Milli Şef iktidarının Genel Kurmay Başkanı İlk Millî Savunma Bakanı ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Cumhuriyet dönemindeki ilk genelkurmay başkanıdır. Mareşal Fevzi Çakmak (12 Ocak 1876 - 10 Nisan 1950) 12 Ocak 1876'da İstanbul’da Topçu Albayı Ali Sırrı ile Hesna Hanım'ın oğlu olarak dünyaya geldi.
Milli Şef iktidarının Genel Kurmay Başkanı İlk Millî Savunma Bakanı ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Cumhuriyet dönemindeki ilk genelkurmay başkanıdır.
Mareşal Fevzi Çakmak (12 Ocak 1876 - 10 Nisan 1950) 12 Ocak 1876'da İstanbul’da Topçu Albayı Ali Sırrı ile Hesna Hanım'ın oğlu olarak dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Kuleli Askerî Lisesi'nde tamamladıktan sonra 29 Nisan 1893'te Harbiye'ye kaydolarak 28 Ocak 1896'da piyade teğmen rütbesiyle mezun oldu. Akabinde Mekteb-i Erkân-ı Harbiye'ye girerek 25 Aralık 1898'de kurmay yüzbaşı rütbesiyle bitirdi.
Bir süre Erkân-ı Harbiye (Genelkurmay) 4. Şube'de görev yaptıktan sonra 1899'da 3. Ordu'ya bağlı Metroviçe'deki 18. Fırka'nın kurmay heyetinde görevlendirildi. Balkanlar'daki Sırp ve Arnavut çetelere karşı verilen mücadeleye katıldı. Kısa aralıklarla terfi ederek 1907'de miralaylığa (albay) yükseldi. 1908 yılında İkinci Meşrutiyet ilan edildiğinde 35. Fırka Komutanı ve Taşlıca Mutasarrıfıydı. 1910'da Arnavutluk'ta çıkan ayaklanmayı bastırmakla görevlendirilen Kosova Kolordusu'nun kurmay başkanlığına atandı. 1911'de Trablusgarp Savaşı başlayınca Rumeli'nin savunmasıyla görevli Garp (Vardar) Ordusunun kurmay başkanlığına getirildi. Balkan Savaşı (1912-1913) sırasında 21. Yakova Fırka Komutan Vekilliği, 6 Ağustos 1912'de Kosova Kuvay-ı Umumiye Kurmay Başkanlığı ve 29 Ekim 1912'de de Vardar Ordusunda 1. Şube (Harekât Şubesi) Müdürlüğü yaptı. Sırp Cephesi'nde bu görevde bulunan Fevzi Paşa'nın başarılı askerî faaliyetlerine rağmen, Garp vilayetlerinde 10 Mayıs 1913'ten itibaren Türk hâkimiyeti sona ermiştir.
1913'te 5. Kolordu Komutanlığına atandı. Mart 1915'te rütbesi Mirlivalığa (Tuğgeneral) yükseltildi. I. Dünya Savaşı'nda Çanakkale, Kafkas ve Suriye cephelerinde savaştı. 1918'de ferikliğe yükseldi. Fevzi Paşa, V. Kolordu Komutanı olarak 6 Ağustos ve 13 Ağustos 1915 tarihindeki Çanakkale muharebelere kısmen katılmıştır.
Mondros Mütarekesi imzalandığında sağlık nedenleri sebebiyle İstanbul'da bulunuyordu. 24 Aralık 1918'den 14 Mayıs 1919'a kadar ferik rütbesiyle Osmanlı Devleti'nin Erkân-ı Harbiye Reisliği (Genelkurmay Başkanlığı) görevinde bulundu. 1. Ordu Müfettişliği, Askerî Şûra üyeliği, Ali Rıza Paşa ve Salih Hulusi Paşa hükûmetlerinde Harbiye Nazırlığı (Millî Savunma Bakanı) (Şubat - Nisan 1920) yaptı. Bu arada Anadolu’daki Kuvay-ı Milliye hareketine karşı tavır aldı ve İstanbul Hükümetine bağlanmalarını istedi. Ancak daha sonra 27 Nisan 1920'de Ankara'ya ulaştı. İstasyonda Mustafa Kemal Paşa tarafından törenle karşılandı. Birinci dönem TBMM'ye Kozan milletvekili olarak katıldı.
3 Mayıs 1920'de Millî Müdafaa Vekilliğine (Millî Savunma Bakanlığı) getirildi. 24 Ocak 1921'de Mustafa Kemal Paşa'nın İcra Vekilleri Heyeti Reisliği'nden ayrılması üzerine, Millî Müdafaa Vekilliği üzerinde kalmak kaydıyla İcra Vekilleri Heyeti Reisliğini (Başbakanlık) de üstlendi. İkinci İnönü Muharebesi'nin zaferle neticelenmesinin ardından 3 Nisan 1921'de rütbesi TBMM kararıyla birinci ferikliğe (orgeneral) yükseltildi. Kütahya-Eskişehir Muharebeleri'nde mirliva İsmet Paşa komutasındaki Garp Cephesi ordularının mağlup olup Yunanların Temmuz 1921'de Kütahya, Afyonkarahisar ve Eskişehir'i ele geçirmelerinden sonra İsmet Paşa'nın (İnönü) yerine TBMM tarafından Genelkurmay Başkanlığı görevine de getirildi. 3 Ağustos 1921'de Başvekillik, Millî Müdafaa Vekilliği ve Erkân-ı Harbiye Reisliği görevlerini hep birlikte yürütmeye başladı ve Sakarya Savaşı sırasında TBMM Reisi ve Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ile birlikte bizzat cephede harekâtı yönetti.
14 Ocak 1922'de Millî Müdafaa vekilliği, 9 Temmuz 1922'de İcra Vekilleri Heyeti Reisliği görevlerinden ayrıldı ve Genelkurmay Başkanı olarak Büyük Taarruz'un askerî planlarını hazırladı. Zaferle sonuçlanan Dumlupınar Meydan Muharebesi'nin (30 Ağustos 1922) ardından 31 Ağustos'ta rütbesi Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın tavsiyesi üzerine TBMM tarafından Müşirliğe (Mareşal) terfi ettirildi.
Fevzi Çakmak’ın Şahsiyeti
1921 yılında Kuvay-ı Milliye günlerinde İsmet İnönü’den Genelkurmay Başkanlığını devraldıktan sonra 12 Ocak 1944’te emekli edilinceye kadar 23 yıl bu görevde kalmıştır. Fevzi Çakmak Mustafa Kemal Paşa’ya çok bağlıdır. Doğan Avcıoğlu’nun naklettiğine göre, Fevzi Çakmak, İstanbul işgal edilip İngilizler Harbiye Bakanlığına yerleştikten sonra dahi millî direnişe karşı olmuş ve Harbiye Bakanı olarak İngilizlerle iyi geçinilmesini istemiş ve Kuvay-ı Milliye’yi “sergerdelik” saymıştır.
Fevzi Paşa, 19 Mart 1920 günü bir İngiliz torpidosuyla 14’üncü Kolordu Komutanı Yusuf İzzet Paşa’ya şu emri göndermiştir: “Amiral Calthorpe, Anadolu, İstanbul Hükûmeti’ni tanımamak yoluna girdiği için daha şiddetli tedbirler alacağını bildirmiştir. Anadolu’da bazı sergerdelerin hareketleri, Osmanlılığın gerçek çıkarlarına aykırıdır. Anadolu’da Sultan tarafından atanmış en kıdemli komutan sizsiniz. Harbiye Bakanlığı’nın emrini bütün birliklere duyurarak ordunun İstanbul Hükûmeti’ni tanımakta devam etmesini sağlayınız.”
Yusuf İzzet Paşa bu emri yerine getirmiş, Konya’da 12’nci Kolordu Komutanı Fahrettin Altay da bu emre uymuştur. Yusuf İzzet Paşa ve Fahrettin Altay, zora başvurularak tekrar Ankara’ya bağlanmışlardır. Fevzi Çakmak ise, millî hareket aleyhindeki çabalarına devam etmiştir (Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, İstanbul-1985 s. 243.)
Atatürk’ten önce Anadolu’ya giderek Kurtuluş Savaşı’nı başlatan komutanlar, bu sırada Kurtuluş Savaşı’nı yapanları “serseri” olarak adlandıran İstanbul Hükûmeti’nin adamı Fevzi Paşa’nın sonradan Anadolu’ya gelip işlerin başına geçirilmesini kabullenememişlerdir. Fevzi Paşa’nın Kuvay-ı Milliye saflarına uzun bir süre sonra katılması ve İstanbul’daki kabînede Savunma Bakanlığı görevinden bir türlü vazgeçmemesi, sonraki yıllarda yoğun eleştirilere konu olmuştur. Atatürk, karargâh heyetine Millî Mücadele’ye sonradan katılan İsmet ve Fevzi Paşaları alınca Kuvay-ı Milliye’nin paşaları arasında bir tartışma çıkmıştır. Bundan sonrasını Falih Rıfkı Atay şöyle aktarır: “Ankara’ya gider gitmez Atatürk, Fevzi Paşa’yı Meclis kürsüsüne çıkarmış, İstanbul’u yerdirmiş, daha birinci günü hizmetine almıştır.” (F. Rıfkı Atay, Çankaya, İstanbul -1998, s.244.)
Falih Rıfkı Atay, sonraki yıllarda Fevzi Paşa’nın Atatürk tarafından nasıl ustaca kullanıldığını şöyle anlatır: “Fevzi Çakmak, devletin ve görevinin adamı idi. Muhafazakârdı. Devrimlerden hiçbirinin taraflısı olmadığını bilirdik. Genelkurmay Başkanlığı’ndan ayrılıncaya kadar eski yazıyı kullanmıştır. Atatürk belli başlı devrim kararlarını verdikten sonra önce pek sevdiği Diyanet İşleri Reisi Hoca Rıfat Efendi’yi çağırıp onu tatlı dille kandırır, sonra, ‘Şimdi Mareşal, gidelim’ derdi. Biri camilerin ve hocaların, biri ordunun başında idi.” (Atay, Çankaya, s. 206.)
Taha Akyol da Fevzi Paşa’nın Atatürk’e bu derin bağlılığını şöyle anlatır: “Fevzi Çakmak asker olarak Atatürk’ün emrindedir. ‘Genelkurmay Başkanı olarak benim görevim itaattir’ derdi.” (Akyol Taha, Neşe Düzel, Taraf, 16-17-18.11.2009.) Mustafa Kemal, askerlik dışındaki konularla fazla ilgilenmeyen Fevzi Çakmak’ı yıllarca Genelkurmay Başkanlığı’nda tuttu. Abdülaziz’in tahttan indirilmesinden başlayan bir dizi siyâsî eylemi olmuştu ordunun, bunun tekrarlanmaması gerekiyordu. Çakmak da zapturaptı sağlamakla yükümlüydü ve bunu yaptı. Ama orduyu tanksız, uçaksız, uçaksavarsız, arkaik bir yapı hâline de getirdi. Sabahattin Selek’in söyleyişiyle, “Türk ordusu profesyonel ordu değil, bir rejim ordusu” oldu. (Selek, 1976;729.)
Muharrem Sarıkaya, Fevzi Çakmak’ın dindar bir kişi olmasına rağmen zaman içerisinde Atatürk’ün en yakınında yer alan kişilerden biri olduğuna dikkat çeker. Atatürk’ün, birlikte çıktığı gezilerde konvoyu durdurup, “Fevzi Paşa namazını kılsınlar” dediği anlatılırdı. 10 Nisan 1928’de din devletinin Anayasa’dan çıkıp lâik devletin ilân edildiği gün, Atatürk’ün en yakınındaki kişiydi (Muharrem Sarıkaya, Habertürk,12.04.2010.) Prof. Dr. Mete Tunçay bu yakınlığa bir başka açıdan bakar: “Çakmak, 1943’e kadar, 20 yıldan fazla Genelkurmay Başkanlığı yaptı. Atatürk, orduyu asla güçlendirmedi. Orduyu, Fevzi Çakmak gibi tutucu bir komutana teslim etti.” (Tunçay Mete, Neşe Düzel, 1-2-3.03.2010.)
Samet Ağaoğlu, dönemin Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa’nın insan yönünü şöyle anlatmaktadır: “Kendi kendime sorardım: Neden bir eli her zaman ceketinin tam ortasından altına sokulmuş duruyor? Bastonundan çok, gözüme çarpan buydu. Sonradan aklıma geldi: Napolyon… Napolyon Bonapart! 150 yıldan beri Batı’da, Doğu’da her asker ona benzemeye özenir. Fevzi Paşa; yüzü, bıyıkları, kaşlarıyla Kurtcebe, ceketinin düğüm yerine sokulmuş eliyle Napolyon oluyordu. Doğu’nun mistiğinden mânevî yakasını kurtaramayan, Batı’nın sadece görünüşünü kavramış Osmanlı tipinin asker heykeline en güzel, mânâlı, uygun model, Fevzi Paşa olabilirdi. Birinci Büyük Millet Meclisi ordularının Gazi Mustafa Kemal’den sonra başkumandanı Fevzi Paşa’ydı. Fevzi Paşa’nın evinde başkumandan ise, heyecanlı, acele konuşması olan hanımıydı.” (Samet Ağaoğlu, Hayat Bir Macera, İstanbul-2013, s.138-139.)
Ali Ulvi Kurucu, hatıralarında Fevzi Paşa ile ilgili şu ayrıntıya yer verir:
“Sadık Sabri Bey’e, Enver Paşa’dan sonra Fevzi Çakmak Paşa’yı da sormuştuk. Şunları söyledi: ‘Fevzi Paşa bir makinadır. Bilgilidir, okur, okumayı, öğrenmeyi sever. Fransızca, İngilizce, Almanca bilir. Çünkü temiz bir gençliği vardır. Herkes orada burada gezip kopukluk yaparken, o oturup çalışmıştır. Çok kuvvetli hâfızası vardır, unutmaz… Fevzi Çakmak, verilen emri yerine getiren bir makinadır. Makinayı insanlar kullanır. Makina insanları kullanamaz. Kabiliyeti yüksektir. En büyük plânı verin, yapar. En büyük askerî harekâtı yürütür… Okur, düşünür, üstesinden gelir. Hangi elde olursa, onun için çalışır. İttihâd ve Terakki’nin büyük askeri, Cihan Harbi’nin, Mütareke’nin askeri, sonra Cumhuriyet devriminin büyük askeri… Hâdiselere istikamet verecek, emir verme kabiliyeti yok. Mustafa Kemal’e rakip olacak, onunla mücadele edecek çapta değildir. Ondan büyük işler beklemek doğru değildir’ demişti.” (Düzdağ Ertuğrul, Üstad Ali Ulvi Kurucu Hatıralar Cilt 2,İstanbul-2014, s.175.)
Çeşitli kaynaklarda yer alan bilgilere göre, Atatürk, kendisinden sonra Fevzi Çakmak’ın Cumhurbaşkanı olmasını istemiş, ne var ki Çakmak, Cumhurbaşkanlığı konusunda İnönü’ye destek vermişti. Lobiciler, Mareşal Fevzi Çakmak’ın ordunun desteğiyle İsmet Paşa’nın Cumhurreisliği emelinin karşısına çıkacaklarını zannediyorlardı. “Atatürk kendisinden sonra Cumhurbaşkanı olarak İnönü’yü değil, Fevzi Çakmak’ı görmek istiyordu” (Uyar Hakkı, Tek Parti Dönemi ve Cumhuriyet Halk Partisi, İstanbul-1999, s.337.) Atatürk’ün umûmî kâtibi Hasan Rıza Soyak da hatıralarında bu iddiayı doğrular ve “Atatürk’ün kendisinden sonra Fevzi Çakmak’ın Cumhurreisi olmasını istediğini bizzat belirttiğini nakleder” (Mehmet Barlas Darbeler ve Kavgalar Devri, İstanbul-2000, s.25.)
“İnönü ve lobisi hummalı bir şekilde Cumhurbaşkanlığı için birtakım entrikalar döndürürken” (Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Politikada 45 Yıl, İstanbul-1993, s.154.) Mareşal Çakmak, döneme ait meşhur tâbirle “nevafil namazı” kılmaktadır. Fevzi Çakmak’ın gelişmeler karşısındaki pasif tavrı, Cumhurbaşkanlığı’nın altın tepsi içerisinde İsmet İnönü’ye sunulması şeklinde bir netîce doğurmuştur.
Mareşal Fevzi Çakmak, İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı döneminde de Genelkurmay Başkanlığı görevine devam etmiş, 12 Ocak 1944’te emekli edilinceye kadar 23 yıl bu görevde kalmıştı. 68 yaşında “Askeri ve Mülkî Tekaüt” yasasına göre “Tahdid-i Sin” yani yaş haddinden dolayı emekliye sevk edildi.
1946 seçimlerinde Demokrat Parti listesinden bağımsız aday olarak TBMM'de VIII. Dönem İstanbul Milletvekili seçildi. 6 Ağustos 1946'da milletvekili seçilerek 22 sene sonra tekrar Meclise katılan Fevzi Paşa, Cumhurbaşkanlığına aday oldu ve İsmet İnönü'ye karşı Demokrat Parti'nin Cumhurbaşkanı adayı olarak 59 oy aldı. Demokrat Parti Genel Başkanı Celâl Bayar'ın dönemin Cumhurbaşkanı'nın demokratik seçimlere izin vermesi için söylediği “Devr-i Sabık yaratmayacağız” demesinden sonra partisinden istifa ederek, 19 Temmuz 1948'de Osman Bölükbaşı ile birlikte Millet Partisi'nin kurucu üyeleri arasında yer aldı. Partinin fahri başkanı oldu.
Millet Partisi’nin (MP) Kuruluşu
Millet Partisi, Demokrat Parti içerisinde muhalif olduğundan partiden ihraç edilen ve ayrılan üyelerden oluşan bir grup tarafından 20 Temmuz 1948'de Ankara'da kuruldu. Parti kurucuları arasında; Fevzi Çakmak, Osman Bölükbaşı, Enis Akaygen, Yusuf Hikmet Bayur, Kenan Öner, Osman Nuri Köni, Mustafa Kentli ve Sadık Aldoğan vardı. Mareşal Fevzi Çakmak'ın fahri başkanlığını yaptığı partinin ilk genel başkanı Hikmet Bayur olurken, Osman Nuri Köni ilk genel başkan vekili ve Mustafa Kentli de ilk genel sekreteri oldu. (Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye'nin Tarihi, İstanbul-2003, s. 312, 325, 339, 363, 373.)
Parti, kuruluşundan başlayarak iktidardaki Cumhuriyet Halk Partisi ile muhalefetteki Demokrat Parti'ye çok sert eleştiriler yöneltti. CHP'nin din ve laiklik anlayışına şiddetle karşı çıkan parti, DP'nin bir muvazaa partisi olduğunu ve gerçek muhalefeti kendilerinin yaptığını ileri sürdü. Özellikle yıllardır bir tabu olarak görülüp eleştirilemeyen Milli Şef'e yönelttikleri eleştiriler oldukça ilgi uyandırdı. Partinin programında demokratik bir yönetim kurulması, Altı Ok'un anayasadan çıkarılması, kişi özgürlüklerinin genişletilmesi, genel bir kalkınma programının hazırlanması ve liberal bir iktisat politikasının izlenmesi gibi görüşlere yer verildi. Parti ayrıca cumhurbaşkanının tek dönem için seçilmesini ve çift meclis sistemine geçilmesini de savunuyordu. (Millet Partisi Kuruldu, Cumhuriyet Ansiklopedisi 1923-2000. 2. Cilt, İstanbul-2002, s. 132-133.)
Parti, seçim kanununda yapılan değişiklikleri yeterli görmeyerek 1948'de yapılan ara seçimlere katılmadı. 3 Nisan 1950 tarihinde Fevzi Çakmak öldü. Bunun üzerine MP büyük bir desteğini kaybetti. Yusuf Hikmet Bayur'un genel başkanlığında 13 Ağustos 1950 genel seçimlerine 22 ilden aday göstererek katılan parti, ülke genelinde %3,11 oy oranıyla 250.414 oy alarak pek başarılı olamadı. Gösterdiği adaylardan sadece Osman Bölükbaşı, Kırşehir'den Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne girebildi. Millet Partisi laikliğe aykırı politika ürettiği gerekçesiyle 1954'te, Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Reisi Memduh Balamir tarafından kapatıldı. 1951 ara seçimlerinde partinin oy oranının %8,0'e çıkmasına rağmen gösterdiği hiçbir aday seçimleri kazanamadı.
7 Temmuz 1953'te parti yöneticilerinin evleri aranıp ifadeleri alındıktan bir gün sonra, soruşturmanın sağlıklı bir biçimde yürütülebilmesi için parti faaliyetleri geçici olarak durduruldu. Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nde açılan dava sonucunda partinin "dini esasa dayanan ve gayesini saklayan bir cemiyet olduğu" sonucuna varıldı ve parti 27 Ocak 1954'te resmen kapatıldı.
Fevzi Çakmak’ın Ölümü
14 Mayıs 1950 seçimlerine giderken Mareşal Fevzi Çakmak, 3 Nisan 1950 tarihinde ameliyat oldu. Ameliyatı başarılı geçmiş, nekahet müddetini de atlatmıştı. Artık ayağa da kalkmış, hastaneden taburcu olmayı beklemekteydi. Fakat 10 Nisan 1950 tarihinde Fevzi Çakmak, hiç beklenmedik bir şekilde hayatını kaybetti. Çakmak’ın akrabası Yangın’a göre, Fevzi Çakmak’a yanlış kan verilmişti. Eşi Fitnat Hanım, yanlış kan verildiğini söylüyordu. Üstelik kan veren, operatör dahiliye mütehassıslarına danışmadan kan vermişti. Niçin ve kimin emriyle kan verildiği bulunamadı. Bu olayın üzeri örtbas edildi.
Millî Şef iktidarının Mareşal Fevzi Çakmak’ın cenazesine yaptığı muamele bardağı taşıran son damla olmuş, seçimin kaderini âdeta tayin etmişti. Harp Okulu Komutanı General Sıtkı Ulay’ın naklettiğine göre, “Mareşal’in öldüğü gün radyoda oyun havaları çalması halkı tahrik etmiş, cenaze tam bir mitinge dönüşmüştü” (Sıtkı Ulay, Giderayak, İstanbul-1990, s.34.)
KAYNAKLAR:
1. Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, İstanbul-1985.
2. Düzdağ Ertuğrul, Üstad Ali Ulvi Kurucu Hatıralar, İstanbul-2014.
3. Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye'nin Tarihi, İstanbul-2003.
4. F. Rıfkı Atay, Çankaya, İstanbul -1998.
5. Hakkı Uyar, Tek Parti Dönemi ve Cumhuriyet Halk Partisi, İstanbul-1999.
6. Mehmet Barlas Darbeler ve Kavgalar Devri, İstanbul-2000.
7. Millet Partisi Kuruldu, Cumhuriyet Ansiklopedisi 1923-2000. İstanbul-2002.
8. Tunçay Mete, Neşe Düzel, 1-2-3.03.2010.
9. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Politikada 45 Yıl, İstanbul-1993.