FELSEFE
4.9.2023 9:57

Tabiat Kanunları Yaratıcı Olabilir Mi?

Mehmet Ali Kaya
Mehmet ALİ KAYA
Tabiat Kanunları Yaratıcı Olabilir Mi?

Kanun, sürekli belli bir düzende hareket eden maddenin bu düzenliliğine verilen isimdir. Şayet ortada bir kural ve kanun varsa elbette bu kuralı ve kanunu koyan birisi vardır. Kanun dediğimiz şeylerin görünürde bir varlığı ve gücünün varlığı söz konusu değildir.

Şayet maddeye hareket ve şekil veren bir düzen olmasaydı hiçbir şey olmaz, kaos olurdu ve hiçbir ilim dalı da olmazdı. İnsan kainattaki kanunları keşfederek kanuna uyması ve kendi faydasına kullanmasıyla fennî ilimleri geliştirerek teknik ve teknolojik gelişmeyi sağlamıştır. O zaman “Kanun nedir? Kanunların ruhu var mıdır? Bu kanunları kim koymuştur ve neden kanun vardır?” gibi soruların cevaplandırılması gerekmektedir.

Kanun, sürekli belli bir düzende hareket eden maddenin bu düzenliliğine verilen isimdir. Şayet ortada bir kural ve kanun varsa elbette bu kuralı ve kanunu koyan birisi vardır. Kanun dediğimiz şeylerin görünürde bir varlığı söz konusu değildir. Kendilerinde uygulama ve varlıkları kendisine uymaya zorlama gibi bir iradesi ve gücü de yoktur. Varlığı ancak ona uyanların varlığından kaynaklanır. Kanuna uyan olduğu gibi bir de uygulayan güç olması gerekir ve bu güç kanuna uymayanları cezalandırma kudretine de sahip olmalıdır. Çünkü devlet, padişah bir kural ve kanun koyduğu zaman onu tatbik etmek için idarecileri ve uygulayıcı memurlar aracılığı ile uygular, insanları ona uymaya çağırır ve uymayanları polis ve askerler yakalar, mahkemede hakimler, savcılar yargılar ceza verir ve hapiste gardiyanlar ve infaz memurları görevlendirir. Yoksa kanunlar kanun olduğu için uygulanmaz ve bir müeyyidesi yoksa insanlar ona uymazlar.

Şayet kanunu koyan, uygulayan ve uyan olmazsa kanunun hiçbir anlamı olmaz, bir iddiadan öte bir şey ifade etmez. Tabiat kanunları da böyledir. Eşya üzerinde etki etmesi için onu uygulayan güçlerin olması gerekir. Onlar meleklerdir. İnsanlar arasında düzeni sağlayan kanunları memurlar uyguladığı gibi kainattaki düzeni sağlayan yasaları da uygulayan elbette görmediğimiz meleklerdir. Nasıl ki bedenimizin düzenini ruhumuz belli kanunlar çerçevesinde sağlıyorsa kainattaki düzeni sağlayan yasaları da melekler ve ruhani varlıklar yürütmektedir. Yoksa kural olmaktan öte hiçbir varlığı olmayan kanunların düzeni sağlaması ve eşyaya hükmetmesi imkanı var mıdır?

Meselâ, “Yer çekimi kanunu” dediğimiz zaman bu kanunun taşa ve dünyaya hükmeden bir güç olduğunu söylemiş olmuyoruz. Bıraktığımız her şey devamlı dünya üzerine düştüğü için buna kanun demişiz, ama kanunun tesiri yoktur, müessir, yani kanunu bu şekilde koyan ve uygulayan yüce Allah’tır ve görmediğimiz melekler bu kanunun uygulamasına nezaret etmektedirler.

Tabiat kanunları maddenin nasıl hareket ettiğini açıklar ve bizim ondan istifade etmemizi ve faydamıza kullanmamızı sağlar. İnsan Allah’ın eşyaya koyduğu kuralları ve kanunları keşfederek kendi faydasına ve hayatı kolaylaştırmasına kullanır. Meselâ, sesin yayılma kanunu, aynanın ışığı yansıtma kanunu, suyun ve havanın kaldırma kanunu, yerin çekme kanunundan yararlanarak teknik e teknolojik gelişmeleri sağlamış ve hayatımızı daha yaşanabilir hale getirmiş, işlerimizi kolaylaştırmış ve ihtiyaçlarımızı gidermiş oluruz.

Maddenin düzenli hareketini tabiat kanunlarına dayanarak açıklamak saçmadır, gerçeği örtbas etmek ve o kanunun uygulanması için çalışan, faaliyet gösteren bütün çalışanları inkar etmek demektir. Hak ve hakikate karşı büyük bir isyandır. Meselâ, mükemmel tasarlanmış bir uçağın uçmasını havanın kaldırma kanununa, elektrik kuvvetine ve maddenin çekim kanununa ve uçağın parçalarının kendi kendine bir araya gelmesi ile izah etmek, o uçağı yapan mühendisleri, onun için çalışan işçileri ve uçağın kaptanını ve pilotlarını inkar etmek, onların bu konudaki çabalarını ve emeklerini kabul etmemek ve onlara karşı büyük bir haksızlık etmek olmaz mı?

Tabiat kanunları büyük bir faaliyetin planlanması ve uygulanmasından sonra ortaya çıkan bir sonuç ve bir hükümdür. Önce kanun vardı sonra eşya var oldu” düşüncesi yanlıştır. Doğrusu, önce eşya yaratıldı ve düzene kondu, bu düzenin mükemmel işlemesinden ve belli bir düzenle hareket etmesinden doğdu. Bu sebeple vücud-u haricisi olmayan ve soyut bir kavram olan Tabiat kanunları biri güç ve kudret değildir. Yazılan bir kitabın sahibi ne mürekkeptir, ne onu yazan kalemdir, ne kalemi tutan eldir, ne de elin bağlı olduğu koldur, onların tamamına hükmeden hayat, ilim, irade, kudret sahibi bir insan olduğu gibi tabiata hükmeden de hayat, ilim, irade ve kudret sahibi olan gören, işiten ve varlıklarla iletişim kuran yüce Allah’tır.

Tabiat kanunları nedir ve bize neyi gösterir?

1. Kanunlar kainatta mükemmel bir düzenin varlığını ispat eder. Düzen olmazsa ne ilim olur, ne de kanun söz konusu olmaz. Büyük bir kaos olur ve hiçbir şey vücuda gelmez.

2. Tabiat kanunları bize kainattaki düzenin nasıl işlediğin gösterir. Güneş sisteminden tutun, dünyadaki hayatın nasıl mükemmel şekilde devam ettiğini ve insanın varlıkla, canlılarla nasıl münasebet kurması gerektiğini ve onlardan istifade etmek mümkün olur.

3.  Tabiat bir matbaadır, üzerinde pek çok canlılar yaratılır, tabiat bu canlıların yaratılmasında gerekli olan malzemeyi ve gıdayı sağlar. Bunu da belli kanunlar çerçevesinde o tabiattaki sebepleri kullanan görünmeyen ilim, irade, kudret sahibi biri tarafından yapılır. Bir nakıştır, o nakşı bize görünmeyen bir nakkaş işler. Tabiat üzerinde iş yapmaya müsait malzemelerdir. Bir usta binaya lazım olan taşı, toprağı, keresteyi, demiri, çimentoyu ve çiviyi kullandığı gibi, yaratıcı da hem tabiattaki malzemeleri yoktan yaratır, hem de bu malzemeleri işleyerek farklı terkiplerle çok farklı varlıkları yaratır.

4. Tabiat bir kanunlarla işleyen bir nizam ve düzendir. Bu da bize kanunları koyan ve düzenli bir şekilde işleten hayat, ilim, irade, kudret sahibinin işlettiğini gösterir.

5. Tabiatta düzeni sağlayan kanunlar bir kanun koyucuyu ispat eder, akla gösterir. O kanunlarda bir kudret yoktur ki kendi kendine işlesin. Ancak kudret sahibi birisinin işletmesi ile işler. Kanunlar sebeptir, ama onlarda tesir yoktur. Tesir ancak tabiata hayat veren ezeli bir hayat sahibi, ilmi, iradesi ve kudreti ile eşya üzerinde tasarruf eder, tabiat bu tasarrufu kabul eder ve bu kudrete boyun eğer, onun emrinde çalışır.

6. Tabiat kanundur, kudret değildir. Tabiat kanunları dediğimiz farazî, görünmeyen ve harici vücudu olmayan soyut şeylerdir. Su neden kaldırır? İtme ve çekme gücü nedir? Mıknatısın farklı kutupları neden vardır ve neden birbirini çeker veya iter? Bütün bu kanunlar ancak yaratıcı ve kudret sahibi birisinin öyle olmasını istemesi ile meydana gelir. Öyle ise tabiat kanunları Allah’ın iradesidir, öyle ol” demiştir ve öyle olmuştur. Ateşe “Yak!” demiştir, Suya da 100 derecede don!” dünyaya başın eğik olarak kendi etrafında 24 saatte, güneşin etrafında 365 günde dön emretmiştir, onlar da onun emrine itaat etmişlerdir. Harici bir vücudu ve varlığı olan somut bir şey değildir.

7. Tabiat fail değil, kâbildir. Varlığı kendiliğinden değil, başkasına tabidir ve onun üzerinde yaptığı faaliyetleri kabul eder. Yani Allah’ın iradesine ve kudretinin üzerinde tasarruf etmesini kabul eder ve ona itaat eder.

8. Tabiat mastar değil, mistardır. Yani, bir şeyin düzgün yapılmasını sağlayan cetvel, bir alettir. Masdar kaynak demektir. Tabiat hiçbir şeyin kaynağı değildir, onun üzerinde tasarruf eden ve ona şekil ve güzellik veren tabiattaki her şeyi yoktan yaratan Allah’tır.

9. Tabiat, şeriat-ı iradiyedir; hakikat-ı hariciye değil… Yani Allah’ın iradesinin nasıl tecelli ettiğini gösteren bir ayinedir. Allah iradesini onun üzerinde tecelli ettirmekte ve göstermektedir.

Bediüzzaman Said Nursi hazretleri tabiatı böyle tarif ve tasvir etmektedir.

Allah’ın varlığını kabul etmeyen ve inkar edenler tabiatta cereyan eden kanunları, işleri ve fiilleri “düzenin kendisi düzenin sebebi imiş” gibi bize anlatmak ve bizi buna inandırmak istemektedirler. Bu ise büyük bir yalan ve aldatmacadır. Nitekim Avusturyalı filozof ve matematikçi Ludwig Wittgenstein (1889-1951) şöyle der: “Modernitenin büyük bir aldatmacası, tabiat kanunlarının kâinatı açıkladığı yalanıdır. Tabiat kanunları kâinatı tarif eder, düzeni tarif eder. Ama hiçbir şey açıklamaz” demiştir.

Tabiat Kanunları Düzenin Kaynağını Bize Anlatır

Kainat yoktan, Bediüzzaman’ın ifadesi ile “Adem-i Sırftan” Allah’ın ilmi, irade ve kudreti ile yaratılmış ve vücut verilmiştir. Ve bu varlıklar Allah’ın irade ettiği ve dilediği şekilde belli kanun ve kurallara bağlı olarak hareket ederler. Atomlardan güneş sistemine, galaksilere ve orada yaşayan tüm canlılara kadar her şeyin düzenli hareketi kanunlara uyduğunu göstermektedir. Bu kanun ve kuralları da varlığı yaratan yüce Allah öyle olmasını dilemiş ve koymuştur. Bu sebeple kainatta kaos değil bir düzen vardır.

Kainatta öyle ince ve dakik bir ölçülü bir nizam ve düzen vardır ki bu ölçü birazcık sapma gösterse hayat olmayacak ve kaos yaşanacaktır. Meselâ; 13,7 milyar sene önce ilim adamlarının “Big-Bang” adını verdiği büyük bir patlama ile yokluktan varlık alemine geçiş başlamıştır. Astrofizikçi Hugh Ross’un ifadesi ile; “Planck süresi içinde (kâinatın başlangıcından sadece 10-43 saniye sonra) genişleme ve çökme kuvvetlerinin oranında 1055’te bir kadar bir farklılık olsaydı ya genişleme çok hızlı olup galaksiler meydana gelmeyecekti ya da daha yavaş olup çok hızlı bir çöküş olacaktı.” (John Lennox. Aramızda Kalsın Tanrı Var. Ufuk Yayınları, 2013, s. 96.)

Yaratılışın ilk saniyesinde fiziğin dört temel kuvveti olanÇekim gücü, zayıf nükleer güç, kuvvetli nükleer güç ve elektromanyetizma” çok ince ve hassas değerlerle ortaya çıkmıştır. Bu kendi kendine olamaz, derin ve ihatalı bir ilmin, her şeye nüfuz eden irade ve her şeye gücü yeten kudret tarafından planlanır, hesaplanır ve tasarlanır. Buna “Allah’ın Kaderi” denir.

Çekim gücü elektromanyetizmadan 1039 kere daha zayıftır. Daha zayıf olsaydı yıldızların yoğunluğu daha az olacak ve kısa zamanda yakıtlarını tüketeceklerdi. Zayıf nükleer güç çekimden 1028 kat daha güçlüdür. Bu güç biraz daha fazla olsaydı helyum atomu ve diğer atomlar ve elementeler oluşmayacaktı. Biraz daha az olsaydı kainattaki bütün hidrojenler helyuma dönüşür ve su ortaya çıkmazdı. Kuvvetli nükleer güç yüzde 2 daha az olsaydı atomlardaki protonlar oluşmaz, bittabi atom meydana gelmezdi.

Biyolojik hayat için temel element olan karbonun sentezi ve diğer elementlerle bağ kurabilmesi için kuvvetli nükleer gücün, elektromanyetik güce oranı şimdiki gibi olması gerekir. Bu konuda az bir sağma sapma hayatı imkansız hale getirir. İşte varlık ve hayat bu kadar ince ve dakik bir ölçü ve nizamla devam etmektedir. Bu durum kendi kendine olabilir mi? Zira bir defa bunun oluşması yetmez. Zira devamlı değişim, dönüşüm ve etkileşim vardır. İlk yaratılıştan kıyamete kadar bu dengenin bozulmaması ancak sonsuz ilim, irade ve kudret sahibinin bizatihi daima bu dengeyi korumasına, murakabesine ve dikkatle muhafazasına bağlıdır. Fizik bilginleri bu kanunları ve gerçekleri yeni keşfetmişlerdir. Ama bu düzen ve kanunlar yaratılıştan günümüze hiç sapma göstermeden devam etmektedir.

İnsan aklının almadığı bu mükemmel düzen göstermektedir ki daha varlık yaratılmadan önce hayatın devamı için lazım olan bütün şartlar, kanunlar, imkanlar ve incelikler bütün detayları ile düşünülmüş, planlanmış ve ayarlanmıştır. İşte Kur’an buna “Kader” demektedir. Kader her şeye hakimdir. Kader olmazsa ve kaderin ince hesabına göre kaza olmaz, her şey buna göre yaratılmazsa ve sonsuz kudret sahibi denge ve düzenin bozulmaması için her şeyi bilmez, her şeyi görmez, her yerde ilmi, irade ve kudreti ile hazır ve nazır olmazsa hayat bir anda ölüme, düzen bir anda kaosa döner, kaos meydana gelir ve kıyamet kopardı.

Nasıl ki bir fabrikayı yapan mühendis ne amaçla o fabrikayı yapmak istiyorsa ona göre kurgulayacaktır. Makinelerini, çarklarını, çalışanlarını hep buna göre planlayacaktır ve devamlı gözetleyecek ve en basit bir hatadan haberi olup düzeltecektir. Yoksa fabrikayı çalıştırmak ve istenen ürünü almak imkansız olur. Kainat fabrikası da böyledir.

Tabiattaki Düzenin Sebebi Nedir?

Tabiat canlı cansız bütün varlıklara denir. Tüm fizikçiler, astronomlar ve kimyacılar derler ki “Kainatta, tabiatta, varlıklar arasında mükemmel bir düzen vardır ve bu düzen matematiksel olarak kesin ve birbirine bağlı olarak işlemektedir. Bu kanunlar her yerde aynı şekilde işlemektedir. Atom altı dünyasında da dev galaksilerde de aynı sistem ve aynı kanunlar geçerlidir. Demek ki kanun koyucu birdir. Madem mükemmel işleyen bir düzen vardır. Elbette bu düzeni kurgulayan birisi vardır ve onun ilmi, iradesi ve kudreti vardır ve her yerde hükümfermadır.

Şefsiz bir orkestranın bir senfoniyi kusursuz icra edebilmesine imkan var mıdır?

Bir fabrikanın veya saat gibi basit bir makinenin nasıl çalıştığını açıklamak, onu yapan ustanın olmadığını mı bize anlatır, yoksa o ustanın ve mühendisin ne derece harika bir ilme, irade ve güce sahip olduğunu mu açıklar?  Dolayıyla bilim dediğimiz ilim ateizmi değil, Allah’ın varlığını bize ispat eder. Bu sebeple ateizmin ve şirkin bilimle ve ilimle bir ilgisi yoktur, tamamen gerçekle ilgilisi olmayan bir vehimden ibarettir.

Varlığın tesadüfen meydana geldiğini, sonra canlıya dönüştüğünü, sonra hayvana ve en sonunda da insana evirildiğini iddia etmenin ilmî, aklî ve mantıkî bir izahı yoktur. Tamamen gerçeği bilmemekten ve vehimden kaynaklanan felsefî bir safsatadır. Bunun için aklı başında olan ve gerçeği gören İskoçyalı John Leslie’nin ifadesi ile; “Eğer tabiatın isleyişinin oldukça tesadüfî ve ayrıca tamamıyla zorunlu gibi görünen yönleri varsa, bunlar özellikle Yaratıcı’ya inancı destekleyen delillerdir.” (John Leslie, Infinite Minds, Oxford: Clareendon, 2001, s 213.)

İnsan Tabiatın İşleyişine Karışabilir mi?

Canlı varlıklar içinde akıllı, ilme ve iradeye sahip olan ve eşya üzerinde tasarruf edebilen tek canlı insandır. İnsanın kainata bir madde ve bir kanun ilave edemediği ve kanunları değiştiremediği, onlara uymak zorunda olduğu da şüphe götürmez bir gerçektir. İnsan ancak mevcut kanunları keşfederek, eşya üzerinde tasarruf ederek ortaya çıkardığı sanat, teknoloji ve kültür ancak tabiata ve kanunlara uyumla mümkündür.

Hal ve durum böyle olunca kainattaki düzene ve işleyişe müdahale eden, kıştan sonra ölmüş olan yeryüzünü yeniden dirilten ve bunun için gerekli şartları oluşturan kudret kimin kudretidir? Elbette Allah’ın kudretidir. Tabiat bize bunu açıklamakta ve faaliyeti ile ispat etmektedir. Elbette taş, demir, kireç, beton, kereste gibi malzemeler bir binanın yapılması için gerekir; ancak bir usta ve mühendis olmadan bunlar kendi kendilerine binayı oluşturamazlar.

Aynı şekilde kağıdı, mürekkebi ve kalemi bir araya getirseniz kendi kendilerine anlamlı bir kitabı yazamazlar. Kitap bu maddeler olmadan yazılmaz, ama onu yazan derin bir bilgiye, edebi kişiliğe sahip olan insandır.

Bu sebeple kainattaki maddelerle, atomlarla; toprak, hava, su ve ısı-ışık ile ve fizik kanunları ile tesadüfen hayatın oluştuğunu ve düzenin kendi kendine kurulduğunu iddia etmek büyük bir safsatadır. Bunu anlamak için hayatın yapı taşı olan bir protein molekülünü incelemek yeterlidir. Proteinler aminoasitlerin belli dizilimleri ile ortaya çıkar. 20 çeşit aminoasit vardır. En küçük bir protein en az 300 amino asitten meydana gelmektedir. Böyle en küçük bir proteinin tesadüfen veya kendiliğinden amino asitlerden meydana gelme ihtimali nedir biliyor musunuz?

Matematikçi astronom Cambridge Astronomi Enstitüsü’nde çalışan İngiliz astronom Sir Fred Hoyle’in (1915-2001) ifadesi ile “100 amino asitli en basit bir enzimin doğru yerde ortaya çıkması için ihtimal 10130’de bir demektir. En basit mikroorganizmalardan E. Coli için 2000 enzime ihtiyaç vardır. Bunların tamamının bir bakteride bir arada bulunma şansı 1.040.000’de birdir.” Bu hesaba göre bir koli bakterisinin tesadüfen meydana gelmesine dünyanın ömrü yetmemektedir.

Bütün bunlar göstermektedir ki bir bakterinin oluşması ancak tabiat üstü olan Allah’ın sonsuz ilim, irade ve kudreti ile mümkündür. Bu sebeple ateistlerin tesadüfen bir proteinin oluşumunu izah etmeleri mümkün değildir. Bunun için onların ilim dedikleri şey tamamen koyu kör bir cehaletten ibarettir.

Çünkü proteinin bir anda oluşması yeterli değildir ve hemen bozuluverir. Bir bakteri için yüz çeşit proteine ihtiyaç vardır ve bunların mükemmel bir düzen içinde devam etmesi şattır. Bu durumda tesadüfen bir proteinin ve bakterinin oluşmasını düşünmek aklın nasıl bir hurafe ve safsata içinde olduğunu göstermektedir.

Sonuç

Hayatı, düşüncesi, bilinci, benliği, iradesi olmayan bir canlının tesadüfen, tabiat kanunlarının gereği meydan gelmesi bu derece imkansız ise hayatın ortaya çıkması, canlılarda ruhun meydana gelmesi, tesadüfen madde ile izah edilemeyen akıl, zeka, duygular, bilinç ve benliğin oluşması, irade ve aklın ortaya çıkmasının imkan ve ihtimali var mıdır? Bütün bunlar kainatı, insanı, ruhu ve hayatla alakalı her şeyi yoktan yaratan, aralarında mükemmel bir düzen ve uyumu sağlayan sonsuz hayata, ilim, irade ve kudrete sahip olan Allah’ın varlığını ve birliği ilmî, aklî ve mantıkî bir gerçektir.

Kaynak

Prof. Dr. Mehmet CESUR (Gaziantep Üniversitesi, Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Rean AD, Gaziantep

(https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/tabiat-kanunlarinin-mahiyeti-nedir)

Youtube Kanalıma Abone Olun!

Düzenli olarak paylaştığımız videoları kaçırmayın.

Abone Ol