Fazilet odur ki düşmanlar dahi onun faziletini kabul etsin” diye bir hikmetli söz vardır. İşte düşmanlarının dahi “Bu faziletli bir insandır. Mükemmel bir dava adamıdır” dediği kimselerin hayatı bizim için “İslamı anlamada ölçü olabilir.” İslamı dini bunlardan öğrenmeliyiz.
İslam dini, Kur’an ve Hadisin yaşanan hayatıdır. İslâmı yaşamaya çalışan müslümanlar farklı anlayışla İslamı hayatlarına aksettiriyorlar. Bu sebeple İslamiyeti müslümanlardan öğrenmek isteyenler şaşırıp kalıyorlar. “Hangisi İslamiyet?” demekten kendilerini alamıyorlar...
Bir kısım insanlar da diyorlar ki “İslamiyeti müslümanlardan değil de kitaplardan öğrenmek gerek!” Kitapları yazanlar da kendi meşreplerine ve anlayışlarına göre yazdıkları için okuyanların kafası karışıyor...
Öyle ise İslam’ı kimden ve nereden öğrenmeliyiz?
Evvelâ: İslamı öğrenmek isteyen kimse Peygamberimizin (asm) hayatını okuyup öğrenmelidir. Zira İslamiyet Peygamberimizin hayatıdır. Sonra Peygamberimizden İslamiyeti öğrenen ve yaşayan Sahabe-i Kiram”dan Cennetle Müjdelenen “Aşere-i Mübeşşere” olan Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali’nin (ra) (ki bunlar en faziletli sahabelerdir ve “Hulefa-i Raşidin” onlardır) hayatlarını mücadelelerini ve nasıl ibadet ettiklerini öğrenmek gerekir. Zira İslamın nasıl yaşanması gerektiğini bize öğretenler onlardır.
İkincisi: İman ve İslam davasına gönül vermiş ve çile çekmiş, kendisine “Bediüzzaman” unvanı verilmiş “İslam Kahramanı”nın hayatını okumalı ve İman ve Kur’an Davasını ve İslamiyetin müdafaasını nasıl yapmış, ne çileler çekmiş ve bunu neden yapmış? Onun hayatını öğrenmek lazım ki İslamı öğrenmiş olalım.
“Fazilet odur ki düşmanlar dahi onun faziletini kabul etsin” diye bir hikmetli söz vardır. İşte düşmanlarının dahi “Bu faziletli bir insandır. Mükemmel bir dava adamıdır” dediği kimselerin hayatı bizim için “İslamı anlamada ölçü olabilir.” İslam davasını diline dolayıp dünyada mal-mülk, makam ve şöhret kazanmanın aracı yapanlar ne dindardırlar ne de İslam’ı temsil edebilirler.
Şairin dediği gibi:
“Onlar ki laf ile verirler dünyaya nizamat,
Bir türlü teseyyüb bulunur hanelerinde,
Gökte yıldız arayu gezer nice turfa müneccim
Kuyuyu göremez reh-güzerinde....” (Ziya Paşa)