
Kutsal kitap der ki: “Para aşkı tüm kötülüklerin kökenidir.” Bu çerçevede meselelere bakacak olursak insan, insanlığa faydalı olmak ve Allah rızasını kazanarak uhrevi saadeti elde etme amacına ve hedefine yönelmelidir. Para için değil, kendimizi geliştirmek için çalışmalıyız.
Hindistan’ın Haydarabat bölgesinde bir köyde, Ali Hafed isimli Fars kökenli bir aile yaşamaktaydı. Bu aile köyün ortalamasına göre zengin sayılırdı; içinde farklı çeşitlerde meyve ağaçları olan ve ekme-biçmeye uygun tarlaları ve bahçeleri vardı. Ali Hafed hırslı bir insandı. Çalışkandı. Ticarete kafası çalışıyordu.
Bir gün, Ali Hafed’e bir Budist rahip misafir oldu. Ona Elmas Tarlalarından bahsetti. Elmasın çok değerli bir maden olduğunu ve ona sahip olunursa çok zengin olunacağını anlattı. Ali Hafed, Budist rahibe “Bu elmas tarlasını nerede bulabilirim?” diye defalarca sormasına rağmen, her defasında “Onu arayıp bulmalısın; o senin arayışına bağlıdır. Arayan mutlaka bulur; bulanlar da arayanlardır” şeklinde cevapladı. Geceyi uykusuz geçiren Ali Hafed kafasını bu elmas tarlasına takmıştı.
Ertesi sabah, rahibin ayrılmasından sonra Ali Hafed elmas tarlası hülyasının peşinden koşmak ve onu bulmak için aramaya karar verdi. Aklı hırsına hâkim olamıyordu. Tüm mal ve mülkünü satıp, paraları cebine koydu. Ailesini akrabalarına emanet etti. Ve elmas tarlalarını aramaya çıktı. Ortadoğuyu, Afrikayı gezdi. Sonra Avrupa’da aradı elmas tarlasını. Sonuç nafileydi. İspanya’ya geldiğinde artık elmas tarlası aramaya ne dayanacak gücü kalmıştı ne de parası. Geri dönüp onurunu zedelememek için kendisini Barselona sahillerindeki kayalıklardan Akdeniz sularına atarak intihar etti.
Ali Hafed’in elmas tarlası aradığı günlerde, tarlasını, bahçesini, hayvanlarını sattığı kişi, bir gün bu bahçede çift sürerken sabanını derinlemesine daldırdığı yerden birden bir suyun çıktığını gördü. Suyun kenarında parlayan elmasları buldu. Ali Hafed’in ömrünü verdiği elmaslar başka yerlerde değil, hemen elinin altında, kendi bahçesindeydi.
Bu hikayenin ana fikri şudur: “Herkes kendi elmas tarlasının üzerinde oturuyor.” Bu hikâyeyi anlatan kişi ABD’nin Philadelphia şehrinde bulunan ve hala en iyi üniversitelerden biri olan “Temple” üniversitesinin kurucusu, 1843 yılında doğan ve 1925 yılında ölen Russell Herman Conwell’dir. Hem gazeteci hem savaş muhabiri ve hem İlahiyatçı, yani bir din adamı ve aynı zamanda hukukçudur. Conwell’in ve kurduğu üniversite olan Temple’in öyküsü çok ilginçtir. Conwell, üniversiteyi kurmak ve gençlerin okumalarını sağlamak için Ali Hafed’in öyküsüyle başlayan meşhur “Elmas Tarlaları” konuşmasını ABD çapında konferanslar serisi şeklinde vermiş, konferansa katılan her kişiden sadece 1 (Bir) dolar alarak toplamda 6 milyon dolar toplamış ve bununla Temple üniversitesini kurmuştur.
O dönem, icatların yaygın olarak yaşandığı, madenciliğin esas mesleklerden biri olduğu ABD’de, Ali Hafed’in öyküsüne benzeyen binlerce “kişisel başarı” ve “patent” olayları yaşanmıştır. Conwell’in mezarı da üniversitenin hemen giriş kapısının hemen yakınında bir yerde, “Kurucunun Cennet Bahçesi” adıyla anılmaktadır. Conwell’in yaptıkları, kendi elmas tarlasını nasıl işlettiğinin bir örneğiydi.
Başarının, kendisinden çok uzakta olduğuna inanmaktadır. Oysa bu tarz inançlar kişiyi ve toplumu hasta eder. Çöken toplumlar, başarısız ekonomiler, ahlakı yozlaşan insanlar, yalnızlaşan devletler; hepsinin ortak noktası mutsuz ve umutsuz insanlar topluluğuna sahip olmalarıdır. Oysa herkese yetecek kadar dağıtılan rızık arenası olan şu dünyada insanlar, farkında olmadıkları bir hazinenin üzerinde oturuyorlar. Bu tür toplumlar; umudunu kaybetmiş, kendine güveni olmayan, yenilgiyi baştan kabullenen yeis toplumlarıdır.
Yapılan bir araştırmada ABD’de siyahilerin beyazlardan daha erken öldüklerini, nedenin ise fakirlik ve yoksulluğun umutsuzluk doğurduğunu ve erken yaşlarda ölen insan sayısının arttığını buldular. Başka benzer araştırmalar, umutsuz toplumların fakirleşmeye, fakirleşmenin de umutsuz toplumlar oluşturduğuna dikkat çekmektedir.
Biz de bu ülkenin bizzat kendisi de derin tarihi hazinelerin üzerinde oturmakta; ancak yoksulluk içinde yaşamaktayız. Bu yoksulluk iktisadi alanda olduğu gibi, kültür, sanat alanında, belki de en önemlisi düşünce ve ahlaki alanda da yerini almıştır. Aslında konunun bir ahlaki problem olduğunun farkında olmalıyız. İslam dünyasının yerini bile unuttuğu elmas tarlaları, maddi ve manevi alanda keşfedilmeyi bekliyor. Tıpkı, keşfedilmesinden önce, üzerinde oturulan petrol yatakları gibi; “ol mahiler ki derya içredirler, derya bilmezler.”
Kutsal kitap der ki: “Para aşkı tüm kötülüklerin kökenidir.” Bu çerçevede meselelere bakacak olursak insan, insanlığa faydalı olmak ve Allah rızasını kazanarak uhrevi saadeti elde etme amacına ve hedefine yönelmelidir. Bunun için;
1. Para için değil, kendimizi geliştirmek için çalışmalıyız. Çalışmanın amacı nedir? Amaç, Allah’ın emrine uymak, başkalarına yardımcı olmak, kendimizi ve kabiliyetlerimizi geliştirmek, sağlıklı yaşamak, mutlu olmak ve ailemizi mutlu etmek, üretim yaparak ülkeye faydalı olmak, sanat ve kültüre katkı sağlamak, nefis ve şeytanla cihad etmek, hür ve minnetsiz yaşamaktır.
2. “Çocuklarınıza para bırakmanın hiçbir faydası yoktur. Onlara iyi bir eğitim bırakırsanız bu onların paraya sahip olmalarından daha iyidir.” (Dr. Russel Conwel)
3. Sahip olunan tek bir kuruşa karşılık geleceğe yönelik binlerce vaadin hiçbir değerinin olmadığının bilincinde olmalısın. Bunun için eline geçen hiçbir fırsatı göz ardı etmemelisin.
4. Talih ve servet kolay ele geçmez; o ancak kuvvet kullanarak elde tutulabilir. Ona şefkatli davranırsanız, o daha güçlü ve kuvvetli birisi için sizi terk edecektir.
5. Başarısızlık ancak mezarda vardır. Hayatta olan insan için daima başarı şansı vardır.
6. Arkadaşlarınızı çalışkanlar arasından seçiniz. Tembel olanlar sizin enerjinizi tüketir.
7. Çok istediğiniz şey sizin içindir. Tek yapmanız gereken elinizi uzatıp onu almanızdır.
a. Bunun için korkularınızla hareket etmeyin,
b. Daima müspet ve pozitif düşünün,
c. Harekete geçin. Eylem olmadan söylemin faydası yoktur.
8. Bir şeyi yapmak ve başarmak için kimseden izin istemeyin.
9. En uzun yolculuğa da ilk bir adımla başlanır. Hemen harekete geçin.
10. Bir işe başlamadan ve başarıyı yakalamadan yaptığınız işi ve mesleği terk etmeyin.