Peygamberimizin (asm) “Hesâba çekilmeden önce kendinizi hesâba çekiniz. Çünkü dünyada nefsini hesâba çeken kişinin, kıyâmet gününde hesâbı hafif olur.” (Tirmizi, Kıyamet, 25.) “Ölmeden önce ölün.” (Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 2:29.) hadis-i şeriflerine uymuştur.
Peygamberimizin (asm) “Hesâba çekilmeden önce kendinizi hesâba çekiniz. En büyük teftiş için hazırlanınız. Çünkü dünyada nefsini hesâba çeken kişinin, kıyâmet gününde hesâbı hafif olur.” (Tirmizi, Kıyamet, 25.) “Ölmeden önce ölün.” (Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 2:29.) hadis-i şeriflerine uymuştur.
Peygamberimiz (asm) “Akıllı kişi, nefsini hesâba çeken ve ölümden sonrası için çalışandır. Âciz kimse ise, nefsin arzularına tabi olan ve Allah’tan olmayacak şeyler temennî eden kimsedir.” (Tirmizi, Zühd, 31.)
Hz. Ömer her gün, “Bugün Allah için ne yaptın?” diyerek kendi nefsini hesâba çekermiş. Hatta bir rivâyete göre Hz. Ömer, kendisine ölümü hatırlatması için bir kişiyi görevlendirmiş ve o şahıs her gün gelip “Ey Ömer ölüm var!” diyerek kendisine hatırlatmada bulunuyormuş.
Nefis muhasebesi ölümü hatırlamak ve nefse ölümü hatırlatmakla yapılır. Nitekim yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde bizlere ölümü hatırlatmakta ve “Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizleri hayırla da şerle de imtihân eder, deneriz. Siz bize döndürüleceksiniz.” (Enbiya, 21:35.) “Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile!” (Nisa, 4:78.) buyrulur.
Peygamberimiz (asm) “Lezzetleri acılaştıran ölümü çok zikrediniz!” (Tirmizî, Zühd, 4; Kıyâmet, 26; Nesâî, Cenâiz, 3; İbni Mâce, Zühd, 31.) buyurarak bizlere nefis muhasebesini nasıl yapacağımızı öğretir.
Ölümden kaçmak kurtulmak mümkün değildir. İnsan ondan gâfil olsa da bir gün gelecek ölüm onu bulacaktır. O halde insan, her an ölüme ve öldükten sonraki hayata hazır olmalıdır. Çünkü ecel gizlidir, ne zaman geleceği belli değildir. Her an Azrâil gelip emâneti teslim alabilir. Hz. Peygamber (asm) bir hadislerinde, “Kişiye nasîhatçi olarak ölüm yeter.” (Münzirî, Terğîb ve Terhîb, 4: 109; Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, H. No: 10556.)
Ölümü hatırlayarak nefsimizi hesaba çekmek ve “Bugün Allah için ne yaptın?” diye sormak insanı “İhsan” mertebesine çıkarır. "İhsan ise Allah’ı görüyormuş gibi ibâdet etmektir. Sen onu görmesen de o seni görüyor.” (Buhârî, Tefsîr, Lokman, 31.) Allah’ın bu yakınlığını hissetmek “Nerede olursanız olun Allah sizinle beraberdir” (Hadid, 57:4.) hakikatini tam idrak etmektir.
Peygamberimiz (asm) Hz. Ebu Zerr’e (ra) “Yola çıkmadan önce gemini yenile! Çünkü deniz çok derin ve dalgalıdır. Azığını tamamla! Şüphesiz yolculuk pek uzundur. Sırtındaki yükünü hafif tut! Çıkacağın yokuş çok çetindir. Amelinde ihlaslı ol! Zira her şeyi gören ve bilen Rabbin seni daima görmekte ve her halinden haberdar olmaktadır” şeklinde nasihat etmiştir.
Ancak her konuda olduğu gibi bu konuda da ifrat ve tefritten, yani aşırılıktan ve ihmalkarlıktan uzak durmak gerekir. Her şeyden önce dünya ve ahiret, görev ve sorumluluk, olaylar karşısında hak ve adalet gibi hususları gözetebilmek için her şeyden önce “akıllı” ve “tedbirli” olmak şarttır. Zira yüce Allah insana şahsi hayatında, aile hayatında, sosyal hayatta pek çok vazife ve sorumluluklar yüklemiştir. Bütün bunları dengeli götürebilmek ancak akıllıca hareket etmeye bağlıdır. Yüce Allah hiçbir konuda aşırılığı sevmez. “Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez” (Bakara, 2:190.) buyurur.
Peygamberimiz (asm) “Sizi uyarıyorum! Allah’a yemin ederim ki, ben sizin Allah’tan en çok korkanınız ve O’na en saygılı olanınızım. Fakat ben, bazen nâfile oruç tutarım, bazen iftar ederim. Gecenin bir kısmında nâfile namaz kılarım, bir kısmında uyurum. Kadınlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse o kimse benden değildir.” (Buhârî, Nikâh, 1; Müslim, Nikâh, 5.) buyurarak ümmetini uyarmıştır.
Aşırılıklardan sakınmanın ölçüsünü de bu zamanda asrın imamı ve alimi Bediüzzaman Said Nursi hazretleri şöyle özetler: “Farzları yapan ve büyük günahları işlemeyen kurtulur. Böyle kebâir-i azime içinde, amel-i salihin ihlasla muvaffakıyeti çok azdır” (Kastamonu Lahikası, 2006, s.205.) buyurur. Bunu yaparken de “ihlası” esas tutmak şarttır. Zira Peygamberimiz (asm) “İhlaslı olun! İhlaslı az amel size fayda verir; ihlassız amel ne kadar çok olsa da faydasızdır” (Münavi, Feyzul Kadir, 1:216.) buyurmuşlardır.