
Bir eseri okumak, anlamak, kabul etmek ve anlatmak ayrı şeylerdir. Risale-i Nurlar okunurken bu dört meseleyi nazara alarak ve muhatapların durumlarını dikkate alarak okunmalı ve izah gerekiyorsa edilmelidir. Her okuyucunun kendine has bir usulü ve üslubu vardır.
Bir eseri okumak, anlamak, kabul etmek ve anlatmak ayrı şeylerdir. Risale-i Nurlar okunurken bu dört meseleyi nazara alarak ve muhatapların durumlarını dikkate alarak okunmalı ve izah gerekiyorsa edilmelidir. Her okuyucunun kendine has bir usulü ve üslubu vardır. Bütün bunlarla beraber herkesin uyması gereken temel kurallar vardır.
Evvelâ; Okunacak bölüm muhataba ve ihtiyacına göre iyi seçilmelidir. Dinleyenlerin seviyesine göre izah edilmelidir. Peygamberimiz (asm) “Sîrû alâ seyri ez’afikum” yani, “Zayıflarınızla beraber yürüyünüz” ferman etmiştir. Bu durumda dinleyenler arasında en alt seviyede olanların durumu dikkate alınmalıdır.
Saniyen; süreyi uzun tutmamalıdır. Dinleyicilerin dikkatlerini toplayabilecekleri süre gittikçe kısalmaktadır. Normal süre 40 dakika iken bu öğrencilere göre 20 dakikadır. Zamanımızda “Sosyal Medya”nın da etkisi ile bu süre maalesef 5-10 dakikaya düşmüştür. Siz vereceğiniz mesajı 10 dakika içinde verebilirseniz faydalı olursunuz. Şayet dikkatleri çeşitli şekillerde ve metotlarda toplayabilirseniz 40 dakikaya kadar muhatapları uyanık tutabilirsiniz. Bundan fazlası sıkıcı olur. Zihin ve kalp yorulur ve dikkatler dağılır.
Salisen; okuyanın hazırlıklı olması gerekir. Yüce Allah “Nefislerinizi unutanlar gibi olmayın!” (Haşir, 59:19.) ferman eder. Peygamberimiz (asm) “Önce nefisine vaaz et, sonra insanlara vaaz edersin” buyurduğu gibi, kişi her şeyden önce kendi nefsini muhatap almalıdır. Gerek Kur’ân-ı Kerimi gerek Hadis-i Şerifleri ve gerekse Risale-i Nurun iman derslerini okurken nefsimize hitap ediyor diye okumalıyız. Bediüzzaman hazretleri “Ey Nefsim!” diye kendi nefsine hitap ederken biz neden kendi nefsimizi unutalım.
Rabian; ders yapan kişi okurken noktalama ve imla kurallarına uygun, telaffuzu düzgün okuduğu gibi, ilgi ayetleri ve hadisleri takılmadan tecvide uygun okumalıdır. Muhataplar düzgün okunmayan ve okumasını bilmeyenlerin ağzından hakikatleri alamazlar. Yemen bile sofraya konurken düzgün ve güzel kaplarla en güzel şekilde takdim edilir. İman hakikatleri de böyle takdim edilmelidir.
Hamisen; Risale-i Nurlar iman hakikatlerini gerektiği kadar izah etmiştir. Muhatapların anlamadığı kelimelerin anlamları verilerek üslubun akıcılığını, selasetini ve fesahatini bozmamak gerekir. Fazla izah konuyu dağıtır ve anlaşılmaz hale getirir. Zübeyir Gündüzalp “Fazla izah kişiyi şahsa bağlar, kitaba bağlamaz” demiştir. Dikkatler kitaba çevrilmelidir ki muhataplar kitaba ihtiyaç duysun ve bizatihi okumaya iştiyak duyarak kendilerini geliştirsin ve ilim sahibi olsunlar. Yoksa anlamak için şahsı aramaya ve ondan ders alma gayretine girerler. Bu ise kendilerinin asıl kaynaktan istifadesine ve gelişmesine, ilim sahibi olmasına engel olur.
Bediüzzaman Said Nursi hazretleri “Risale-i Nurun hocası yine Risale-i Nurdur. Bazı ayetlerin manalarını söyleyip aynen okumak daha müessir ve daha afdaldir” (Sözler, 724.) demektedir.
Risale-i Nurun birinci talebesi Hulusi Yahyagil’in şu tavsiyeleri de önemlidir.
1. Okumak ve dinlemek için abdestli olmak. Abdest sevabı, feyiz ve bereketi artırır.
2. Niyet etmelidir: “Ya Rabbi! Beni Risale-i Nurun hakikatlerini anlama, amel etme ve başkalarına anlatmaya muvaffak kıl!” demelidir. Bu niyetle Risale-i Nurları okumalı ve dinlemelidir. Veya şöyle niyet etmelidir: “Ya Rab! Beni Risale-i Nurun maddi-manevi rızkıyla rızıklandır.”
3. Okuyan düzgün ve tesirli okumalıdır.
4. İzah gerekiyorsa Risale-i Nurun bir başka yerindeki izah okunarak açıklamalıdır.
5. Sonunda hamdele ve salvele ile beraber bir aşır okunarak dersi itmam etmelidir.
Sadisen; ders yapan kimse şuurlu, heyecanlı ve şevkli olmalıdır. Zira heyecan ve his önemlidir. Hissiyat hakikatlere ruh ve heyecan verir. Bediüzzaman tek başına yanındaki talebelere Risale-i Nur hakikatlerini yazdırırken sanki kâinata ve bütün insanlığa hitap ediyor gibi heyecanla yazdırırdı.
Sabian; Risale-i Nur hakikatlerini ikili, üçlü, dörtlü gruplar halinde müzakere etmek çok önemlidir. Böyle durumlarda bir kitabı takip etmek gerekir. O eser bitmeden diğerine geçmemelidir. Böyle müzakereli okumalarda araştırmak yapmak, Risale-i Nurun diğer eserlerine müracaat etmek, not almak, not tutturmak önemlidir. Her müzakerecide bir Ajanda bulunmalı, not tutmalı ve izahlar kaydedilmelidir.
Bu notlar daha sonra bir makalenin ve yazının oluşmasına, gazete, dergi ve sosyal medyada yayınlanarak başkalarının istifadesine de sebep olur. Okumak ve yazmak Allah’ın emridir. Nur talebeleri bu emre uyarak iman hakikatlerini en modern neşir vasıtalarını da kullanarak neşretmelidir.
İlim Daima Çalışmayı ve Araştırmayı Gerektirir
İlim öğrenmek devamlı çalışmayı, araştırmayı, aklı kullanmayı ve düşünmeyi gerektirir. Kur’an ve Hadis-i şerifler sabittir değişmezler; ancak zamanla dünyanın şartları ve insanların düşünce ve yaşayışları gelişerek değişikliğe uğrar. Teknik ve teknoloji, imkanlar ve medeniyetler gelişir. Bu durumda “Nassları” gelişen ve değişen şartlara göre değiştirmeden, asliyetini muhafaza etmekle beraber doğru olarak, insanların ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde yorumlamak gerekir. Bunun için daima öğrenmek durumundayız. Bunun için Peygamberimiz (asm) “Kişi öğrendiği müddetçe alimdir; biliyorum derse cahildir” buyurmuşlardır.
Devamlı günlük meşguliyetlerle uğraşan insanlar çok basit, seviyesiz mevzular üzerinde düşünür, ihtiyaçlarını konuşurlar. Ehl-i ilim onların bu konuşmalarından sıkılırlar. Avam da ilim adamlarının ihtisas konularını anlamazlar. İhtisasa ait meseleler bu sebeple avam arasında konuşulmaz. Avama gerekli olan iman hakikatlerini akıllarına göre anlayacakları şekilde anlatmak, farzları emretmek ve haramlardan sakındırmaktır. Bu irşat ve istikamet için yeterlidir. Bunun dışında girift ve münakaşalı konulardan bahsetmek onları ifsat eder. Bunun için Peygamberimiz (asm) “İnsanlara akıllarına göre konuşun. Onların Allah’ı ve Resulünü yalanlamalarını ister misiniz?” buyurmuşlardır.
İlim adamı umumi bir göz gezdirmez. Dikkatle okur, anlamaya çalışır, anlayamadıklarını daha iyi bilenlerden öğrenmek için sorar. Nitekim yüce Allah “Bilmiyorsanız bir bilene sorun.” (Nahl, 16:43; Enbiya, 21:7.) “Her bilenin üstünde bir bilen vardır” (Yusuf, 12:76.) buyurur. Zübeyir Gündüzalp “Umumi bir göz gezdirmek tembel ruhların usülüdür. Mütekamil ruhlar, zihinde tefekkürün muhtelif noktalarının damla damla takattur etmesine ve bal gibi süzülmesine imkân verirler” demiştir.
İlmi ve teknik gelişmeler derin bir tefekkür ve incelemenin sonucu, büyük gayret ve çalışmanın ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Anlayarak okumak ve öğrenmek kişiyi amel etmeye ve yaşamaya zorlar. Anlaşılmayan ve yaşanmayan faaliyet insanı aldatır.