Dünyada rahat yoktur. Rahat, huzur ve mutluluk ancak imanda, ibadette, ilâhi hakikatleri tefekkürde ve dostlar ile sohbettedir. Bunlar insana iç huzuru verir, dünyanın sıkıntılarından teselli bulur ve ahireti düşündürür, her şeyin dünyada geçici olduğunu, kalıcı olanın ise ahirete ait işler olduğunu anlatır.
Her insan mutlu olmak ister. Dünya hayatı sıkıntılar ve zorluklarla doludur. İnsan ise bunları aşma konusunda acizdir. Her şey onu müteessir eder. İstese de mutlu olamaz. İnsanın istidat ve kabiliyetleri buna bağlı olarak ihtiyaçları çoktur. Buna mukabil ihtiyaçlarını giderebilecek kadar zengin değildir, fakirdir. Dünyanın sıkıntılı halleri insanın dünyaya oyun ve eğlence peşinde koşmak için gönderilmediğini ispat eder.
Dünyada rahat yoktur. Rahat, huzur ve mutluluk ancak imanda, ibadette, ilâhi hakikatleri tefekkürde ve dostlar ile sohbettedir. Bunlar insana iç huzuru verir, dünyanın sıkıntılarından teselli bulur ve ahireti düşündürür, her şeyin dünyada geçici olduğunu, kalıcı olanın ise ahirete ve Allah rızasına uygun yaptıkları iş ve amellerde olduğunu anlatır ve bu konuda yardımcı olurlar.
İnsan dünyada az ile yetinirse mutlu olur. Çok mal insanı çok meşgul eder. Ancak insan akıllı olur, işlerini yoluna koyar, çevresi ile barışık olur, onların yardımlarını kazanırsa, sistemini kurar ve işletirse az çalışmakla çok kazanç elde edebilir ve iş hayatında da mutlu ve huzurlu olabilir.
Mutluluk ve huzur paylaşıldıkça çoğalır. Bu manevi olduğu için ilme benzer. İlim de paylaşıldıkça çoğalır. Genellikle erken mutluluklar sonuçta felaket ve büyük pişmanlık ve mutsuzluk getirir. İnsanın mutluluğu ancak kendisini ilme ve başkalarını mutlu etmeye adamasında ve işine odaklanıp çalışmasındadır. Bundan başarı doğar ve başarı insanı mutlu eder.
İnsan akıllı varlıktır. Akıl insanı geçmiş ve gelecekle alakadar eder. Geçmişin sıkıntıları ve geleceğin endişeleri, yakınlarının ve hatta dünyadaki tüm insanların sıkıntıları ile alakadar kıldığından çoğu zaman insanı sıkar, moralini bozar ve huzurunu kaçırır. Bu sebeple dünyada en mutlu olanlar aklı olmayan delilerle, aklını kullanmayan aptallardır. Ne demişler “Akıllı olup herkesi idare etmektense deli ol, herkes seni idare etsin…”
Mutluluk Nasıl Kazanılır?
Hiçbir kitap insana mutlu olmayı öğretemez. Okullarda da mutluluk dersi diye bir ders yoktur. Çünkü mutluluk dışarıdan ithal edilmez, insanın içinden gelir ve insanın iç huzuruna verilen bir isimdir. Bu sebeple mutluluk/saadet bir bilgi değil, bir duygu ve başarının insana verdiği bir olgudur.
İnsanlar mutluluğu parada, güzellikte makamda, şöhrette ve zenginlikte ararlar. Ancak bunlar mutluluk değil, felaket kaynağıdır. Mutluluk vasıtalarda aranmaz, sonuçta bulunur ve genellikle insanlar onu çok uzaklarda ararlar; halbuki o çok yanımızda, yani bizim içimizdedir.
Mutluluk para ile, makamla, şöhretle alınan ve kazanılan bir şey değildir. Allah onu sevdiği kullarının kalbine koyar. Çoğu zaman da biz onu kendi ellerimizle yok ederiz, sonra da buna “kader” deriz, suçu da kadere atarız ve kendimizi değil yaratıcıyı suçlarız. Kendi ellerimizle kalbimizden çıkarıp attığımız mutluluğu ve iç huzurunu arar dururuz.
Filozoflar ve ahlakçılar daima bize şunu tavsiye etmişlerdir: “Saadeti içinizde arayınız, dışarıda ararsanız onu asla bulamazsınız.”
Evet, mutluluk içimizdedir, kalbimizdedir ve biz onu imanımızı artırmakla, ümitle dünyaya bakmakla, ahlak ve faziletle oluştururuz. Etrafımıza baktığımız zaman en mutlu ve huzurlu insanların imanlı ve ahlaklı insanlar olduğunu görürüz.
Bencil insanlar mutlu olamazlar. Hep başkalarını suçlarlar ve daima kendi hallerinden şikâyet ederler. Bedbindirler; Allah’ın kendilerine verdiği sayısız nimetleri görmezler, ama en ufak bir olumsuzluğa kendileri sebep olduklarına da bakmadan daima çevrelerinden şikayetçi olurlar. Bu sebeple de mutlu ve huzurlu olamazlar.
Kalbinde başkalarına karşı kin ve nefret, haset ve fesat olan insanlar da mutlu olamazlar. Allah’ın başkalarına verdiği nimetleri onlara layık görmez, ellerinden gitmesini isterler. Onların huzur ve mutlulukları ve nimetler içinde yüzmeleri kendilerini oldukça rahatsız eder. Halbuki onların ne kadar çalışıp çabaladıklarını ve başkaları ile meşgul olmadan kendi işleri ile meşgul olarak elde ettikleri nimetleri ve zenginliklerini kendileri de aynı şeyi yaparak elde edeceklerini hiç düşünmezler.
Başkalarının haklarını gasp eden, haksızlık yapan ve zulmeden insanlar da mutlu ve huzurlu olamazlar. Bir gün yaptıkları zulüm ve haksızlığın kendilerine döneceğinin endişesi ve huzursuzluğu içinde kıvranıp dururlar ve bunun için daha fazla zulüm ve haksızlık yaparak bundan kurtulmaya çalışırlar. Bu ise onları daha fazla felakete atar.
Günah işleyenler de günahlarının karşılığını göreceklerinin endişesi ve pişmanlığım verdiği yakıcı azap ile mutlu ve huzurlu olamazlar. Günahların çokluğu ve ağırlığı onları sıkar ve iç huzurlarını bozup sıkıntıya sokar.
Mutlu olmak için yapmamamız gereken o kadar çok şey vardır ki biz onları yaparız, sonra “Neden mutlu olamıyorum?” diye şikâyet eder, hata ve kusuru başkalarında ararız. İnsanın hata ve kusurunu görmemesi daha büyük hata ve kusurdur. Hatasını ve kusurunu görse o kusur kusur olmaktan çıkar, tevbe edip o kusurundan vaz geçse affa müstahak olur. Ama insanın gururu ve enaniyeti buna izin vermez. O da hata üstüne hata, günah üstüne günah işleyerek kötü sonucu kendi elleri ile kendisi hazırlar.
Akıl ve mutluluk birbirinin mütemmimidir. Biri olmadan diğer olmaz. “Akıllı, dürüst ve insaflı olmadan mutlu olunamayacağı gibi, kişi mutlu ve huzurlu olmadan akıllı, dürüst ve insaflı olamaz.” İmanlı, akıllı ve dürüst olanlar zengin olmayabilirler; ama mutlu ve huzurlu olurlar. Onların vicdanları rahat ve kalpleri huzur içindedir. Bu konuda Allah korkusu sizi günahlardan koruyan bir kalkan, Allah rızasını esas almanız da sizi mutluluğa götüren bir vasıtanızdır. Akıl, iman ve hayâ mutluluğun üç sihirli formülüdür.
Bediüzzaman “Dünya hırsı sebeb-i hasarettir, zillet ve sefaletin sebebidir” der. İnsanın mutluluğunu alır götürür. İhtiraslarının esiri olanlar sonunda kurbanı da olurlar. Para kazanma hırsına esir olanlar da deniz suyu ile kanmak isteyenler gibidir, içtikçe susuzluğu artar. Yne Bediüzzaman “Şöhret de aynı riyadır, kalbi öldüren zehirli bir baldır” buyurarak hem dünya hırsının hem de şöhretin saadet getirmeyeceğini çok veciz ifade etmiştir.