Kendine yardım ruhu, insan terakkiyatının kökü ve temelidir. Bu ruh pek çoklarında yerleşirse milli azmin ve kuvvetin hakiki kaynağını teşkil eder. Dışarıdan gelen yardımın tesiri ekseriya az ve geçici olur. İnsanı canlandıran, insanın içinden gelen kendine yardım etme isteğidir.
“Kendine yardım edene Allah yardım eder.” (Samuel Similes)
Kendine yardım ruhu, insan terakkiyatının kökü ve temelidir. Bu ruh pek çoklarında yerleşirse milli azmin ve kuvvetin hakiki kaynağını teşkil eder. Dışarıdan gelen yardımın tesiri ekseriya az ve geçici olur. İnsanı canlandıran, insanın içinden gelen kendine yardım etme isteğidir. Fazlaca idare edilmeğe ve yol gösterilmeye mahkûm bırakılan insanlarda kendi kendine yardım ruhu pek gelişmez; o insan da başarılı olamaz.
En iyi müesseseler bile insana tesirli bir yardımda bulunamazlar. Zamanla daha iyi anlaşılıyor ki hayat, hürriyet ve mülkiyet hakkının hükümetlerce de olsa himayeye alınması insanlara tam olarak bunu sağlayamıyorlar. Bilakis yollarına engel teşkil ediyor. Hiçbir kanun tembeli çalışkan, sarhoşu ayık hale getiremez. Bunlar ancak ferdi teşebbüslerle, şahsi fedakarlıklarla, daha iyi itiyat ve huylarla sağlanır. İmtiyazların da bu hususta yapacağı hiçbir şeyleri yoktur.
Bir hükümet, şayet mensubu olduğu milletin seviyesinden yüksekte ise eninde sonunda milletin seviyesine inmeye mecburdur. Aynı şekilde milletin seviyesinin altında olan da o seviyeye çıkmaya mecbur kalacağı gibi... Tabiat kanunlarına göre, bir milletin müşterek karakteri, kanunları ve hükümeti, mutlaka kendi bünyesine yakışacak bir şekilde olacaktır. Tıpkı bileşik kaplarda kendi seviyesini bulan su gibi ... Asil bir millet asillere yakışır bir şekilde, cahil ve kötü ahlaklı bir toplum da alçakçasına idare edilirler. Millet, ferdi şartların bir bütünüdür. Medeniyet de cemiyeti teşkil eden kadın erkek ve çocukların şahsi gelişmelerinin bir muhassalıdır. Çökmesi de tembelliği, menfaate ve ahlaksızlığa olan düşkünlüklerinden ileri gelmektedir.
En yüksek vatanseverlik ve hayırseverlik, kanunları değiştirmek ve müesseseleri ıslah etmekle değil, insanların hürriyet içinde kendi kendilerini ıslah etmelerine ve kendilerini eğiterek yetiştirmelerine yardım etmekle elde edilir.
En büyük köle, bir despotun esiri olan değil, cehaletin, menfaatperestliğin ve ahlaksızlığın esiri olandır. Böyle bir esiri, devletin ve müesseselerin ıslahı kurtaramaz. Bu meş’um gaflet devam ettiği müddetçe, hürriyet sadece hükümete dayanıp ondan ibaret kaldıkça, hayallerin değişmesinden öteye gidilmiş olmaz. Hürriyetin sağlam temelleri, ferdin sağlam karakteri üzerine dayanmalıdır. Bu aynı zamanda sosyal emniyetin ve milli gelişmenin de garantisidir.
John Stuart Mill ne kadar doğru söylüyor: “Fertlerin / bireyin sağlam olması, despotizmin yıkıcı etkisini azaltır. Ne nam altında olursa olsun, ferdiyeti / bireyselliği mahveden de despotizmin ve istibdadın ta kendisidir.” Viktor Hugo bunun için demiştir ki: “Dünyaya hükmeden iki güç vardır: Kalem ve kılıç. Birincisi ikincisini öldürecektir.” (Ceci tuera cela.)
İnsanların terakkisi konusunda eski safsatalar yeniden canlanmaktadır. Bazıları padişahlığı, bazıları milliyetçiliği, bazıları da parlamento kanunlarının hasretini çekiyorlar, Bir diktatör gelecek, insanlar onun başkanlığında mutlu olacaklar. Her şey halk için olacak, ama halk hiçbir şey yapmayacak.
Egemenlik herkesin çalışması ve kendi nefsine hâkim olmasıyla gerçekleşecektir. Endüstriyel egemenlik te, ekonomik egemenlik te bu şekilde hâkim olacaktır. Şair ne güzel söylemiş:
“Sana senden gelir, bir işte ancak dâd lazımsa,
Ümidini kes zaferden, gayrıdan imdad lazımsa…”
Sebat başarının en büyük anahtarıdır. Azimle yürümek, başarının tek ve önemli şartıdır. Tüm milletler bu günkü durumlarını birçok insanların düşünce ve çalışmalarına borçludur. Avrupa’yı terakkiye sevk eden yüz elli çalışkan ilim adamıdır.
Fertlerin enerjik hareketlerinde görülen kendi nefislerine yardım ruhu terakkinin ilk ve ön şartıdır. Günlük tecrübeler gösteriyor ki, başkalarının hayatı ve hareketi üzerinde en kuvvetli tesir bırakan, insanlardaki enerjik ferdiyettir. Okullar, akademiler, kolejler kültür için sadece bir başlangıçtır. Bundan daha tesirli olanı, evlerimizde, sokaklarda, iş yerlerinde velhasıl insanların bulunduğu her yerde, verilecek olan hayat dersi ve tecrübi bilgiler, ahlaki davranışlardan ibaret olan hayat terbiyesidir. “Neslin terbiyesi” diye tarif edilen bu ameliye, “Hareket, ahlak, nefsi ıslah ve terbiye ve iradesine hâkim olma” gibi kurallardan mürekkeptir. Bu kitaplardan öğrenilmeyen ve edebi bir terbiye ile elde edilemeyen bir durumdur. Bunlar derslerle de öğrenilemezler. Bu durum, tüm bunların üzerinde bir “irfan” meselesidir.
Tüm tecrübeler şunu gösteriyor ki, insanlar kendilerini okumaktan ziyade, çalışmakla geliştirip yükseltirler. Edebiyattan ziyade hayat, okumaktan ziyade hareket, biyografiden ziyade karakterdir ki beşeriyetin gelişmesini ve kalkınmasını sağlar.
Kendi kendimizi ıslah ve terbiye, maksada sebatla yürümek, kararlı çalışmak ve esaslı sadakatten ibarettir. Bunu yaşayanların hayat hikayeleri insana yol gösterici birer örnektir.
İyi bir karaktere sahip insan her yerde başarılı olur ve her yerde saygınlık kazanır. Hangi meslek olursa olsun doğru, dürüst ve güzel yapılırsa sahibinin izzet ve şerefini artırır. İki şey vardır ki birbirine zıt görünse de birlikte gitmek zorundadır: “İnsan olarak başkalarına dayanmak ve insan olarak kendi kendimize dayanıp güvenmek. İnsan olarak başkalarına inanmak ve insan olarak kendimize inanmak ...”
**
“Çalışmak, bahtiyar olmak demektir.”
“Paslanmaktan ise yıpranmak evladır.”
"Ne mükemmel şeydir, dev kuvvetine malik olmak.
Ne zalimce bir şeydir, onu bir dev gibi kullanmak."
**
Öğrencilerimize şunu söylemeliyiz:
“Çalışmanıza ve derslerinize devam ediniz, sonunda size bir iman ve güç gelecektir.”
Bilmeliyiz ki:
“Her güçlük kolaylıkla beraberdir. Zorluk kolaylığı celb eder.” (İnşirah Suresi, 5-6)