EĞİTİM
20.5.2024 21:26

Mutluluğun Anahtarı: Şükür

Mehmet Ali Kaya
Mehmet ALİ KAYA
Mutluluğun Anahtarı: Şükür

‍Modern çağ insanı mutsuz ve her şeyden şikayetçi. Günlük olaylar, havanın değişimi, insanların tavır ve davranışları ve her şey can sıkıcı… İş yoğunluğu, trafik, zamanın yetersizliği, kronik yorgunluk, işlerin istediğimiz gibi yürümemesi ve yarım kalması, tıkanması strese sebep olmakta ve sinirleri bozmaktadır.

Modern çağ insanı mutsuz ve her şeyden şikayetçi. Günlük olaylar, havanın değişimi, insanların tavır ve davranışları ve her şey can sıkıcı… İş yoğunluğu, trafik, zamanın yetersizliği, kronik yorgunluk, işlerin istediğimiz gibi yürümemesi ve yarım kalması, tıkanması strese sebep olmakta ve sinirleri bozmaktadır.

Özellikle Türkiye’de Arap bir turistin dediği gibi “Turkiya! Küllü müşklâtun azîme…” “Türkiye’de bütün zorluklar mevcut…” Yasaların düzgün olmaması ve siyasilerin halkı germesi ve yasaları kendi menfaatleri için çıkarmaları, vergi yükü ve cezalar… Her şey insanın canını sıkmakta, huzur ve mutluluğu her gün baltalamaktadır.  Bunlar birer şikayet değil, durum tespitidir. Maalesef dert çok, derman yok ve her şey sıkıntılı ve şikayet konusu… Şikayet ise mutsuzluk ve huzursuzluk kaynağı olmaktadır. Bu sebeple gençlerimiz bunalımda ve yolunu bulan bu ülkeyi terk etmekte ve hürriyetçi demokratik ülkelere gitmeye çalışmaktadır. Çünkü huzur ve mutluluğa ancak hürriyetçi demokratik ülkelerde rastlanmaktadır.

**

Birbiriyle karşılaşanlar “Nasılsınız?” diye sormasın, bin bir türlü dertler ve şikayetlerle söze başlanır. O anlattıkça sizin de huzurunuz kaçıyor, moraliniz bozuluyor ve canınız sıkılıyor. Sohbete bir kasavet havası çöküyor, yüzler asılıyor. Hayat sanki bir azap ve ıstırap… yüzlerden acziyet ve tükenmişlik hali yansıyor. Sonra öfkeye dönüşüyor. Herkes birileri tarafından haksızlığa uğratılmış gibi hissediyor kendisini ve öfkeleniyor. Bunu bazen bilerek ve çoğu zaman da farkına varmadan dile getiriyor. Sohbetler ve konuşmalar hep bu minval üzere cereyan ediyor…

Öyle hale gelmişiz ki karşılaştığımız bir arkadaşımız “Bugün çok iyiyim!” dediği ve mutlu göründüğü zaman dahi bu halin gerçek olup olmadığını sorguluyoruz. Öyle değil de öyle görünmeye çalıştığını ve sıkıntısını bastırmak için söylediğini düşünüyor ve inanmıyoruz.

İşte modern dünyanın sıkıntısı bu… Herkes mutsuz, yüzler asık, güler yüzlü ve mutlu olan insanları göremiyoruz. Konuşmalar hep olmuşuz, hep agresif ve hepten endişeli… Gelecek konusunda hiç kimsenin ümidi yok ve “Gelecek daha kötü olacak” endişesi ve ümitsizliği içinde…

**

Bu durumda sahip olduğumuz değerli şeyler de değerini yitirmeye başlıyor. Bizim şikayete alışmış dilimiz ve halimiz elimizdeki değerleri de mutlulukları da değersizmiş gibi gösteriyor. Halbuki elimizdeki imkanları ve ulaştığımız güzellikler sahip olabilmek için bir zamanlar ne kadar dua etmiş ve elde etmek için ne kadar çalışmıştık. Bütün bunlara sahip olduğumuz ve biz onlardan istifade ettiğimiz halde gözümüze görünmemeleri ve değeri bilmememiz ne kadar da acı… Bize mutluluk vermeleri gerekirken bizi mutsuz ediyor.

Sağlığımız, evimiz, arabamız, işimiz, çocuklarımız, torunlarımız, malımız, arkadaşlarımız, makamımız ve toplum içindeki statümüz büyük birer değer ve elde edilmesi çok zor olan, elde ettiğimiz nimetler iken bunların hiçbirini görmemezlikten geliyoruz. Elimizdekinin değerini bilmiyor, hep elimizde kalacak gibi hor kullanıyoruz, yanımızdakiler değer vermiyor, onları şikayetlerimizle üzmeye devam ediyoruz. Ancak elimizden çıktığı ve biz onları kaybettiğimiz zaman değerini biliyoruz. Bu durum ne kadar acı ve bizim ne kadar “nankör” olduğumuzun da ispatı…

**

Allah’ın bize verdiği maddi ve manevi nimetlerin değerini bilmek ancak onları düşünmek, saymak, paylaşmakla ve şükretmekle olur. Nimetler bize “şükretmek” için verilmiştir. Bediüzzaman “Şükrün mikyâsı kanaattir ve iktisattır ve rızadır ve memnuniyettir” buyurur. Şikayet şükürsüzlüktür. “Şükürsüzlüğün mizanı hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram-helâl demeyip rast geleni yemektir.” Yüce Allah “Şükrederseniz artırırım” (İbrahim, 14:7.) buyurur. Bunun mefhum-u muhalifi “Şükretmezseniz elinizdeki nimetleri alırım ve sizi ondan mahrum ederim” demektir.

Öyle ise Allah’ın bize verdiği nimetleri sayalım, onları düşünelim, onları konuşalım ve onların Allah tarafından bize ihsan ve ikram edildiğini anlatalım. Allah’ın nimetlerini sayıp anlatmak, Allah’tan bilmek ve Allah’ın nimetlerini sayarak insanlara Allah’ı sevdirmek Allah’ın hoşuna giden en büyük ibadetlerdendir. Buna “Tahdis-i Nimet” denir.  Yüce Allah “Rabbinin nimetlerini anarak onu zikret” (Duha, 93:11.) ferman eder. Evet, tahdis-i nimet bir sünnettir. Bunun zıddı küfran-ı nimet, yâni nimetleri Allah’tan değil, kendinden bilmek, Karun gibi “Benim çalışmam ve gayretimin sonucu kazanımlarımdır” (Kasas, 28:78.) demek, nimetleri hiç düşünmemek ve şükretmemektir. Birincisi insanı şükre, ikinci ise gurur ve kibir sarhoşluğuna sevk eder.

**

Gurur ve kibirden kurtulmak ve tahdis-i nimet ile şükrederek Allah’ın rızasına uygun davranmak için Bediüzzaman şöyle bir ölçü verir: “Cenab-ı Hakk’ın verdiği nimetleri söyleyip ilan ve tahdis-i nimet etmek, bazen gurura ve kibre incirar eder. Tevazu kasdıyla da o nimetleri ketmetmek iyi değildir. Binaenaleyh ifrat ve tefritten kurtulmak için istikamet mizanına müracaat edilmeli. Şöyle ki: Her bir nimetin iki vechi vardır. Bir vechi insana aittir ki insanı tezyin eder, medar-ı lezzeti olur. Halk içinde temayüze sebep olur. Mûcib-i fahir olur, sarhoş olur. Mâlik-i Hakiki’yi unutur. En nihayet kibir ve gurur kuyusuna düşürtür. İkinci vechi ise in’am edene bakar ki keremini izhar, derece-i rahmetini ilan, in’amını ifşa, esmasına şehadet eder. Binaenaleyh tevazu ancak birinci vecihle tevazu olabilir. Ve illâ küfranı tazammun etmiş olur. Tahdis-i nimet dahi ikinci vecihle manevî bir şükür olmakla memduh olur. Yoksa kibir ve gururu tazammun ettiğinden mezmumdur. Tevazu ile tahdis-i nimet şöylece bir içtimaları var:

Bir adam hediye olarak bir palto birisine veriyor. Paltoyu giyen adama başka bir adam 'Ne kadar güzel oldun.' dediğine karşı 'Güzellik paltonundur.' dediği zaman, tevazu ile tahdis-i nimeti cem’etmiş olur.” (Mesnevi-i Nuriye, Onuncu Risale, s.294.)

Sonuç olarak yokları ve ihtiyaçları saymak, daima olumsuzları görmek, menfi şeylerle meşgul olmak yerine, müspet hareket ederek, varları düşünelim, Allah’ın nimetlerini sayalım, bize verdiklerini Allah hesabına anlatarak şükredelim. O zaman mutlu olur ve etrafımızı da mutlu ederiz. Hayatta mutluluğun formülü budur. İşte o zaman mutsuzluğa sebep olan ve şikayet konusu olan hususları ortadan kaldırmak için ümitle çalışır, sabırla mücadele cesaretine da sahip olur, mücadele etme imkanına da kavuşmuş oluruz.

Youtube Kanalıma Abone Olun!

Düzenli olarak paylaştığımız videoları kaçırmayın.

Abone Ol