“Cumhur-u muhaddisin ve ümmet-i Muhammed’in (sav) kabul ettiği, âlem-i İslam içinde az bir ulemanın başka tevillerle az bir derece zafiyetine hükmettikleri hadislere dünyada hiçbir ehl-i ilim yanlış diyemez. Faraza o hadislerden bazısı mevzu da olsa, mevzuun manası hadis değil demektir, yoksa manası yanlış demek değildir. Manası hak ve doğru olabilir.”
Peygamberimiz (sav) in derece-i kıymetini ve Allah katındaki mertebesini bilmeyen ve anlamayanlar Peygamberimizin (sav) kutsi bir hadis olarak rivayet ettiği “Sen olmasaydın kainatı yaratmazdım” hadisini inkar ederek haşa bu hadis değildir, ve çok mübalağalı bir sözdür diyorlar. Halbuki incelendiği zaman bu hadisin ne derece akla uygun bir hakikati ifade ettiği anlaşılacaktır.
Bu “Kudsî Hadisi” birkaç cihetten ele alarak inceleyelim.
Birincisi: İslamiyet’in iki temeli vardır. Birincisi “Tevhit” İkincisi “Nübüvvet.” Bunun için Kelime-i Tevhid ve Kelime-i Şahadetin iki kelamı vardır. Birincisi “Lâ İlâhe İllallah” ikincisi “Muhammed Rasûlullah.” Bu ikisi birbirinden ayrılmaz. Ayrılırsa Allah bu imanı kabul etmez. Bu konuda tüm İslam bilginlerinin icması vardır. Kainat “Tevhidin” burhanıdır; İslamiyet ise “Nübüvvet-i Muhamediye”nin delilidir. Bediüzzaman “Nübüvvet öyle bir çekirdektir ki, İslâmiyet şeceresi bütün semerâtıyla, çiçekleriyle o çekirdekten çıkmıştır” ifadesi ile bu hakikati çok güzel bir şekilde ifade etmiştir. Sonra Bediüzzaman Nübüvvet-i Muhammediye’yi şöyle izah eder:
“Şu gördüğün büyük âleme büyük bir kitap nazarıyla bakılırsa, nûr-u Muhammedî (asm) o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebidir. Eğer o âlem-i kebîr bir şecere tahayyül edilirse, nûr-u Muhammedî hem çekirdeği, hem semeresi olur. Eğer dünya mücessem bir zîhayat farz edilirse, o nur, onun ruhu olur. Eğer büyük bir insan tasavvur edilirse, o nur, onun aklı olur.” Mürekkepsiz kitap, çekirdeksiz ağaç, ruhsuz canlı, akılsız insan nasıl olmazsa “Nübüvvet-i Muhammediye” olmadan da kainat ve dünya da öyle olmaz. Şimdi “Ruh olmasaydı zî-hayatı yaratmazdım” veya “Mürekkep olmasaydı kitabı yazmazdım” yahut “Akıl olmasaydı insanı yaratmazdım” ifadelerinin ne derece gerçekçi olduğu malumdur. Aynı şekilde “Habibim! Sen olmasaydın, kâinatı yaratmazdım” kudsi hadisi de o derece hakikattir.
İkincisi: Bediüzzaman On Birinci Sözde çok mükemmel bir şekilde izah ettiği gibi, dünya bir okul, veya bir mükemmel sanatlı bir saray gibidir. İnsan o saraya davet edilen seyirci veya o okulun öğrencisi durumundadır. Okul öğretmensiz, saray teşrifatçısız gereksiz ve anlamsız olur. Çünkü anlaşılmayan bir kitap muallimsiz olsa manasız bir kağıttan ibaret kalır. Peygamberimiz (sav) kainat sarayının sadık ve müdakkik bir muarrifi, ve Tevhidi, Haşri insanlığa ders veren, anlatan bir muallimidir. Bunun için “Öğretmen olmasa, padişah okul açmaz” dense ne derece isabetli ve doğru bir söz olduğu açıktır. İşte “Sen olmasaydın kainatı yaratmazdım” hadis-i kudsisi bu hakikatleri ifade eden anahtar kelimeleri içine alan veciz ve mucizevî bir sözdür. Ancak nübüvvet lisanından veya kutsi bir kaynaktan çıkan bir söz olabilir. Bu hakikatlerden habersiz olan böyle bir söz söyleyemez.
Üçüncüsü: Peygamberimiz (sav) in sözlerini, hadislerini toplayan hadis kitapları “Kütüb-ü Sitte” denen (Buhari, Müslim, Ebu Davut es-Sicistânî, İbn-i Mâce, Tirmizi, Nesâî) altı kitaptan ibaret değildir. Kütüb-ü Sitte dışında “İmam-ı Mâlik’in “Muvatta” kitabı ve İmam Ahmed bin Hambelin “Müsned” namındaki 40.000 hadisi içine alan eseri, İbn-i Hibban’ın “Sahihi” sahih hadis kitabı olarak kabul edilmiştir. Aynı şekilde Hâkim en-Nisaburî’nin “Müstedrek” nam eseri, Taberani’nin “Kebîr” “Evsat” ve “Sağir” adını verdiği “Mu’cem”leri. Celâleddin-i Suyutî’nin “Câmiu’s-Sağîr ve Kebîr”i temel sahih hadis kitaplarındandır. Ancak “Usul-ü Hadis” denen hadis kriterlerinin tümüne senetleri yönünden tam olarak uymadıkları için “Kütüb-ü Sitte” ye dahil edilmemişlerdir. Yoksa bu kitaplardaki hadisler sahih olmadığı için değildir. Bunların dışında Aliyyu’l- Muttakî’nin binlerce hadisi içine alan “Kenzu’l-Ummal” ve Heysemî’nin “Mecmau’z-Zevâid” gibi derleme hadis kitapları vardır ki bunlar sahih hadisleri süzgeçlerden geçirerek derlemişlerdir. İçlerindeki hadislerin hepsi de sahihtir; ancak senet ve ravî yönünden “Kütüb-ü Sitte” gibi Usul-i Hadis’in tüm kriterlerine uygun değildir.
Bediüzzaman hazretleri bu konu ile ilgili özet olarak şöyle der: “Cumhur-u muhaddisin ve ümmet-i Muhammed’in (sav) kabul ettiği, âlem-i İslam içinde az bir ulemanın başka tevillerle az bir derece zafiyetine hükmettikleri hadislere dünyada hiçbir ehl-i ilim yanlış diyemez. Faraza o hadislerden bazısı mevzu da olsa, mevzuun manası hadis değil demektir, yoksa manası yanlış demek değildir. Manası hak ve doğru olabilir.” “Hem hangi mesele var ki, bazı kitaplarda ona ilişilmesin. Hatta İbn-i Cevzî gibi büyük bir muhaddis bâzı sahih ehadîsi mevzû dediğini, ulemâlar taaccüple nakletmişler. Hem, her zaif veya mevzû hadisin manâsı yanlıştır demek değildir. Belki an’aneli senet ile hadîsiyeti katî değildir demektir. Yoksa mânâsı hak ve hakikat olabilir.”
Dördüncüsü: Bu hadisin kaynaklarına baktığımız zaman öyle “Keşfu’l-Hafa” ve “Şifa” gibi iki kaynaktan ibaret olmadığını görürüz. Kaldı ki bu iki kitap ta meşhur Hadis Kitapları değildir. Aclûnî halk arasında meşhur olan hadislerin kaynaklarını araştırmak amacı ile “Keşfu’l-Hafa” isimli kitabını yazmıştır. Kadı Iyaz da peygamberimizi övmek ve mucizeleri ile ahlakını anlatmak amacı ile “Şifâ” isimli eserini yazmıştır. Şifa hadisi sahih olarak kabul ettiği için eserine almıştır. Aclûnî ise Kütüb-ü Sitte de bulamadığı için “Hadis değildir, ama manası sahihtir” diyerek altına şerh düşmüştür.
Bu hadisin asıl kaynakları ise şu hadis kitaplarıdır:
1. Cem’ul Fevâid, 2: 442 (Hz. Ömer (ra) dan)
2. Müsnedü’l-Firdevs, 5:227 (İbn-i Abbas (ra) dan)
3. Aliyyu’l-Muttakî, Kenzu’l-Ummal, Hadis No:32025
4. Aliyyu’l-Kârî, El-Esrâru’l –Merfûa, 295-296
5. Celaleddin-i Suyutî, El-Laâli’l Masnûa, 1:272
6. Şevkânî, El-Ferâidu’l-Mecmua, 326
7. Aliyyu’l-Kârî, Şerh-u Şifa,1:6