SİYASET
28.8.2023 18:10

Jön Türklerin Fikirleri

Mehmet Ali Kaya
Mehmet ALİ KAYA
Jön Türklerin Fikirleri

Jön Türkler, Avrupa’da yani Paris’te eğitim gören ve İkinci Meşrutiyetin ilanı için çalışan ve Yeni Osmanlılar olarak isimlendirilen Osmanlı aydınlarıdır. Genç Osmanlıların liderliğini Namık Kemal, Ziya Paşa, Ali Suavi, Agâh Efendi gibi ileri gelen kalem erbabı yapmıştır.

Jön Türkler, Avrupa’da yani Paris’te eğitim gören ve İkinci Meşrutiyetin ilanı için çalışan ve Yeni Osmanlılar olarak isimlendirilen Osmanlı aydınlarıdır. 19. Yüzyılda Avrupa’da Meşrutiyet ve Demokrasi idarelerinin yaygınlaşmaya başlaması Osmanlı ülkesini de etkisi altına aldı. Bu nedenle Balkanlarda bağımsızlık isteyen ulusların devamlı ayaklanma çıkarmaya başlamasına neden oldu. Kurtuluşu hak ve hürriyetlerin genişletilmesinde ve Meşrutiyette gören Osmanlı genç aydınları bir araya gelerek “Genç Osmanlılar Cemiyeti”ni kurdular.

Genç Osmanlıların liderliğini Namık Kemal, Ziya Paşa, Ali Suavi, Agâh Efendi gibi ileri gelen kalem erbabı yapmıştır. Kalem ve Fikir erbabı olan bu gençler Osmanlı Devletinde Hürriyet ve Meşrutiyet fikirlerinin yerleşmesine ve yaygınlaşmasına büyük katkılar sağlamışlardır. Daha sonra “İttihat ve Terakki Cemiyeti” adında bir cemiyet kurarak sistemli ve organizeli bir hareket de başlatmışlardır. II. Meşrutiyetin ilanından sonra bu cemiyet partileşerek “İttihat ve Terakki Fırkası” adını almıştır.

Osmanlı devletini yıkmak isteyen İngilizler Meşrutiyet’in iyi bir şekilde işlemesi ve benimsenmesinin Osmanlı’ya ölümsüz bir hayat vereceğinin farkındaydılar. Bunun için her nevi hile ve desiseyi kullanarak Meşrutiyet’i olumsuz etkilemek ve halka da olumsuz yansıtmak için her nevi hile, desise ve propaganda ile hürriyet ve meşrutiyeti kötülemeye ve halkın gözünden düşürmeye çalışıyorlardı. Bu nedenle Jön Türkleri fena insanlar ve onların desteklediği Meşrutiyeti de Osmanlı’yı yıkacak ve bölecek siyasi çalışmalar olarak göstermek için ellerinden geleni yaptılar.

Nitekim 31 Temmuz 1908 tarihinde İngiliz Dışişleri Bakanı Edward Grey İstanbul büyükelçisi G. Lowther’e gönderdiği telgrafta “Osmanlı Kanun-i Esasiyi kabul ile güçlenir ve Meşrutiyeti benimserse Mısır ve Hindistan’da biz gücümüzü kaybederiz. Biz idaremiz altındaki Mısır ve Hindistan’da Osmanlı’yı despot ve müstebit olarak göstererek bize itaatlerini sağlıyorduk. Osmanlı’da “Kanun-i Esasi” ve Parlamento işlerse Mısır ve Hindistan da bizden bunu talep edecektir. Biz de buna karşı koymamız mümkün olmaz. Biz Müslümanlar ile mücadele edemeyiz, biz ancak onların hisleri ile mücadele edebiliriz” diyordu. Bunun için İngilizler İstanbul’da gayr-i Müslim mebusları çeşitli şekilde aldatarak Meşrutiyetin işleyişini baltalamaya ve provokasyonlar ile meclis-i mebusanı kapatmaya çalışmışlardır.

Meşrutiyet dönemi bir noktada demokrat padişah “Devr-i Abdülhamit” dönemidir. Bu dönem görünüşte sakindir; ama içten içe kaynayan ve fikir dünyasında her nevi efkârın çarpıştığı bir dönem olma özelliğini taşımaktadır. Daha sonra ve günümüzde şekillenecek olan siyasi ve sosyal yapılar o zamanın efkârının yansımalarıdır. Jön Türkler bu dönemde Meşrutiyete ait fikirlerini 1895–1908 yılları arasında çıkarmış olduğu gazeteler, periyodik yayınlar ve risalelerle neşrediyorlardı. Bu fikirlerin içerisinde hilafete ve padişaha karşı olmak gibi bir düşünceleri asla söz konusu değildi. Onların istediği dinimizin ve Kur’an-ı Kerimin emri olan “Meşveret”i Meclis-i Mebusan vasıtası ile hayata geçirmekti. Buna “Meclis-i Meşveret” diyorlardı.

Meclis-i Meşveretin amacı siyasi iktidarın kurumsallaşması, tabana yayılması, halk tarafından paylaşımını sağlamaktı. Yürütmeyi, yani bakanlar kurulunu (Vüzerayı) kurulacak olan meclise karşı sorumlu tutarak güçler dengesini oluşturmayı amaçlamışlardı. Bu yapıda hilafetin ve padişahın konumu korunmakta ve son sözü söyleme yetkisini kendilerine vermekteydi. Böylece karar vermeyi meclise, uygulamayı yürütmeye ve takibinin de padişaha vererek yönetimde büyük bir kolaylık sağlamayı düşünüyorlardı.

Yeni Osmanlılar yürütme organı olarak “Bâb-ı Âlî” üst bürokrasisini kastediyorlardı. Padişaha ve hilafete bir itirazları ve saygısızlıkları yoktu. Ancak fikirlerini uygulama konusunda aşırıya giderek zamanla bürokrat, asker ve ulemadan oluşan bir cunta haline gelerek dikkatleri kendilerine çekip sair bürokrat, asker ve ulemanın rahatsızlığına ve sürtüşmelerine sebep olunca 1877 yılında sultan Abdülhamit tarafından tehlikeli görülerek dağıtıldılar. Bu durum da onların fikirlerinin yayılmasına ve şöhretlerinin artmasına yardımcı oldu. Bu da İttihat ve Terakki Cemiyetinin güçlenmesini sağladı.

Sultan Abdülhamit meşrutiyetçi, yani demokrattı. Ancak Meclis-i Mebusanın çeşitli entrikalara alet olmasını önlemek için istemeyerek kapatmak zorunda kalmıştı. Meclisin kapatılması da istere istemez istibdadı netice veriyordu. Bundan da en fazla etkilenen ve tüm sorumluluğu üzerine alan şefkatli padişah oluyordu. Abdulhamid’e müstebit denmesinin sebebi de budur. Çünkü iktidar kendi dönemindeki tüm olumsuzluklardan ve memurlarının yanlış siyaset ve icraatlarından sorumludur.  

Jön Türklerin ilk yayınlarından olan “Şuray-ı Ümmet” dergisi, Samipaşazade Sezai ve ilk Jön Türk önderlerinden olan Murat Bey liderliğinde yayınlanmaya başladı. Avrupa’da Napoli ve Cenevre’de ilk Jön Türk yayını da 1879–1881 yılları arasında Ali Şefkati Bey tarafından yayınlanan “İstikbal” zamanla İttihat ve Terakki’nin yayın organı haline gelmiştir. Ayrıca “Sadakat” “Gencine-i Hayal” “Mürüvvet” ve Murat Bey’in “Mizan” gazetesi ve İzmir’de yayın hayatına başlayan “Hizmet” gazetesi de yayın hayatında Yeni Osmanlıların efkârının tercümanları idiler. Daha sonra Namık Kemal’in “Hürriyet” gazetesi çıkmıştır.

Osmanlı devleti çok dilli ve çok dinli bir devlet olduğu gibi, çok uluslu bir devletti. Bundan dolayı Yeni Osmanlılar (Jeune Turguie) Türklerden ibaret değildi. Arap, Rum, Türk, Yahudi ve diğer unsurlar da yenilikleri farklı amaçlar için destekliyorlardı. Avrupa’da Liberallerin ve Hürriyet’in (Liberte) beşiği Fransa ve Paris olduğu için genellikle Osmanlı ülkesinden çeşitli sebeplerle kaçanlar Paris’te toplanarak faaliyetlerini buradan yürütüyorlardı. Lübnanlı Emir Aslan 1985 yılında “Keşfü’n-Nikab” isimli bir Arapça gazete çıkarmıştı. Yine Suriye komitesi Paris’te “Er-Recâ” (Ümit) isimli bir gazete çıkarmıştı. Müdürü de Katolik papazı Abbe Kateb isminde bir hırıstiyandı. Daha sonra bunlar “Meşveret” (Mechveret) isimli bir yayın çıkarmaya başladılar.

Jön Türklerin (Yeni Osmanlılar) bu faaliyetleri Osmanlı devletinde bir nevi “Demokrasi Hareketi” dir. Bu hareket her ne kadar istemeden istibdada mecbur kalsa da demokrat bir padişah olan Abdulhamid’in devrinde ortaya çıkmış ve faaliyet alanı bulabilmiştir.

Yeni Osmanlılar yeni mekteplerin ürünü olmuştur. Genellikle fikir merkezi Mülkiye Mektebi idi. Daha sonra Tıbbiye diğer mektepler ve orada okuyan öğrenciler meşrutiyet ve hürriyet fikirlerine sahip çıkıyorlardı. Medreseliler ise yeniliklere tamamen kaplı idiler. Meşrutiyet yılları genellikle Mektepliler ile Medreselilerin çatışma dönemidir. Mektepliler medreselileri taassup ve cehaletle suçlarken, medreseliler de mekteplileri dinsizlik ile itham ediyorlardı.

Mülkiye Mektebi (Siyasal Bilgiler Fakültesi) 1859 yılında açılmıştı. Abdülhamit bu mektebe çok daha fazla değer verdi. 1870 yılında padişah Said Paşa’nın tavsiyesi ile atadığı öğretim görevlileri Mülkiye’nin akademik yönünü güçlendirdi. Murat Bey, Recaizade Ekrem Bey bunlardan en önemlilerindendi. Bu ikili Mülkiyenin havasını değiştirdi. Bu ikili ayrıca “İktisat İlminin” önemini de onlar ders vermişlerdir. Bu dönemde Pozitivizm de etkisini göstermeye başlamıştı. Jön Türklerin fikirleri daha çok mülkiyeliler arasında revaç buluyordu.

Murat Bey, 1853 yılında Dağıstan’ın Haraki kasabasında doğmuştur. 1876 yılında Mithat Paşa’nın çevresinde toplanan Yeni Osmanlıların içinde bulunmuştu. 1878 yılında Mülkiye’de Tarih hocalığına atanmıştır. Murat Bey hürriyetçi fikirleri ile mülkiye’de kendisini sevdirmişti. “Mizan” isimli gazetede iktidarı eleştiren yazıları ile de Abdülhamit rejiminin en tehlikeli ismi haline gelmişti. Bunun için istibdat muhalifleri Murat Beyin etrafında toplanmışlardı. Murat Bey’in “Mizan” gazetesi 1886 yılında yayın hayatına başlayınca herkesten önce mülkiyeliler bu gazeteye sahip çıktı. Gazetesinin ismine izafeten kendisine “Mizancı Murat Bey” denilmiştir.

Murat Bey “Mizan” gazetesindeki makalelerinde genellikle “Ye’s” yani ümitsizlik belasını en büyük tehlike olduğunu, siyasi hayatta meşverete önem verilmesi gerektiğini ve “İttihad-ı İslam”ın Osmanlıyı yıkılmaktan kurtaracağı fikirleri üzerinde duruyordu. Devletin teknik bir yapı olduğunu vurguluyor ilim ve akılla idare edilmesi gerektiğini anlatıyordu. Türk dilinin kullanılmasını da isteyen Murat Bey, “Taklit ile aslını unutma / Milletini hakir tutma” şeklinde çok sade bir dil kullandığı da oluyordu.

Sonuç olarak Jön Türkler “Hürriyet, Müsavat, Adalet ve Meşveret” prensipleri çerçevesinde şekillendirdikleri bir siyasi yapının savunucusu idiler. Bu prensiplerini de doğrudan Kur’andan almışlar uygulamasını da “Asr-ı Saadet” modeli ile gösterildiğini savunuyorlardı. Daha sonra İktisat ve Hayat-ı İçtimaiye’nin gereği olan Hürriyet’in de “Maarif” dedikleri Eğitim ve Öğretim olduğunu savunuyorlardı. Bu nedenledir ki Bediüzzaman Said Nursi hazretleri “Münazarat” isimli eserinde “Mutekid Müslüman” olarak gördüğü Jön Türkleri savunmuş ve fikirlerine değer vermiştir. Ancak içlerindeki Mason olanları bundan muaf tutmuş ve onların Jön Türk değil, Şeyn Türk olduğunu söylemiştir. (Münazarat, 56)

Youtube Kanalıma Abone Olun!

Düzenli olarak paylaştığımız videoları kaçırmayın.

Abone Ol