Sakal meselesi ise: Bu bir sünnettir, hocalara mahsus değil. Bu millette yüzde doksan sakalsız olanların içinde küçükten beri sakalsız bulundum. Bazı âlimler “Sakalı tıraş etmek caiz değildir” demişler. Muradları, sakalı bıraktıktan sonra tıraş etmek haramdır, demektir. Yoksa hiç bırakmayan, bir sünneti terk etmiş olur.” (Emirdağ Lahikası, 1: 48-49.)
Peygamber Efendimiz (asm) muhtelif hadislerinde bıyığı kısaltmayı ve sakalı uzatmayı tavsiye buyurmuştur: “Bıyığınızı kısaltınız, sakalınızı uzatınız.” (Buhari, Libas, 64.) “Müşriklere muhalefet ediniz. Bıyığınızı kısaltınız, sakalınızı uzatınız.” (Müslim, Taharet, 16.)
Dört mezhebe göre sakal bırakmak sünnettir.
Ehl-i kitaba muhalefet hikmetiyle birlikte zikredilen saç boyama emri nasıl ibaheyi ve cevazı ifade ediyorsa, burada da müşriklere muhalefet hikmeti ile birlikte söylenen sakal uzatma emri ibaheyi ve nihayet sünneti ifade etmektedir.
Sakal konusunda mezheplerin görüşleri şöyledir:
Hanefîlere, Malikilere ve Hanbelîlere göre sakalı bıraktıktan sonra kesmek, yani traş etmek haram; Şafiilere göre mekruhtur. Şafi imamlardan Gazalî, Rafiî, Nevevî ile Maliki imamlardan Kadı İyaz sakalı traş etmenin haram değil, mekruh olduğunu söylemişlerdir.
Bediüzzaman’ın bu konudaki içtihadı şöyledir: “Sakal meselesi ise: Bu bir sünnettir, hocalara mahsus değil. Bu millette yüzde doksan sakalsız olanların içinde küçükten beri sakalsız bulundum. Bu yirmi senedir bana resmî hücumlarda bazı arkadaşlarımın sakallarını kestirmeleriyle, benim sakal bırakmadığım, bir hikmet, bir inayet-i İlâhiye olduğunu ispat etti. Eğer sakal olsaydı, tıraş edilseydi, Risale-i Nur’a büyük bir zarardı. Çünkü ölecektim, dayanamayacaktım. Bazı âlimler “Sakalı tıraş etmek caiz değildir” demişler. Muradları, sakalı bıraktıktan sonra tıraş etmek haramdır, demektir. Yoksa hiç bırakmayan, bir sünneti terk etmiş olur.” (Emirdağ Lahikası, 1: 48-49.)
Din İşleri Yüksek Kurulu’nun bu konudaki fetvası şöyledir:
“Hz. Peygamber (asm) sakal bırakmayı fıtrata uygun davranışlar arasında saymıştır. (Müslim, Tahâret, 56; Buhârî, Libâs, 64-65.) Nitekim kendisi de sakal bırakıp güzelce bakımını yapmış, (Tirmizî, Şemâil, 50.) sakalını eninden ve boyundan kısaltmış, (Tirmizî, Edeb, 17.) ashâbına da gerekli bakımı yapmalarını tavsiye etmiştir. (Muvatta', Şaʿr, 7. )
Hz. Peygamber’in (asm) sünnetine tabi olma hususundaki titizliğiyle bilinen sahâbeden Abdullah b. Ömer (ra) da sakalının bir tutamdan fazlasını kesmiştir. (Buhârî, Libâs, 64.) Bu ve benzeri rivâyetlerden hareketle bazı âlimlerimiz, sakalın bir tutamdan fazlasını kesmenin müstehap olduğunu söylemişlerdir. (İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, 2:417-418, 550; 6:407; el-Fetâva’l-Hindiyye, 5:358; İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, 10:350.) Ayrıca Hz. Ömer’in (ra) de sakalını uzatanlara bir tutamdan fazlasını kesmelerini tavsiye ettiği rivâyet edilmektedir. (Aynî, Umdetü’l-Kârî, 22:46-47.)
Konu hakkındaki hadisler ile sahabe uygulamalarını dikkate alan İslâm âlimleri sakal bırakmanın, yerine getirilmesi istenen fıtrî bir fiil ve yapılması tavsiye edilen bir sünnet olduğunda ittifak ederken sakalı tamamen kesmenin hükmü konusunda ise farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bazı âlimler bunun haram olduğunu söylerken (Desûkî, Hâşiye, 1:90, 422-423.) bazıları tahrîmen mekruh, diğer bazıları ise tenzîhen mekruh olduğunu söylemişlerdir. (İbn Hacer, Fethu’l-bârî, 10:350; Dimyâtî, İ‘ânetü’t-Tâlibîn, 2:386; Zühaylî, Fıkhü’l-İslâmî, 1:462.)
Genel olarak benimsenen “bir şeyin haram olması için onunla ilgili yasaklayıcı delilin sübût ve delalet açılarından kati yani ihtimale kapalı olması gerektiği” yönündeki usûl kuralı, sakalı tamamen kesmenin mekruh olduğunu söyleyen görüşün daha isabetli olduğu sonucunu vermektedir.
Buna göre Hz. Peygamber’e (asm) uymak maksadıyla sakal bırakan ve sakalının sünnete uygun bir şekilde bakımını yapan kişinin bu amelinden dolayı sevap alacağını, ancak herhangi bir sebeple buna imkân bulamadıkları için sakalını tıraş edenlerin ise sünnete aykırı düşmekle birlikte bundan dolayı günaha girmeyeceğini söylemek mümkündür.”
Bediüzzaman’ın Sakal ve Cuma Namazı İtirazlarına Cevabı
“Bana itiraz edenler, gizli ayıplarımı bilmiyorlar. Yalnız zahiri bazı hatalarımı bahane edip ve yanlış olarak Risale-i Nuru benim malım zannedip Risale-i Nurun nurlarına perde çekmek, intişarına rekabet etmek için derler: 'Said Cum'a cemaatine gelmiyor, sakal bırakmıyor.' gibi tenkidleri var."
Elcevap: Ben, çok kusurları kabul ile beraber derim: Bu iki mes'elede büyük mâzeretlerim var.
Evvelâ: Ben Şâfiîyim. Şâfiî Mezhebinde Cum'anın bir şartı; kırk adam imam arkasında Fâtiha okumaktır. Daha başka şartlar da var. Onun için burada bana cum'a farz değil. Ben, mezheb-i Âzamîyi takliden, bâzan sünnet olarak kılıyordum.
Saniyen: Yirmi senedir haksız olarak beni insanlarla görüştürmekten men ettikleri için -hem bu âhirde, resmen dört ay evvel perde altında insanlarla temas ettirmemek için tenbihat olmuş- hem yirmi beş senedir ben münzevî yaşadığım için, kalabalık yerlerde huzur bulamıyorum ve herkesin arkasında mezhebimce iktida edip namaz kılamıyorum ve okumakta yetişemiyorum ve daha Fatiha'nın yarısını okumadan, imam rükûa gidiyor. Bizde Fatiha okumak farzdır..."(Emirdağ Lahikası-I:48-49.)