Allah dünyada insanın terakki ve tekamülü için yarışma ve müsabakanın olmasını dilemiş ve şeytanı yaratmıştır. Uçurtmalar rüzgâra karşı mücadele ettikleri için yükseldikleri gibi kişi de şeytanla mücadele ederek terakki ve tekâmül edebilir.
Allah dünyada insanın terakki ve tekamülü için yarışma ve müsabakanın olmasını dilemiş ve şeytanı yaratmıştır. Uçurtmalar rüzgâra karşı mücadele ettikleri için yükseldikleri gibi kişi de şeytanla mücadele ederek terakki ve tekâmül edebilir. Şeytan insanın düşmanıdır ve onun ne maddi ve ne de manevi terakkisini ve yükselmesini istemez. Bu nedenle şeytan sadece inananların imanlarını çalmak ve günah işletmekle kalmaz inanmayanların dünyadaki ve hayattaki tüm başarılarına engel olmak ve onlara kötülük işletmek için çalışır durur.
Şeytanın telkinlerine kulak veren ve isteklerine cevap veren insanda iki duygu vardır. Bunlardan birisi kalb, diğeri nefistir. Nefis zevk ve rahatın kaynağıdır ve bu nedenle tembellik kulağı ile daima şeytanı dinler. İnsan kalbinin sol lümmesinde şeytanın “vesvesesini” üflediği bir yeri vardır ve buradan yaptığı telkinlerle önce nefsi ikna eder, sonra aklını karıştırarak insanı kendi fikirlerini yapmaya yönlendirir.
Şeytan her zaman soldan, yani şer cihetinden gelmez; çoğu zaman sağdan gelir ve bilginden ve aklını kullanmaktan yoksun pek çok insanı aldatır. Hayır göstererek şerri işletir. İnsan da hayrı yapıyorum diye bilmeden şerre alet olur. İyilik yaparken kötülüğe sebep olur. Bu nedenle peygamberimiz (asm) “İşler sonuçları ile değerlendirilir. Sizler sonucunu görerek işlerinizi ona göre yapınız.” ferman etmiş ve “Allah’ım işlerimizi sonunu hayreyle!” diye dua etmiştir.
İnsanın şeytanın vesveselerine aldanmasının ya cehaletten veya aklını kullanmamak anlamında ahmaklıktan kaynaklanır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde “Ey İnsan seni Rabb-i Kerimine karşı aldatan nedir?” (İnfitar Suresi, 82:6.) buyurur. Hz. Ömer (ra) bu ayet okununca “Ey Rabbim! Ahmaklık!...” demiştir.
Peygamberimiz (asm) “İşler sonuçları ile değerlendirilir.” buyurmuşlardır. Bediüzzaman da “Müştebih ağaçları gösteren meyveleridir. Bizim ve onların fikirlerinin sonuçlarına bakınız.” der. Sonuçta saadet getiren şer gibi görünen fikir ve amel, sonuçta felaket getiren hayırdan iyidir. Bu nedenle sonucu iyi olan şerre “Ehven-i şer” denilmiştir. Ehven-i şer şer olmayıp sonuçta hayra sebep olan bir “adalet-i izafiyedir.”