SİYASET
20.8.2024 8:33

Siyasete Dair Ölçüler

Mehmet Ali Kaya
Mehmet ALİ KAYA
Siyasete Dair Ölçüler

“Cahilin sonradan göreceği şeyi akıllı önceden görür” demiştir Mevlânâ. Selef-i Salihinin ileri gelenlerinden Hasen-i Basri (ra) de “Akıllı fitneyi önceden görür, cahil ise tahribatını yapıp giderken fark eder” der. Siyaset, geleceği önceden görmek, fitneleri önceden fark etmek ve akıllıca tedbir almak demektir.

Cahilin sonradan göreceği şeyi akıllı önceden görür” demiştir Mevlânâ. Selef-i Salihinin ileri gelenlerinden Hasen-i Basri (ra) de “Akıllı fitneyi önceden görür, cahil ise tahribatını yapıp giderken fark eder” der.

Siyaset, geleceği önceden görmek, fitneleri önceden fark etmek ve akıllıca tedbir almak demektir. Yoksa “Ba’de harabi’l-Basra” Basra harap olduktan sonra işin farkına varmışsın neye yarar?!

Akıl, tarihten alınan ibretler, tecrübeler ve ilimden kaynaklanan bilgilerin muhakemesi ile geleceği görebilmek, tedbir almak, toplumu uyarmak demektir. Peygamberimiz (asm) “Tedbir gibi akıl yoktur” buyururken bütün bunları kast etmiştir.

Siyaset bunun için vardır ve siyasilerin görevi budur.

**

Günümüzde İslam Dünyasının meselesi, problemi siyasidir. İlmî ve imânî değildir. Çünkü ilim de iman hakikatlerinin izahı da Kur’an-ı Kerim de, Hadis-i Şerifler de Risale-i Nur da 1400 yıllık tecrübe de tarihi başarılar da başarısızlıklar da İslam Dünyasında vardır.

- Eksik olan nedir?

- Eksik olan akıl, muhakeme ve meşverettir...

Yüce Allah “Düşünmüyor musunuz? Akletmiyor musunuz? İbret almıyor musunuz? Ey akıl sahipleri ibret alın!” buyurduğu halde düşünmüyoruz, akletmiyoruz ve ibret almıyoruz... “Bir araya gelin meşveret edin!” ve akıllarınızı bireştirin emrettiği halde tutmuyoruz. Kur’ân-ı Kerim “Mü’minler kardeştir, aranızı bulun!” emrettiği, Peygamberimiz “Ey Allah’ın kulları! Kardeşler olun!” uyurduğu halde kavga ediyoruz...

Bediüzzaman bu asrın ihtiyacı olan imani, ahlakî ve siyasî meseleleri Kur’an ve Sünnetten çıkarıp önümüze koyduğu halde biz bu hakikatleri dahi kendi yanlış düşüncelerimiz ve hissiyatımız ile farklı bir şekilde yorumlayarak kendimizi de toplumu da aldatıyoruz...

Yüce Allah da “Aklını kullanmayan bu toplumu karmaşa ve kargaşa içinde pislik içinde bırakıyor...” (Yunus Suresi, 10:100.)

**

Siyaset, menfaat kavgası değildir; iktidar mücadelesi de değildir. Siyaset, sıkıntılarımızdan kurtuş çareleri üretmektir. Problemelerimize çözüm üretmek ve bir araya gelerek çözmektir. Diplomasidir, anlaşmadır, uzlaşmadır, meşverettir; ihtilaf üretme ve kavga etme değildir. Kusur arama ve insanları suçlama, başkalarınını yanlışları üzerinde kendi yanlışını kabul ettirme değildir.

Siyaset, ilim işidir, yönetim tekniğidir. Bilgiyi, tecrübeyi ve tarihi olayları işleyerek “meşveret” etmek ve toplumu iyiye ve doğruya yöneltmek, iktisâdî ve sınâî kalkınmayı, gelişmeyi sağlamaktır. Toplumda hürriyet, huzur, barış ve güveni temin etmektir. Asayişi muhafazadır. Baskı değildir; ayrıştırma değildir.

**

Bediüzzaman Said Nursi hazretleri “Şeriatta, yüzde doksan dokuz ahlâk, ibadet, ahiret ve fazilete aittir. Yüzde biri siyasete mütealliktir” buyurur. Bu ifade Kur’an-ı Kerimin 6666 ayetinde yüzde biri olan 66 ayetin Siyasi ve İçtimaî meseleleri tanzim ettiğinin ifadesidir. Evet, Kur’an-ı kerimin yüzde biri olan 66 ayet, hürriyet, adalet, yönetim, istişare, anlaşmalar, akitler, muamelât gibi içtimâî ve siyasi meselelerdeki uyulması gereken hususları emretmektedir. Biz bunlara riayet etmediğimiz ve nasıl uygulayacağımızı bilemediğimiz için İslam dünyası perişan durumdadır.

Bediüzzaman “yüzde bir önemsizdir” buyurmuyor; ama biz öyle anlıyoruz. Sonra kendi kafamızdaki siyasi düşüncelere Kur’an’dan, Hadisten ve Risale-i Nurlardan kılıf bularak topluma sunuyor ve kargaşaya sebep oluyoruz. Trafikte yüz kural var diyelim, bir tanesi virajda öndeki arabayı sollamamaktır. Siz bu kurala yüzde bir önemsizdir, uymasak da olur derseniz, kaza olur ve ölürsünüz veya sakat kalırsınız... Evet, yüzde bir önemsiz değildir... Çok önemlidir ve günümüz İslam dünyasının perişaniyetinin sebebidir.

Siyaset bir idare ilmidir. Tarih boyunca bu ilmi doğru kullananlar, toplumları adaletle idare etmiş, maddi ve manevi huzur ve  emniyeti sağ lamışlardır. Doğru siya setin görevi bu iken gelin görün ki, günü müzde; bütün ihtilafların, bölünmelerin, kaynağı siyaset olmuştur ve olmaya devam ediyor. İhlası kıran, ittihad, uhuvvet ve muhabbeti yok eden siyasettir. İttifaktaki büyük kuvveti kaybettiren siyasettir. Daha da çok şeyler yazılabilir. Şimdi düşünelim; siyaset, önemli midir, değil midir?

**

Muhammed İkbal “Dünyanın kötü gidişatından müslümanlar sorumludur; çünkü Kur’ân da Sünnet de onlarda var” demiştir. Aynı şekilde biz de “Ülkenin kötü gidişinden Nurcular sorumludur” diyebiliriz. Zira, kurtuluş reçetesi Risale-i Nurlarda var. Nurcular bunları anlatamaları lazım gelirken ihmal ediyorlarsa bu kötü gidişe dur demiyorlar demektir.

Bu konuda Diyaneti suçlayamayız; zira onlar Risale-i Nur okumuyorlar. Tarikatçıları da suçlayamayız, onlar da Risasle-i Nurları okumuyorlar ve kurtuluş için çözümleri bulamıyorlar. Bir hastalık yaygın hale gelmiş ise, bu hastalığın teşhis ve tedavisini bilen doktorlar görevlerini yapmıyorlar ise kim sorumlu olur? Hasta mı, yanlış tedavi uygulayarak hastayı ölüme mahkum eden hasta bakıcılar mı?

**

Risale-i Nur Talebeleri “Kamuoyunu” yönlendirir, kamuoyuna göre fikir üretmez ve fikir değiştirmez.

**

Sevad-ı Azam, toplumun hayat standardıdır. İnançta ise, “Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaattir.”

**

Çare hürriyetçi demokrasidir ve Nur Talebeleri demokratlara bir nokta-i istinattır.

**

“Yeni Asya” siyasi bir gazetedir; vazifesi Üstadın Risale-i Nurdaki siyasi ve içtimai dersini tüm âleme neşretmek, hürriyetçi demokrasinin önünü açmak ve demokratlara nokta-i istinad olmaktır. Demokratlar iktidarda ise, onları iktidar yerinde muhafaza etmek, iktidarda değilse onları iktidara getirecek şekilde fikir üretmek ve yardımcı olmaktır.

Yeni Asya Neşriyat bu konuda eserler yazmalı, broşürler çıkarmalı ve doğru siyaseti ortaya koymalıdır. “Doğru İslamiyeti ve İslamiyete layık doğruluğu” ancak yalancılıktan uzaklaşmış doğru siyasetle gösterebiliriz.

**

Bu vatanda dört parti vardır. Bunların içinde sadece demokrat olan DP’dir. Üstad bize bunu söylüyor...

Üstadımız “Menfaat üzerine dönen siyaset canavardır.” diyor. AKP bunu yaparak gözümüze sokrak gösteriyor. Biz Nurcular bu siyasetçilere dua ediyoruz. Allah belamızı vermesin mi?

**

Şeytanî siyaset;

1. Menfaat üzerine döner,

2. Irkçılığı esas alır,

3. Dini siyasete alet eder,

4. Dinsizliği terviç eden yasaları çıkarır

5. İdeolojik ve ırkçıdırlar.

**

Nurcu tarafsız olmaz; hak ve hakikate taraf olur, haklı tarafa yardımcı ve dost olur. “Bî taraf olan bertaraf olur.”

AKP DP’nin arazisine oturdu, iktidardan düşse DP Demokrat Parti gelir.

**

Risale-i Nur prensipleri ham maddedir. Ondan ilim ve fikir üretmek bizim işimizdir.

**

Risale-i Nur’un telifi bitti, neşir ve hizmetini Nur Talebeleri kıyamete kadar yapacaklardır.

**

İki nevi yönetim sistemi vardır: “Hürriyet ve İstibdâd” Mehdinin siyaseti Sünnet-i Peygamber üzere şeriat, yani, kanun hakimiyetini esas alır. Deccalın ve Süfyanın siyaseti ise küfür ve istibdada dayalıdır.

**

Siyasetin ve Siyasî Partilerin Amacı

1. Milletin birlik ve beraberliğini sağlar,

2. Ülke için hizmet projeleri üretir

3. Devletin kurumlarını Liyakat prensibine göre yönetir

4. Parayı ve malı yönetmez, milletin malını başkalarına peşkeş çekmez.

5. Kadro oluşturmaz; kadroları partiler, ocaklar yetiştirmez, okullar ve Üniversiteler yetiştirir. Hükümetin görevi mevcut kadroları verimli olacak şekilde yönetmektir.

6. Ekonomik ve iktisadi tedbirleri alarak ülkenin refah ve saadetine hizmet eder.

**

Hz. Ömer (ra) sordu:

- “Ben halife miyim, yoksa kral mıyım?”

Ebu’dderdâ (ra) cevap verdi:

- “Yâ Ömer! Sen halka hizmet ediyor, halk senden korkmuyor ise, milletin malını israf etmiyor yerli yerine harcıyorsan halifesin; halkı kendine hizmet ettiriyor, milletin malını israf ediyor ve halkı korkutuyor isen sen kralsın” dedi.

Hilafet ile saltanat arasındaki fark budur...

**

Dinin hakimiyeti bir kişinin, partinin ve devletin hakimiyeti değildir. Dinin hakimiyeti vicdanlarda Allah korkusunun, toplumda ibadet, ahlak ve hukukun hakimiyetidir. İnsanların kalbine iman hakim ise, Allah’tan korkuyor, namaz kılıyor, hakka ve hukuka riayet ediyor, doğruluktan ayrılmıyorsa o zaman din hakim demektir.

Bir ülkede hukukun üstünlüğü varsa, üstünlerin hukuku hakim değilse orada şeriat hakim demektir. Zira şeriat, kanun demektir. Şeriatın hakimiyeti de kanun hakimiyetidir.

**

Bediüzzaman der ki: “Ahir zamanda küfrün iki cereyanı kuvvet bulur.”

Birisi inkar-ı uluhiyetten kaynaklanan ve dünyayı tehdit eden kominizmdir. Bunu lideri Karl Marx ve Lenindir. Bu dünyayı anarşi ve teröre boğarak akıttığı kanın içinde seksen sene sonra boğuldu ve iflas etti. Sonra nifaka ınkılab etti.

İkincisi, inkârı nübüvvet ile şeriat-ı Muhammediyeyi tahrib eden nifak cereyanıdır ki, suret-i haktan görünür ve din adına dinsizliği tervic etmeye yönelik bir cereyandır. Bunun da lideri İslam Deccalı olan Süfyandır. Münafıkane hareket eder. nifak perdesi arkasında kendisini gizler; ama müslümanlar arasında münafıklığı v enikfakın her nevini işletir. Müslümanları birbirinde düşürür. İslam kardeşliğini düşmanlığa dönüştürür. Bediüzzaman bunu “Uhuvvet Risalesi”nde izah eder. Peygamberimiz (asm) bu durumu “Ahir zamanda nifak ve zındıka başına geçecek olan Deccal ve Süfyan müslümanlar arasındaki ihtilaflardan istifade ederek az bir kuvvetle onlara hakim olur” buyurarak haber verir.

Bediüzzaman Katamonu Lahikasında “Bu zamanda ehl-i İslamın fevkalande safderunluğu, binlerce cinayeti işleyen zalim ve canileri az bir hasenelerinden ve iyi gibi görünen bazı icraatlarından dolayı cinayeterini affedip onlara taraftar olmasıdır. Bu durumda azın azı olan o caniler ve zalimler gördükleri destek ile zulmün devamına kader-i ilâhiye fetva verdirir” şeklinde izah eder.

Her iki cereyanı doğuran Yahudiliktir. Peygamberimiz (asm) “Deccalın en büyük kuvveti Yahudiler olacak” hadisine uygundur.

**

1977’de CHP iktidarı ile ülkeye Komünizm hakim olacaktı. Nur talebeleri buna siyasi olarak “Vatan, Kur’an ve İslamiyet namına dersleri, talebeleri ve bütün kuvvetleri ile” AP’ye destek vererek engel oldular ve bertaraf ettiler.

1980’den sonra Süfyanizm daha fazla nifaka ınkılab ederek “gömlek değiştirip” dindar gömleğini giydi. Safdile dindarları ve nurcuları aldattı. 28 Şubatta daha derinden bu nifakı genişleterek ve bütün “Dinî ve Milli Değerleri” istismar ederek “Milletçi Partiler”i (AKP ve MHP) iktidara taşıyarak ve iktidarda tutarak devam ettirmektedirler.

Bediüzzaman “Beşinci Şua”da ve “Sırr-ı İnnâ A’teynâ” Risalelerinde bu durumu fevkalade açık bir şekilde anlatmaktadır. Ama ne var ki “Taraflı bakış” o risalelerdeki hakiki manayı kapatarak yorumlarla Nur Talebelerini onlar da safderun ehl-i imanı aldatmaya devam etmektedirler.

- Nasıl aldatıyorlar?

- Din ile aldatıyorlar, milletin değerli ile aldatıyorlar. İhlas ile, uhuvvet ile, birlik beraberlik ile, ihlsa ve tesanüt ile aldatıyorlar. Şeytan insanı nasıl aldatıyor? Allah ile, Allah’ın rahmeti ile aldatıyor. Yüce Allah ne buyuruyor?

- “Felâ tağurrannekümül hayatü’d-dünyâ velâ yağurranneküm billahi’l-ğarur” Ey iman edenler! Aldanmayın, sizin en büyük düşmanınız olan şeytan da sizi Allah ile aldatmasın!?” (Lokman Suresi, 31:33; Fatır Suresi, 35:5.)

**

Peygamberimiz (asm) buyurdular:

“Yâ Ali! Ben Kur’an’ın tenzili için harbettim, sen ise te’vili için harb edeceksin!” Hz. Ali (ra) bunun için savaştı.

**

Ulema der ki: “Sünnet ehl-i bid’anın âdeti haline gelince o sünneti terk edin. Bu durumda sünnet olan o adeti terk etmek de sünnettir.”

Youtube Kanalıma Abone Olun!

Düzenli olarak paylaştığımız videoları kaçırmayın.

Abone Ol