
Bu vatanın ve bu milletin hayat-ı içtimaiyesini bu zamanda anarşilikten kurtarmak için beş esas lazım ve zaruridir: Hürmet, merhamet, haramdan çekinmek, emniyet, serseriliği bırakıp itaat etmek. Risale-i Nur hayat-ı içtimaiyeye baktığı vakit, bu beş esası kuvvetli bir şekilde tespit edip, tahkim ederek, asayişin temel taşını muhafaza eder.
Soru:
“Tehlike, kalplerin bozulması, imanın zedelenmesidir. Çare-i yeganesi nurdur. Kalbi ıslah etmek, imanı kurtarmak... Topuz bu zamanda kalpleri ıslah etmez. Kafirler münafık derecesine iner. Küfür, nifaka inkılap eder. Hem nur, hem topuzu, bu zamanda benim gibi aciz yapamaz. Yüz elimiz de olsa nura kafi gelir. Maddi cihad ise bizim vazifemiz değil. (Lem’alar, s.155 / Yazılış Tarihi:1927.)
“Risale-i Nur’un esas mesleği olan şefkat, hak ve hakikat ve vicdan bizleri şiddetle siyasetten ve idareye ilişmekten men etmiş.” (Şualar, 306, 316-317.)
“Hem dünya için dinini bırakan veya alet edenlerin nazarında Kur’an’ın hiçbir şeye alet olmayan kutsi hakikatleri, bir propaganda-i siyasete alet olmuş tevehhüm edilecek. Hem milletin her tabakası, muvafıkı ve muhalifi, memuru ve amirinin o hakikatlerde hisseleri var ve onlara muhtaçtırlar. Risale-i Nur şakirtleri tam bi-tarafane kalmak için siyaseti ve maddi mübarezeyi tam bırakmak ve hiç karışmamak lazım gelmiş.” (Şualar 316-317) Bu satırlar da 1948 Afyon Mahkemesi müdafaasından alınmıştır. “Elhasıl: Madem biz ehl-i dünyanın dünyalarına karışmıyoruz, onlar da bizim ahiretimize ve iman hizmetimize ilişmesinler.” (Şualar, s.317.)
“Risale-i Nur Şakirtlerinin, mümkün olduğu kadar, siyasete ve idare işine ve hükûmetin icraatına karışmamak bir düstur-u esasîleridir. Çünkü hâlisâne hizmet-i Kur’âniye, onlara her şeye bedel, kâfi geliyor. Hem şimdi hükmeden öyle kuvvetli cereyanlar içinde siyasete girenlerden hiçbir kimse, istiklâliyetini ve ihlâsını muhafaza edemez. Her halde bir cereyan onun hareketini kendi hesabına alacak, dünyevî maksadına alet edecek, o hizmetin kudsiyetini bozacak.” (Şualar, 14. Şua, 392.)
Bu ifadelere bakarak Nur talebelerinin herhangi bir siyasi partiyi destekler görünmesi hizmetlerine zarar vermez mi? Bu durumda siyasi bir kimliğe bürünmüş olmazlar mı? Halbuki oy verme zamanında bir siyasi tercih yapılır ve mesele biter. Şu durumda ise Nur Talebelerinin “Demokrat Partili” görünmeleri ve bu kimliğe bürümeleri yukarıdaki Üstadın ifadelerine aykırı değil midir?
Cevap:
Bediüzzaman Hazretlerinin kastettiği siyaset nedir? İyi tespit etmeliyiz. Bir şeyi iyi teşhis edip anlayamaz isek isabetli karar vermiş olmayız. Unutmamak gerekir ki “Gerçekler ayrıntılarda gizlidir.” Ayrıntıyı kaçırdığımız zaman yanılır, ehl-i ımanı da yanıltırız.
Çünkü:
1- “Bir şeyi reddetmek ayrıdır, ve ilmen kabul etmemek veya amel etmemek bütün bütün ayrıdır.” (Şualar, 310)
2- “Biz Risale-i Nur şakirtleri Risale-i Nur’u değil dünya cereyanlarına, belki kainata da alet edemeyiz. Hem, Kur’an bizi siyasetten şiddetle menetmiş.” (Şualar, s.306.)
Risale-i Nur’un vazifesi ise, hayat-ı ebediyeyi mahveden ve hayat-ı dünyeviyeyi de şiddetli bir zehire çeviren küfr-ü mutlaka karşı imana dair hakikatlere gayet kat’i ve en mütemerrid zındıkları da imana getiren kuvvetli bürhanlarla Kur’an’a hizmet etmektir. Onun için Risale-i Nur’u hiçbir şeye alet edemeyiz.
Evvela: Kur’an hakikatlerini propaganda-i siyaset tavahhümü ile cam parçalarına indirmemek.
Saniyen: Tokada müstahak bir-iki dinsize bedel pek çok masum, ihtiyar, çoluk-çocuk belaya düşer. Bunun için siyaset yoluyla, asayişin zararına hayat-ı içtimaiyeye karışmaktan şiddetle men edilmişiz.
Salisen: Bu vatanın ve bu milletin hayat-ı içtimaiyesini bu zamanda anarşilikten kurtarmak için beş esas lazım ve zaruridir: Hürmet, merhamet, haramdan çekinmek, emniyet, serseriliği bırakıp itaat etmek. Risale-i Nur hayat-ı içtimaiyeye baktığı vakit, bu beş esası kuvvetli bir şekilde tespit edip, tahkim ederek, asayişin temel taşını muhafaza eder. (Şualar, s.307.) Bu ifadeler menfi bir tarzda, siyasi parti kurarak ve asayişi ihlal ederek (Şeyh Said gibi…) bir siyasi oluşum içine girmenin yanlışlığına dikkat çekiyor. Bu durumda siyaseten ortaya çıkmak “Siyasal İslamcılar” gibi hem dine hem topluma zarar verir.
Ahir zamanın en büyük fesadı zamanında, ehl-i beyt-i nebeviden, en büyük bir müçtehit, hem en büyük bir müceddid, hem hakim, hem mehdi, hem mürşit, hem kutb-u azam olan bir zat-ı nurani gelir. Alem-i İslam’ın zulümatını dağıtır. (Mektubat, s.425.) Hazret-i Mehdinin cemiyet-i nuraniyesi, süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid’akaranesini tamir edecek, sünnet-i seniyyeyi ihya edecek. (Mektubat, s.426.) bu ifadeler tahribata karşı Nur talebelerinin tamir vazifesi yapacağını gösteriyor. Bu tamir tahribat nevinden olmaz. Siyaseten ortaya çıkmak ve menfi hareket etmek elbette hem topluma hem de İslam’a zarar verir. Nitekim verildi. Niçin ülkemiz 80 senedir yerinde saymaktadır? Siyasilerin yanlışlarından değil mi?
Rabian: Siyaset ikiye ayrılır. Birincisi, siyasetin ilmini ve felsefesini yapmak, dünya ve ülke siyasetine yol göstermek, fikir vermek, doğru siyaseti ve siyasi tercihi ortaya koymaktır. Bu yüksek siyasettir. Peygamberler, mücedditler ve müçtehitler ile siyaset felsefecileri bunu yaparlar. Siyasileri, yöneticileri ikaz eder ve toluma doğru, adil ve hakkaniyetli siyaseti ders verir ve haklı tarafı gösterip desteklerler.
İkincisi ise, basit ve pratik siyasettir ki yönetime talip olmak, parti kurmak, halktan oy istemek ve onların ihtiyacı olan yol, su, köprü, kanalizasyon yapmak ve ülke idaresine talip olmaktır ki Bediüzzaman idareye talip olmaktan uzak duruyor. Ancak bu konuda da işi ehline vermek, oy kullanmak ve tercih yapmak gibi vazifeleri ifa ediyor. Talebelerine de şahsi olarak bu nevi siyasete talip olabilecekleri konusunda izin veriyor. Ancak parti kurarak ve asayişi ihlal ederek siyaset yapılmasını istemiyor, siyasetin ehli olan demokratların desteklenmesini istiyor. “Nur talebeleri haklı tarafa destek olur ve demokratlara nokta-i istinattır” buyurur.
Bediüzzaman yüksek ilmî siyaseti yapar ve şöyle buurur: “Büyük Mehdi’nin çok vazifeleri var. Siyaset aleminde, diyanet aleminde, saltanat aleminde ve cihad alemindeki çok dairelerde icraatları olduğu gibi... (Şualar, 509.)
Şimdi Risale-i Nurlara bakıyoruz:
Diyanet Aleminde: Sözler 630 sahife; Mektubat 444 sahife; Lem’alar 363 sahife; İşaratu’l İ’caz 276 sahife; Mesnevi-i Nuriye, 218 sahife; Şualar 655 sahife; toplam, 2586 sahife hakaık-ı imaniye ve İslamiyeyi ve hakikatlerini izah ve ispat eder.
Saltanat ve Cihad Aleminde: Barla Lahikası 208 sahife; Kastamonu Lahikası, 208 sahife; Emirdağ Lahikası, 460 sahife ve Müdafaat Risalesi 500 sahife; toplam 1376 sahife manevi cihad ve mücahede nasıl yapılır, din-i mübin-i İslam’a hangi metotlarla hizmet edilir, bunların dersini veriyor ve din-i mübîn-i İslam’ı müdafaa ediyor.
Siyaset Aleminde: Emirdağ Lahikası 50 sahife; Divan-ı Harb-i Örfi 90 sahife; Münazarat 150 sahife; Hutbe-i Şamiye 165 sahife; Sünuhat 110 sahife; İçtima-i Reçeteler 542 sahife; toplam 1107 sahife siyaset dersi verir.
Ayrıca Mektubat’tan 16. Mektup 14 sahife; 26. Mektuptan 6 sahife; (Milliyetçiliğe ait) 28. Mektuptan 4 sahife; (Siyasete dair) 29. Mektuptan 6. Risale ve devamından 30 sahife ehl-i dalaletin desiselerini beyan edip, ehl-i imana kurtuluş yollarını gösterir. Cem’an 60 sahifedir.
Yine Lem’alar’dan 10. Lem’a olan “Şefkat Tokatları” 8 sahife; 16. Lem’a 3 sahife siyasete dairdir. 20. Lem’a 10 sahife ihlas ve içtimayata dairdir ve 22. Lem’a 8 sahife siyasete aittir. Cem’an 30 sahifedir.
Şualardan: 1. Şua 38 sahife içtimayata dairdir. 5. Şua 20 sahife siyasete aittir. 8. Şua 21 sahife içtimayatı ders verir. 12. Şua 12 sahife Denizli müdafaası ve 13. Şua 40 sahife içtimayata ait hususlardan bahseder ve siyasi içtimai ders verir. 14. Şua 200 sahife müdafaa / siyaset ve içtimayata dairdir. Toplam 340 sahifedir. Böylece Mektubat, Lem’alar ve Şualar’ın toplam 430 sahifesi “Siyaset – İçtimaiyat – Müdafaattır.
Sonuçta Sözler, Lem’alar, Mektubat, Şualar, İşaratü’l-İ’caz ve Mesnevi-i Nuriye’nin 2586 sahifesinin 430 sahifesi siyasete, içtimayat ve müdafaata dairdir. Geriye kalır 2156 sahife imana aittir.
Neticede; Risale-i Nur’da imana dair 2156 sahife; Müdafaata dair 500 sahife; Hizmet Esaslarına ait 816 sahife; Siyasete dair 2644 sahife malumat vardır. Toplam Külliyat-ı Nur böylece 6.116 sahife olduğu görülmektedir.
Bediüzzaman. “Şeriatta %99 iman, ahlak, fazilete dair % 1 de siyasete dairdir” buyuruyor; ama yazdığı Risale-i Nur eserlerinde ise % 50 imana, % 50’si de hayat-ı içtimaiyeye ve siyasete dairdir. Bunun % 30’u ise doğrudan doğruya siyaset ilgilidir. Neden %1 nispetinde bahs etmemiştir?
Çünkü Kur’an-ı Kerimde 6666 ayet vardır ve bunun yüzde biri hayat-ı içtimaiye ve siyasiyeyi tanzim eden ayetlerdir ki yüzde biri olan 66 ayetle emredilmiştir. Bediüzzaman yüzde biri siyaset derken bunu nazara veriyor. Bu zamanda ise siyaset ve içtimai hayat insanların birinci meselesi olmuş ve bütün fitneler, dalaletler bunun üzerinde dönüyor. Siyasi ve içtimai hususları istikamete sevk etmek ise büyük bir gayret himmet ve tahşidat gerektirir. Onun için Bediüzzaman Risale-i Nur Külliyatında %30 nispetinde Siyasi ve İçtimaî dersler verir, ta ki siyasi istikamet temin edilebilsin.
Bunun önemini maddeler halinde şöyle ifade edebiliriz:
1- Bu zamanda siyasetle dünyevileşme büyük bir rüchaniyet kasbetmiş. En mergub meta haline gelmiştir. Herkes onun peşindedir. Öyle ise; hiç kimse kendisini bundan kurtaramaz. Onlara istikametli Kur’anın %1 nispetindeki “Siyasi Ölçülerini” ders veresi gerekir. Kur’anın bir meselesi ve bir nüktesi için ciltlerle kitap yazan İslam bilginleri gibi üstadımız da bu zamanın siyaset bataklığına düşerek istikametini kaybeden, zararı kendisine has kalmayarak milyonlarca ehl-i imana da sirayet ettiren ve ülkenin geri kalmasını, müslümanların ehl-i küfür ve dalalet karşısında zillete düşmelerine sebep olanlara karşı İslam’ın %1 nispetindeki siyasi meselesini anlatması vazifesinin gereğidir.
2- Siyaseti dinsizliğe alet edenlere mukabil, dini siyasete alet eden dindarlar çıkmıştır. Öyle ise siyaseti dinsizliğe alet olmaktan, dini de siyasete alet etmekten kurtarmak ve siyaseti dine hizmetkâr ve hadim ederek, siyaset yoluyla dine hizmet etmek lazımdır. Bediüzzaman Said Nursi bunu yapmış ve bunun yollarını göstermiştir. Bu ise % 1 olan “Siyaset-i İslamiyedir.” Bunun ne olduğunu, nasıl olması gerektiğini söylemek, anlatmak Nur Talebelerinin görevidir. (Hutbe-i Şamiye, 52.)
3- “Taallüm-ü siyaset, siyaset değildir.” Yani siyaset dersi vermek siyaseti fiilen yapmak demek değildir. Nitekim “Siyasal Bilgile Fakültesi” siyasi yetiştirir, ama siyaset yapmaz. Risale-i Nurlar da siyasi ders verir. Bunu sadece bir partiye vermez. Herkese verir. Çünkü bu ölçüler herkese gereklidir. Bu ölçülere uyulmaz ise o siyasetçi kim olursa olsun, hangi parti ve fraksiyonda bulunursa bulunsun başarılı olamaz, tüm çalışmaları tahrip ve yıkım hesabına geçer. Ülkeye zarardan başka faidesi olmaz.
4- Mehdiyet, insanları hak ve hidayete sevk etme görevi “İman-Hayat-Şeriat” hakikatlerinin temsil makamıdır. Bu ise siyaseti ders vermeyi ve pratikte uygulamayı da fiilen göstermeyi gerektirir.
5- Bediüzzaman “siyasette muktesit mesleği” göstermiştir. Bunu öğrenip, anlatmak her nur talebesinin görevidir. Bu siyaset değildir, hakikattir. Siyasileri ikaz ve yol göstermektir.
6- Memuriyet ve ziraat, sanat, ticaret gibi meslekler nasıl lazım ise siyaset de öyle bir meslektir, lazımdır. Aleyhinde olmak yanlıştır. Ancak yanlışlarını göstermek gerekir. Bu da o mesleği kötülemekle olmaz, ilimle, öğreti ile siyasetin felsefesini yapmakla olur.
7- İdarecilik, ekonomik ve iktisadi kalkınma, adalet, cihat ve saltanat gibi mühim vazifeler, hayat-ı içtimaiye ve siyasetsiz olmaz. Bir kısım ehl-i tasavvuf sadece kalbi bir yolla, terk-i dünya ile Marifetullah’a ve ahirete çalışmışlar, dünyayı kötülemişler. Biz ehl-i tasavvuf değiliz. Ehl-i dünya da değiliz. Sahabenin yüksek cadde-i kübrasını ve sahabe mesleğini takip ediyoruz. Bu da hayat-ı içtimaiye ve siyasiyeye faydalı bir şekilde girmekle olur. Bu ise siyasetin ilmini bilmekle olur. Nur talebeleri bu görevi yapmaları gerekir. Başka kimden bunu bekleyeceğiz?
8- Toplum ya zulümle, ya ilimle idare edilir. Öyle ise siyasetin ilmi, erbabına lazımdır. Ehil olmayan karışmaz; ama ehlini de tenkit etmemeli, bilmediği konuda konuşmamalıdır.
9- Siyasilere destek olmak siyaset de, aleyhinde konuşup tenkit etmek siyaset değil midir? Bu zamanda genellikle siyaset denince öğrenme yerine tenkit hastalığı vardır.
10- Dünyaya ve idareye talip değiliz. Biz fikren yönlendiriliyoruz. Gündemi takip edip, siyasi ve içtimai ölçüleri ehl-i imana ve siyasilere ders vermek, istikamet göstermek, fikrini beyan etmek görevimizdir. Gazeteciliğin amacı budur. Ehl-i imanı yanlış istikametlere sevk edenlere gazete lisanıyla yol göstermeyelim mi?
11- Hürriyet, adalet, müsavat, cumhuriyet, meşrutiyet gibi kavramlar tatbikat ister. Bunlar iman esasları gibi değildir. Yoksa anlamsızdır. Bu ise siyasetsiz olamaz.
12- Bediüzzaman’ın hayatında siyaset vardır. O siyasi fikirlerinden asla taviz vermemiştir. Siyasi düşüncesini tatbik edenler çıkınca destek olmuş, karşı çıkanlar olursa muhalefet olmuştur. “Her millette muhalifler bulunur. Fikren muhalefet suç sayılmaz. Biz fikren, ilmen bu tatbikata karşıyız” demiştir.
Zübeyir ağabey de: “Biz hürriyetçi ve demokratız. Hürriyetçileri destekleriz” demiştir. Desteklemek ise iyileri savunmak, kötülere karışmamak demektir. Siyasetin doğru amacına destek vereni desteklersin. Çünkü o sana yardım ediyor. Biz hürriyet, adalet ve müsavat, cumhuriyeti savunurken bize destek olanları desteklemeyelim mi?
13- Bugün ehl-i imanı perişan edenler, siyasilerdir ve yanlış siyasi tercihlerdir. Bediüzzaman çare göstermiş, ta ki ehl-i iman sahil-i selamete çıksın. Biz onu niçin gizleyelim?
14- Biz siyasetçi değiliz. Nurculuk adına bir parti kurmamışız. Ehl-i imandan oy istemiyoruz ve idareye talip değiliz. İdarecilere yol gösterip, destek oluyoruz. Hakkı ve haklıyı müdafaa edip haklının yanında yer alıyoruz. Onların bizi desteklemelerini de beklemiyoruz. Allah için bunu yapıyoruz. Doğrusu budur.
15- “Biz siyasetçi değiliz” diyerek haklıyı desteklemeyip, bize de “siyaset yapıyorsunuz” diye itham edenlerin hal-i pür melalini görüyoruz. Ehl-i dalalete bilmeden yardım ediyorlar. Ehl-i imanın perişaniyetine sebep oluyorlar. Risale-i Nur’a ve Üstatlarına ihanet ediyorlar. Yani siyasi görüşüne itibar etmiyorlar. Başkalarının dümen suyuna giriyorlar. Ehl-i dalalet ve onları alet edip, aleyhimize kullandıktan sonra o aleti de koruyor. Bu mu siyasetten uzak kalmak?
16- Bediüzzaman Şualar’da, “Risale-i Nur şakirtlerini tam bitaraf kalmak için siyaseti ve maddi mübarezeyi tam bırakmak ve hiç karışmamak lazım gelmiş” (S. 316-17.) demesi 1940 Afyon mahkemesinde, tek parti döneminde onların zalimane siyasetlerine taraf olmamak ve maddi olarak mübareze tarzında karışmamak ama fikren, ilme muhalefet edip, hakkı müdafaa etmek demektir. Bediüzzaman’ın hayatı bunu ispat etmektedir. Zira: Peygamberimiz (asm) “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” (İbn-i Kayyum el-Cevzi, Cevabu’l-Vafi, s.136; Kuşeyri, Risale, Ebu Ali Dekkak’tan, s.62.) “En büyük cihad haksız padişaha hak söz söylemektir” (Ebû Davud, Melâhim, 17; Tirmizî, Fiten, 13; Nesâi, Bey'at, 37; İbn Mace, Fiten, 20; Ahmed b. Hanbel, IV, 315.) buyuruyor. Bediüzzaman bunu yapmıştır. Daha sonra DP çıkınca bitaraflığı bırakarak haklı tarafa DP’ye açıktan destek olmuştur. O zamanda bitaraf kalmamıştır. Zira hakkı müdafaa eden biri çıkmıştır. Çünkü: “Hakka karşı bitaraf kalmak şıkk-ı muhalifi iltizamdır.”
17- Soyut kavramlar somut örnekler olmazsa doğru bilinemez ve uygulanamaz. Güzel Ahlakın her nevi için Peygamberimiz Hz. Muhammed; (asm) Adalet denince Hz. Ömer; Şecaat ve ilim denince Hz. Ali, Doğruluk ve Sıdk denilince Hz. Ebubekir; Hayâ denilince Hz. Osman (ra) örnek olarak verilmelidir. Yoksa herkes kendine göre adil, doğru, haklı, alim ve cesurdur. Demokratlık denince de DP ve temsilci olarak Adnan Menderes denilmelidir. Bediüzzaman demokratlığı müğhem ve ortada bırakmamış müşahhas olarak sahiplerini de göstermiştir. Oyunu da gizli bırakmamış açıktan DP’ye vermiş ve bu konuda tevillerin ve istismarların önünü kesnmiştir.
18- Dünya ahirete, nefis ibadete, at ise maksada götürmeye vasıta olduğu gibi siyaset de hâkimiyet-i islamiyeye vasıtadır. Dünyaya ve nefse aldanmamalı, hilesinden korunmalı ama terk edilmemeli. At da beslenmeli, yemlenmeli, gemlenmeli ve maksada gitmek için sırtına binmeli... Biz ehl-i tasavvuf değiliz ki, nefsi ve dünyayı terk edelim. Bu zaman onu kaldırmıyor. Doğrusunu yapmayan ve öğrenmeyenler, ehl-i dalaletin, ecnebinin siyasetine alet oluyorlar. Öyle ise onları ikaz etmek vazifemizdir. Biz sahabe mesleğini takip ediyoruz.
19- Mehdi’nin hilafet görevi siyaseti gerektirir. Hz. Hasan (RA)’ın 6 aylık hilafetini, hizmetini devam ettirmek siyaset işidir. Bediüzzaman “Biz sahabe mesleğini ve Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hüseyin’in meslek ve meşrebini ve Ehl-i Beyt’in yolunu takip ediyoruz” buyurur.
20- Bu zamanda siyaset revaçta olduğu için kimse kendisini kurtarmaz. Bilhassa siyaseti dinsizliğe alet edenler, dessas, aldatıcı, hilekar oldukları için onların oyun, hile ve tuzaklarından ancak siyaseti çok iyi bilenler kurtulabilir. İlmî olarak haklıyı haksızı bilebilenler ancak haklıya yardım edip, haksızı ayırt edebilir. Cahilâne bitaraf kalacağım diyenler, siyasilerin oyunlarına alet olur, bilmeyerek onların tuzağına düşer, İslam’a ve vatana zarar verirler. Cahil ve safdiller “bitaraf kalacağız” “riyasetten uzak duracağız” diyerek ehl-i bid’anın ehl-i dalaletin oyununa gelirler. Zulümlerine şerik olurlar. Ehl-i imanı perişan ederler ve zulmün devamına sebep olurlar. (Kastamonu Lahikası, 24.)
20. Bediüzzaman siyasette “Muktesit Mesleği” göstermiştir. Bu da hürriyetçi ve demokrat olmaktır. Bediüzzaman 1890 Mardin hayatından itibaren daha 17 yaşından itibaren hürriyetçidir. Hürriyet-i Şer’iyeyi müdafaa etmiş ve daima Hürriyetçilerin yanında yer almıştır. Ahrar ve Demokratlar istibdad-ı mutlakı kaldırıp tam bir hürriyet-i şer’iyeye vesile olacaklardır. Ben onların muvaffakiyetine çok dua ediyorum” (Emirdağ Lahikası, 2:520.) buyurmuştur. Mahkemelerde de “Bana hürriyetimi verin. Ben ekmeksiz yaşarım hürriyetsiz yaşayamam” (Tarihçe-i Hayat, 2013; s.718.) demiş ve hep hürriyeti istemiştir.
21- Dini siyasete alet edenler veya ehl-i dalaletin oyuncağı olanlar, Nur talebelerini daima siyasetle suçlamışlar, kabahatlerini setre çalışmışlar. Bediüzzaman da mahkemelerde hep siyasetle suçlanmıştır, biz de suçlanacağız. Bu tabiidir... Bundan kaçış yoktur. Birileri bizi tenkit ediyor diye hak ve hakikati gizleyemeyiz ve hak yoldan, istikametten ve doğru yoldan ayrılamayız.
Umumi Kurallar
1- Farz ve vacipler dışında emr-i bil’maruf ve haramlar dışında nehy-i anil’münker yoktur. Sünnet ve menduplarda nasihat ve tavsiyeler vardır. Tutmayana kötü gözle bakılmaz, tenkit edilmez.
2- Zaman-mekân ve yer değişikliği haramlarda ve farzlarda değişikliğe sebep olamaz... Haram her yerde haram, farz her yerde farzdır.
3- Vacibe sebep olan her şey vaciptir. Haramı götüren vasıta da haramdır.
4- Taallüm-ü siyaset siyaset değildir. Siyasetin muktesit mesleğini gösterip, ehl-i imanı irşat etmek, biz Nur talebelerinin vazifesidir.
5- Bir şey lazım ise levazımatıyla lazımdır. Bir şey mübah ise her yerde mübahtır. Mübah olan bir emri bazen yapmamak, bazen susmak siyaset icabıdır.
Siyaset gibi caiz olan bir şeyi yasaklamak ise caiz değildir. Herkes haddini bilmelidir. Bilmiyorsa susmalıdır. İstiyorsa öğrenmelidir. Biliyorsa hakkı söylemelidir.
Kişi bildiğinin alimi, bilmediğinin cahilidir. Beşikten mezara kadar ilim öğrenmek farzdır. Yanlışlık tatbik-i nazariyat ve muktezay-ı hali bilmemekten çıkar. Bir müslümana hak söz söylenince kibirlenerek karşı çıkmak yakışmaz. İmanın ve ihlasın gereği hakkı kim söylerse söylesin kabul etmektir. Karşı çıkmak ahmaklık ve aptallık alametidir.
Peygamberimiz (asm) “Alim olup neyi emredeceğini, neden nehy edeceğinizi tam öğrenmeden sakın emretme ve nehy etme işe girişme” buyurur. Zira Kur’an-ı Kerimde yüce Allah “Onlardan birçoğunun günah, düşmanlık ve haram yemede birbirleriyle yarıştıklarını görürsün. Yaptıkları ne kadar kötüdür! Din adamları ve âlimleri onları, günah olan sözleri söylemekten ve haram yemekten menetselerdi ya! İşledikleri fiiller ne kötüdür!” (Mâide, 5: 62-63.) buyurur. Tefsirlere baktığımızda Peygamberimizin (asm) “Müfessir-i Kur’an” diye övdüğü büyük sahibî Abdullah b. Abbas'ın (ra) Kur'an'da âlimlere yönelik en şiddetli / tehdit dolu âyet” olduğunu ifade ettiği görülür. (Maverdî, en-Nüket Ve'l-Uyûn, 2:50; Zemahşerî, Keşşâf, 1: 654.)
Netice
Risale-i Nur talebeleri iman dersini Risale-i Nurlardan aldıkları gibi, siyasi ve içtimai derslerini de Risale-i Nurdan alırlar. Günlük siyasi çekişmeler onları fikirlerinden vaz geçiremez, uzun vadede o fikirler hükmünü icra ederler. Bize sabır ve sebatla doğruları müdafaa yakışır. Biliyorsak konuşuruz, bilmiyorsak öğreniriz. Risale-i Nurları da anlamak için okuruz. Okumaktan amaç anlamak ve gereği ile amel etmek içindir. Herkes fikirlerini Risale-i Nur prensiplerine göre gözden geçirmelidir.
Herkes kendini Risale-i Nur prensiplerine göre düzeltmelidir, Risale-i Nurları kendi görüşlerine uydurmaya boşuna çalışmamalıdır. Zaman onu tekzip eder, Risaleleri tasdik eder. O, “Sahibüz’zaman” dır.
Nur talebeleri Üstadları gibi “Hürriyetçi ve Demokrattırlar.” Hürriyet ve demokrasiyi samimi olarak müdafaa edenler siyaseten Bediüzzaman ve Risale-i Nur’un gösterdiği yolda yürüyor ve Risale-i Nurların siyasi fikrini müdafaa ederek uygulamaya geçiriyor, tatbikat sahasına koyuyor demektir.
Bu durumda nurcuların ne yapması gerekir?
Tabii ki onların muvaffakiyeti için dua etmek ve her yerde dersleriyle, talebeleriyle ve bütün kuvveti ile onları iktidarda kalmasını muhafazaya çalışır.
Bediüzzaman ne yaptı? (Bakın Emirdağ Lahikası, 264, 267, 269, 422.)