FELSEFE
9.12.2024 17:24

Sosyolojinin Gelişimi

Mehmet Ali Kaya
Mehmet ALİ KAYA
Sosyolojinin Gelişimi

Sosyoloji, 1798 Fransız ihtilalinden sonra Batı’da başlayan çok yönlü toplumsal gelişmenin ürünüdür. Sosyoloji biliminin gelişmesini sağlayan pek çok olaylar ve hadiseler vardır. Bunların başında özellikle Osmanlıda “Meşrutiyetin” ilanını sağlayan olaylar gelir.

Sosyoloji, 1798 Fransız ihtilalinden sonra Batı’da başlayan çok yönlü toplumsal gelişmenin ürünüdür. Sosyoloji biliminin gelişmesini sağlayan pek çok olaylar ve hadiseler vardır. Bunların başında özellikle Osmanlıda “Meşrutiyetin” ilanını sağlayan olaylar gelir.

Öncesinde ise, İngiltere’den ABD’ye giden 13 koloni “1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirgesini” yayınlayarak İngilizlere karşı bağımsızlık ilan etmişlerdir. Bu durum İngiliz sömürgesine büyük darbe vurmuştur.

1768-1774 Osmanlı Rus Savaşında Osmanlı yenilir. Savaş sonrası imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması ile Ruslar tüm Osmalı Rum ve Ortodoks halkı üzerinde koruyucu sıfatı kazanır.  (1774) Bu durum Osmanlı’nın tükeniş ve iflasının ilanıdır. Kırım’ın ve Mısır’ın kaybedilmesi ile de Osmanlı İslam Dünyasını koruyamaz olmuştur.

19. Yüzyılda deniz hakimiyeti İngilizlerin eline geçmiştir. Denizlere hakim olan tüm dünyaya hakim olur. İngilizler denizlere hakim olmakla denizyolu ticaretini ellerine geçirmiş oldular.

19. Yüzyılda Osmanlıyı meşgul eden devletler Rusya, İngiltere ve Faransa olmuştur. Rusya’nın sıcak denizlere inme politikasından İngilizler çok rahatsız oldukları için Yunanistan aracılığı ile Rusya ve Osmanlıyı denetim altına almaya çalışıyordu. Bu sebeple Yunanları bağımsızlık için kışkırtarak bir çok çetelerin oluşmasını sağlamış ve bunları desteklemiştir. “Etniki Eterya” gizli cemiyetini kuranlar ve isyanlara sevk edenler İngilizlerdir. Günümüzde de PKK, İŞID ve benzeri terör örgütleri İngilizlerin desteğine sahip olmadığı söylenemez.

1829 Edirne Antlaşması ile Osmanlı Devleti Yunanistanın bağımsızlığını tanımak zorunda kalır. 1830’da ise resmen kabul eder. Bu arada Mısır’da M. Ali Paşa Osmanlı’ya karşı bağımsızlık ilan eder ve İngiltere’den büyük destek alır.

Osmanlı Devletinin yıkılmasını önlemek, gelişmesinin sağlamak ve çağdaş dünya ile yarışacak seviyeye çıkarmak için hamiyetli ve gayretli Askeriye ve Tıbbıye talebeleri 1789 Fransız İhtilalinin 100. Yılı olan 1889’da “İttihad-i Osmanî Cemiyeti”ni kurarlar. Bu cemiyet Tıbbıye, Harbiye ve Mülkiyede kökleşerek büyük bir desteğe sahip olur. Beş sene sonra 1894 yılında adını “Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti” şeklinde değiştirir. Avrupa’da ve Mısırda da örgütlenir.

Halife Abdulhamid bu örgütlenmeyi devlet için tehlikeli görerek takibat ve baskı ile üzerlerine gitmesinden dolayı önde gelen üyeleri Avrupa’ya kaçmak durumunda kalırlar. Özellikle Fransa’da toplanan İttihatçılar Halife Abdulhamid’in kendilerine yaptığı teklifler ve verdiği devlet memurlukları yüzünen kendisi ile anlaşırlar ve aşırı muhalefetten vazgeçerek İstanbul’a dönerler. Abdulhamid de Jön Türklerin mutedil yayınlarına izin verir. Bu konuda Mizancı Murad’ın bir “Sözleşme”ye imza attığı da gerçektir. Ama bir kaç sene içinde hak ve hürriyetler konusunda bir gelişmenin olmaması ve istibdadın daha da artarak devam etmesi üzerine Jön Türkler yeniden aşırı muhalefete başlarlar ve baskılara dayanamayarak yeniden Fransa’ya ve İngiltere’ye giderler.

4 Şubat 1902 tarihinde Fransa’da ilk “Jön Türk Kongresi” olan “İttihat ve Terakki Kongresi” toplanır. Bu kongrede Jön Türkler birlik sağlayamaz ikiye ayrılırlar. Ahmet Rıza’nın liderliğini yaptığı ve Prens Sabahattin’in de desteklediği “Adem-i Merkeziyetçi” ve “Hürriyetçi”ler ile Damat Mahmut Paşa’nın liderliğini yaptığı “Merkeziyetçi ve Devletçi” anlayışta olanlar fikir birliği sağlayamayarak ayrılırlar. Yine de “Meşrutiyetin ilanı” konusunda beraber hareket ederen nihayet 1908’de “II. Meşrutiyetin” ilan edilmesini sağlarlar.

1908’den 1912’ye kadar geçen Meşrutiyet yıllarında her ne kadar Meclis-i Mebusan’da merkeziyetçi ve devletçi olan İttihat ve Terakki Cemiyeti hakim olsalar da hükümet Halife Abdulhamid’in iradesi ile teşkil edildiği için Ahrarlar hakimdir. Böylece Meclis-i Mebusan ile Hükümet arasında uyuşmazlık meydana gelir ve tartışmalar bir türlü bitmez. Tartışmalar hükümetteki Ahrarlar ile meclisteki İttihatçılar arasında cereyan etmektedir.

1912 sopalı Seçimleri ile Ahrarlara büyük gözdağı verilmiş ve Meclis-i Mebusan İttihatçılardan teşekkül etmiştir. Ama hükümette yine Ahrarlar ağırlıklıdır. Bunun üzerine Enver Paşa 1913 “Bâb-ı Âlî Baskını” ile hükümet üyelerini istifaya zorlar ve hükümeti ele geçirirler. 1913-1918 yılları İttihat ve Terakki’nin hükümet dönemidir. Ancak bu dönem Abdulhamid’in zayıf istibdadından daha baskıcı bir tutum takınmak zorunda kalmış ve “Şiddetli İstibdada” dönüşmüştür.

“Hürriyet, Adalet ve Müsavât” sologanı ile gelen İttihat ve Terakki tam tersi bir icraat sergilemiştir. Bu tutumu Osmanlı’da aydınları yeni arayışlara itmiştir. “Sosyal Darvinizm” “Sosyalizm” “Pozitivizm” ve “Milliyetçilik” gibi akımların ve siyasi oluşumların meydana gelmesine zemin hazırlamıştır.

Sosyal hayatta, mekteplerde, basın ve matbuat aleminde “Bilim Siyaseti” “Bilimsellik” “Pozitivzm” ve İttihad-ı İslamı savunan “İslamcılık” akımlarının kökleşmeye başlamıştır. Bunların içinde “Osmanlıcılık” “Türkçülük” ve “İslamcılık” toplumda kabul görmüştür. Bundan dolayı iktidardaki “İttihat ve Terakki Fırkası” bazen Türkçü, bazen İslamcı kimliğne bürünmek ve bu fikirleri savunmak durumunda kalmış, kendisi tam bir “Demokratik” fikir üretememiştir.

Bütün bu akımların ve cemiyetlerin amacı toplumda birlik ve beraberliği sağlamak ve Osmanlıyı yıkımdan kurtarmaktır. Ancak iman zaafiyeti, ırkçılık, radikalizm, sosyalizm ve ahlak zaafiyeti gibi pek çok manevi hastalıklara yakalanmış olan Osmanlı halkını bir araya getirmek mümkün olmamıştır.

Bu dönemde toplumu okuyan ve Sosyolog olarak bilinen Prens Sabahattin’in “Hürriyetçi ve Adem-i Merkeziyetçi” fikirleri yanında Ziya Gökalb’in “Türkleşmek, İslamlaşmak ve Muasırlaşmak” fikirleri öne çıkmıştır. Ziya Gökalp  Sosyolojide Fransız Ekolünü temsil ediyordu. Yine bu dönemin Sosyoloğu olarak kabul edilmesi gereken Said Halim Paşa da “İslamcılık ve Türkçülüğü” esas almıştır. Ancak fikirlerini kabul ettirmede başarılı olamaz.

Osmanlı’nın yıkılmasından sonra Cumhuriyeti kuranlar kendilerine daha yakın gördükleri Ziya Gökalp’in sosyal fikirlerini kabul ederler. Ziya Gökalp de sosyolojisini “Türkleşmek ve Muasırlaşmak” üzerine kurar ve “İslamcılık”dan vaz geçer.

Youtube Kanalıma Abone Olun!

Düzenli olarak paylaştığımız videoları kaçırmayın.

Abone Ol