ve amelin meyvesidir. Ahlak olmazsa amel ve ilmin faydası da olmaz. Hz. Ali (ra) “Edebi olmayanın aklı yoktur” demiştir.

12. Peygamberimiz (asm) “Mü’min mahza faydadır. Elinden ve dilinden insanların zarar görmediği ve faydalı insandır” (Buhari, Tevbe, 5949.) buyurur.

13. “Mümin iktisatlıdır. İsrafı sevmez. Ancak İmam-ı Azam “İsrafta hayır olmadığı gibi hayırda da israf yoktur” demiştir.

14. Mü’min hakperesttir. Hak ve hikmeti nerede ve kimde görse alır. İnsaflıdır, hakkı muhalifinde de görse kabul eder. Zira mümin hakikatin adamıdır.

15. Mü’min ahiret adamıdır, her işini Allah için ve ahiret için yapar.

16. Bediüzzaman der ki: “Ehl-i hak yalnız hak için bahse girmelidir. Hak için bahse giren ishâr-ı fazl etmez. Yalnız hakkı arar.” (Gayr-i Münteşir Mektup)

17. Mü’min sünneti esas alır. Bir amelin Allah katında makbul olması “İman, niyet, ihlas ve sünnete ittiba” şartlarına bağlıdır.

18. Müslümanın vazifesi “İslamiyet’i mahbub ve ulvî göstermektir.” Ama ne var ki “İn görürem cin görürem korkmirem. Nerde bir müselman görürem korkirem” demişler. Muhammed İkbal de “Müslümandan Müslümanlığa sığınırım” demiştir.

19. Risale-i Nurları samimi bir şekilde anlamak için okuyan anlar. Azeri demiş ki: “Okusen anlirem, anlatırsan anlamirem” demiştir.

20. Peygambere itaat Allah’a itaattir. Allah’a itaat farzları yapmak ve haramlardan kaçmak. Resule itaat sünnete uymaktır. Sünnete uymayanın ameli kabul edilmez. Zira yüce Allah “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Resulüne itaat edin, amellerinizi boşa çıkarmayın!” (Muhammed, 33.) buyurur.

**

Bir resmi tam görebilmek için resmin dışından resme bakmak gerekir. Yine aynı yerden bakmayanlar da aynı şeyleri göremezler. Aynı yerden beraber bakanlar ittifak edebilirler.

İstişare resmi tam olarak görebilmek içindir.

**

Yanlışlık Sistemden Kaynaklanır

Yanlışlığın %80’i sistemden kaynaklanır. Sistem doğru kurulmuş ise, çalışan insanların yanlışı %20’yi geçmez. Onu düzeltmek de kolaydır.

Sistem: Plan, Proje ve Müfredattır.

Sokrates iyi bir hatip değildi; ama “Hitabet” dersi veriyordu. Sordular: “Sen hitabet dersi veriyorsun ama iyi bir hatip değilsin!” Cevap verdi: “Önemi yok!  Bileği taşları da kendileri kesmezler; ama kör demirleri keskin hale getirirler” dedi.

Risale-i Nurda 42 yerde “Sistem” kelimesi geçer. “Zübeyir sistemi” “Hafiz Ali sistemi” gibi…

Sistem "vazife taksimi, teşrik-i mesai, taksimu’l-a’mal, mesailerin tanzimi, emniyetin tesisi ve teâvünün teshili" için yapılan istişarelerle ve toplantılarla oluşturulur. Bundan “Şahs-ı manevi” teşekkül eder. Şahs-ı manevinin tecessüm etmiş haline sistem denir.

Sistemin Nevileri

1. Hafız Ali Sistemi: Hasan Feyzi ve arkadaşları ile Risale-i Nurun neşri ve tashihi konusunda iş bölümü yaparak hizmet etmek şeklindedir.

2. “Camiu’l-Ezher” ve “Medresetü’z-Zehrâ” sisteminde. Kurumsal yapılar oluşturmak.

3. Zübeyir Sisteminde “Meşveretle iş bölümü ve yardımlaşmayı sağlayarak hizmet üretmek ve neşriyat yapmak şeklindedir.

4. "Hakiki fedakâr Zübeyir en lüzumlu ve hizmete şiddet-i ihtiyacım zamanında buraya imdadıma geldi. Yoksa Isparta’dan o sistemde birisini isteyecektim” (EL, s.512.)  Zübeyir ağabey öyle rehber bir şahsiyet idi ki, iman ve Kur’ân yolunda hizmet etmek isteyenlere karşı her şeyiyle yardımcı oluyor ve yol gösteriyordu.” (Son Şahitler, 3:19.) O meşveret sistemini kurdu ve Yeni Asya’yı tesis etti.

Sistem Meşveretle ve Toplantılarla İşler

Meşveretin amacı “ihlas, uhuvvet, tesanüdü” oluşturmak ve hedefler belirleyerek bu hedefe yönlendirmektir. Amacı problem çözmek ve hizmet üretmektir. Problem üreten ve tesanüdü bozan istişare “haksız istişaredir.” Bu yanlış amaca hizmet eder ve tahribatı çok fazla olur. Bediüzzaman 1922 Kasım’da TBMM’de neşrettiği “Beyanname”de: “Zaman cemaat zamanıdır. Cemaatin ruhu olan şahs-ı manevî daha metindir. Ve tenfiz-i ahkâm-ı şer’iyeye daha ziyade muktedirdir. Halife-i şahsî, ancak ona istinad ile vezaifi deruhde edebilir. Cemaatin ruhu olan şahs-ı manevî eğer müstakim olsa, ziyade parlak ve kâmil olur; eğer fena olsa, pek çok fena olur. Ferdin iyiliği de, fenalığı da mahduddur, cemaatin ise gayr-i mahduddur” (Mesnevi-i Nuriye, 114.) buyurur.

Meşveretin bir diğer amacı da gelişen olaylar ve değişen hadiseler ve şartlar karşısında “Risale-i Nur ne diyor?” “Bediüzzaman nasıl davranmıştır?” sorularına doğru cevap vererek Risale-i Nurun şahs-ı manevisinin reyini ortaya koymaktır.

**

Risale-i Nur Ders Usulü

1. Metne odaklanmak, haşiyelerle meşgul olmamak,

2. Kelimelere takılmamak, esasa ve manaya bakmak,

3. Araştırma metotlarını uygulamak,

4. Din dilini öğrenmek,

5. Risale-i Nurları Risale-i Nurlarla açıklamak,

6. Kısa temel akaid ve Usul bilgilerini vererek açıklamak,

7. Sorulara kısa cevaplar vermek,

8. Mantık ve Balağat kurallarına uymak,

9. Usulü’d-Din kurallarını bilmek…

Youtube Kanalıma Abone Olun!

Düzenli olarak paylaştığımız videoları kaçırmayın.

Abone Ol