Şefkat-i cinsiyenin kalbden izalesi, kuvve-i akliyenin cerbeze ile fesadı, kuvve-i gadabiyenin öfke ile zulme yönelmesi ve kuvve-i şeheviyenin heva-i nefse tabi olması (İşaratu’l-İ’caz, Fesat Ayetinin İzahı) bütün kötülüklerin ve günahların kaynağıdır.
Şefkat ve merhamet duygusunun kaynağı “Rikkat-i cinsiye”dir. Rikkat-i cinsiye, insanın kendi cinsinden olana acıyıp kalbinin yumuşaması ve merhamet etmesidir. Bediüzzaman hazretlerine göre “İnsanın özelliklerinden birisi de rikkat-i cinsiye, şefkat-i neviye ve akıl alakadarlığı ile bütün canlılara acıyıp, merhamet etmesidir.” (15. Şua, Fatiha Tefsiri.)
İnsan “Rikkat-i cinsiyeden gelen şefkat-i insaniye” ile hastalara ve musibete düşenlere karşı bir şefkat ve merhamet hisseder. Sıkıntı ve hastalıklara duçar olanlara karşı merhamet hissederek, şefkatle yardımcı olmak, hiç olmazsa dua etmek mühim bir haslet-i islâmiyedir. Şer’an sünnet olan hastaları ziyaret etmek ayrıca insana uhrevi sevap kazandırır.
Hastalık ve musibet gibi hususlar insanlardaki rikkat-i cinsiye ve şefkat-i nev’iyeyi celbetmeye sebeptir. (Lem’alar, 273.) İnsaniyet fıtratı ihtiyarlara karşı hürmet ve merhameti iktiza ettiği gibi İslamiyet dini de ihtiyarlara hürmet ve merhameti emrediyor. Bu hürmet ve merhametin kaynağı da yine rikkat-i cinsiyeden gelmektedir. (Lem’alar, 294.)
Bediüzzaman hazretlerinde rikkat-i cinsiyeden gelen acımak hissi ziyadesi ile bulunduğu için şefkat sırrı ile kendi eleminden başka binler kardeşlerinin elemini de ruhunda hissettiğini ifade etmektedir. (Lem’alar, 310.) Bu Bediüzzaman’ın fıtraten ne derece merhamet ve şefkat sahibi olduğunu göstermektedir. İslam bilginlerinin ve bilhassa tasavvufu ve şeriatı bilen ulemanın üzerinde durdukları en önemli prensiplerinden birisi “Ta’zîm-i bi-emrillah ve’ş-şefekatü alâ halkillah” prensibdir. Yani, Allah’ın emirlerine itaat ve mahlûkata şefkatle muamele etmek” Bediüzzaman’da bu husus kemaliyle mevcuttur.
Yeryüzünden fesadı ve ifsadı kaldırmanın yolu nasihatle vicdanları harekete geçirmektir. Bu da ya şefkat-i cinsiyenin uyandırılması veya nefret-i umumiyeye maruz kalma korkusudur. (İşaratu’l-İ’cazi 13. Ayetin Tefsiri) Vicdanları harekete geçiren şefkat duygusu ve halkın ve toplumun nefretine maruz kalma korkusunu hissettirmektir.
Şefkat-i cinsiyenin kalbden izalesi, kuvve-i akliyenin cerbeze ile fesadı, kuvve-i gadabiyenin öfke ile zulme yönelmesi ve kuvve-i şeheviyenin heva-i nefse tabi olması (İşaratu’l-İ’caz, Fesat Ayetinin İzahı) bütün kötülüklerin ve günahların kaynağıdır. İnsanda akıl, şehvet ve öfke gibi temel duygular vardır. Bunların ifrat ve tefritinden pek çok günah ve kötülükler ortaya çıkar. İstikametinden ise hikmet, iffet ve şecaat gibi güzel hasletler zuhur eder. Üstad Bediüzzaman aynı şekilde şefkat-i cinsiyenin kalpden izalesi ile de iffetin ortadan kalkacağını ve pek çok kötülüklerin ortaya çıkacağını ifade etmektedir.
Gıybet, dedikodu ve iftira gibi günahlara rikkat-i cinsiyeye muhalif olduğu için yüce Allah bunu yasaklamıştır. (Hutbe-i Şamiye, 149.) “Ancak zarara razı olana acınmaz” bir kaidedir. Onlar şefkat hakkını ve merhamet liyakatini kendilerinden selbetmişlerdir. (Kastamonu Lahikası, 85. Mektup) Bunun için fasık-ı mütecahirin, yani günahları açıktan sıkılmadan işleyen ve bununla övünenlerin gıybeti caizdir. Yoksa akıl, kalp, vicdan, insaniyet, rikkat-i cinsiye, tabiat ve şeriat nazarında gıybet merduttur ve matruttur. (Hutbe-i Şamiye, 149.)
Bu husus insanlarda böyle olduğu gibi hayvanlar da şefkat-i cinsiye bulunur. Bu şefkat-i cinsiyeden şefkat tevellüt eder. Bunun için “Korkaklıkta darb-ı mesel hükmünde olan tavuk, çocukları yanında iken şefkat-ı cinsiye sebebiyle camusa saldırır.” (Sünühat, 105; Hutuvât-ı Sitte, 23-24.)