SİYASET
17.9.2023 7:34

Kemalizmin Oyunları

Mehmet Ali Kaya
Mehmet ALİ KAYA
Kemalizmin Oyunları

Kemalizm’in en çok korktuğu ve çekindiği şey “Demokratikleşme” yani ülkeye Demokrasi ve Hürriyetin hâkim olmasıdır. Zira bu durumda devlete dayanan ve resmî ideoloji kılıfına bürünen “Kemalizm” yok olacaktır. Ancak demokratikleşme kaçınılmazdır. Dünyanın gittiği yol budur.

Kemalizm CHP felsefesi olduğu için buna “CHP’nin Oyunları” da denebilir. Ancak biz “Kemalizm” demeyi tercih ediyoruz. Zira Kemalizm her ne kadar CHP felsefesi ise de Anayasa’da bulunan ve Anayasa’nın koruması altında olan “Atatürk İlke ve İnkılapları”ndan dolayı “Resmî İdeoloji” olarak devletin ideolojisini temsil etmektedir.

Kemalizm 1960 İhtilaline kadar CHP bünyesinde tam olarak hâkimdi. 1960-1980 yılları arasında ise CHP’ye “Sol Komünizm Felsefe” hükmetmiş ve Kemalizm ikinci derecede kalmıştır. 1980 ihtilalinden sonra Kemalizm’i esas alan askerler bu nedenle Atatürk’ün partisi olan CHP’yi de kapatmak zorunda kalmışlardır. Bundan sonra Kemalist ideologlar kendi resmî ideolojilerine yeni payandalar aramak durumunda kalmışlardır. Bu nedenle “Dört eğilimi birleştiren” ANAP zihniyetini oluşturma gayretine girdiler ve gerçekten de “Devletin imkânlarını ve kaynaklarını rüşvet vererek” oluşturdular. Artık Kemalizm’in savunma görevi CHP ile ANAP’a gönül verenlerle daha da genişlemiş oldu.

80’li yıllardan sonra müfrit Kemalistler yine SHP ve DSP içinde toplanmış olmakla beraber milliyetçi ve muhafazakârlar da ANAP’ın iktidarını “Kemalizm” ideolojisine borçlu olduğundan dolayı minnet ve şükran ifadesi olarak “Kemalist” ideolojinin savunucusu olmuşlardı. ANAP iktidarı ile devletin imkânlarını rüşvet olarak alan cemaatler de ister istemez resmi ideolojiye sahip çıkmak ve savunmak durumunda kalmışlardır.

Kemalizm bir nifak hareketi olduğu için “münafıkane” davranmakta ve herkese şirin gözükmek için her kılıfa girebilmektedir. 1982 Anayasa’sının 24 maddesi “Din Dersleri” zorunlu olarak konmasının en büyük sebebi de “Kemalizm Öğretisi” olan “Atatürkçülüğün” din dersi ile özdeşleştirilerek öğretilmesinden başka bir şey değildi. Nitekim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi zorunlu hale geldikten 30 sene sonra dini hayat daha da gerilemiş ve dün dünyayı elde etmenin aracı haline getirilmiştir. Atatürk tarafından kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı da yayınları ile “Dindar Atatürk” portresi çizerek dindarlara benimsetme gayretine girmiştir. Bu vakıa da bizim tezimizi doğrulamaktadır.

28 Şubat sonrası ise bu görev AKP iktidarına tevarüs etmiştir. Onlar da Kemalistlerin sunduğu ve rüşvet olarak verdiği devlet imkânlarını kullanarak “Atatürk İlke ve İnkılâplarını” koruma ve “Kemalizm ideolojisini” savunma görevi yapmaya devam etmişler ve bu konuda dini cemaatleri de ikna etmiş görünmektedirler. Bu dönemde Diyanet İşleri Başkanlığı “Görevimiz Atatürk’ü cemaate sevdirmek” türünden verdiği demeçlerle bu konuyu ifade etmekten çekinmemişlerdir. Cuma Hutbelerinde açıktan Atatürk’e methiyeler ve dualar etmeye başlamışlardır.

Kemalizm’in en çok korktuğu ve çekindiği şey “Demokratikleşme” yani ülkeye Demokrasi ve Hürriyetin hâkim olmasıdır. Zira bu durumda devlete dayanan ve resmî ideoloji kılıfına bürünen “Kemalizm” yok olacaktır. Ancak demokratikleşme kaçınılmazdır. Dünyanın gittiği yol budur. Bundan kaçış mümkün değildir. Bu durumda Kemalistlerin yapacakları şey “Demokrasi ve Hürriyet” kılıfına bürünerek demokrasiyi yozlaştırma ve demokratikleşmeyi de kendilerine uydurma yoluna gideceklerdir. Bu nifakın gereğidir. Ancak bunun için iyi bir piyon bulmak gerekecektir. Bunu da yine rüşvetlerle devlet imkânlarını kendilerine sundukları AKP iktidarı ile yapmaktadırlar. AKP’nin hiçbir şey yapmadan her şeyi yapmış görünmesi ve başkalarının yaptıklarını kendileri yapıyor gibi sunmaları ve böylece güya “demokratikleşme” sağlıyormuş görünümü altında yine “Kemalizm’in” devamına çalışmalarının sebebi budur.

Kemalistlerin ve onların piyonlarının en belirgin özelliği ülkeye demokrasiyi getiren ve hizmet edenlere düşman olmalarıdır. Bu nedenle Kemalistler ve onların piyonları DP’yi, AP’yi, DYP’yi ve onun devamı olan DP’yi asla sevmezler. Genel başkanlarına olmadık iftiralar ve lakaplar takarlar. Bütün siyasi söylemleri bu hizmet kervanını, DP misyonundan gelenleri ve liderlerini hasbelkader birkaç ay da olsa DP genel başkanı olanları iftiralarla çürütmek ve her türlü cinayetin sebebi olarak ilan etmek ve her yerde her imkânda bunu dile getirmektir. Böylece DP düşmanlığı yapmayı siyasetlerinin gereği kabul ederler. Başka sermayeleri de zaten yoktur. Bu nedenle asla demokrat değillerdir. Bu nedenle Bediüzzaman hazretleri talebelerini ve ehl-i imanı ikaz ederek “Nur talebelerini demokratlar aleyhine çevirip demokratların istinatgâhlarını yok etmek ve Demokrat hükümetini yıkmak planını devreye soktuklarını” (Emirdağ Lâhikası, 2006, 535-536) belirtir.

Bediüzzaman ayrıca “Siyasal İslam” düşüncesine asla müsamaha ile bakmamış ve İslam’ın siyasi ve dünyevî meselelere araç yapılmasına, dini değerler ile dünyanın talep edilmesine karşı çıkmıştır. Eski dava arkadaşları ve dostlarının dini değerleri öne çıkaran siyasi çıkışlarına hemen tepki vermiştir. Dinde lakayt olan ve bir kısmı mason olan DP’ye açıktan desteğini vermiştir. Sebilürreşat ve Doğu mecmualarının, Eşref Edip ve Necip Fazıl gibi dindarların dini yayınlarını tebrik ve takdir etmekle beraber siyasi çıkışlarına karşı olmuştur. (Emirdağ Lahikası, 2006, s.545)

1918’den itibaren 35 sene siyaseti terk eden Bediüzzaman 35 sene sonra Demokratlara destek olmak için yeniden siyasete bakmıştır. 1957 seçimlerinde DP’ye karşı çıkan “İslam Demokrat Partisi” ve “Millet Partisi” gibi partilerin çıkması üzerine Bediüzzaman sandığa giderek açıktan DP’ye oy verdiğini göstermiştir. Talebelerine yazdığı mektubunda da “Kur’ân ve İslamiyet ve Vatan hesabına, bütün kuvvetiyle ve dersleriyle Demokrat Parti’nin iktidarda kalmasını muhafazaya çalıştığına” Demokrat Parti mensupları ve Nur Talebeleri katiyen kanaat getirmişlerdir. (Emirdağ Lahikası, 2006, s.523, 535, 812) Çünkü “İstibdâd-ı mutlakın kaynağı olan “Kemalizm” ancak DP’nin mesleği gereği savunduğu “Hürriyet ve Demokrasi” “Din ve Vicdan Hürriyeti” ile ortadan kaldırılabilirdi.

Sonuç: İstibdad-ı mutlakın kaynağı olan Kemalizm kendisini ibka etmek için her nevi telkinatı, hile ve hudayı yapacak ve her kılıfa girecektir. Onunla meşgul olmanın ve mücadele etmenin hiçbir yararı yoktur. Yapılması gereken “Hürriyet ve Demokrasinin” “Din ve Vicdan Hürriyeti”nin ülkeye hâkim olmasına çalışmaktır. Karanlığın alternatifi aydınlık ve istibdadın alternatifi de hürriyettir. Bu nedenle karanlığı kovmak isteyen aydınlığın gelmesine çalışmalıdır. Zaten aydınlık gelirse karanlık kendiliğinden gidecektir. Bunun için yapılması gereken DP’ye destek olmak ve iktidara gelmesine çalışmaktır. Bediüzzaman’ın yaptığı da budur.

Youtube Kanalıma Abone Olun!

Düzenli olarak paylaştığımız videoları kaçırmayın.

Abone Ol