
Ehl-i İlim olan müçtehitlerin ve mezhep imamlarının beyan ettiği şeriatın yani Allah'ın emir ve yasaklarının bir meselesine itaatin kazandırdığı Allah'a yakınlığı ve sevabı tasavvufun hiçbir evradı ve ezkarı kazandıramaz. Yani bir farz ibadeti yapmak ve bir haramdan kaçmanın sevabını hiçbir nafile ve evrad ve ezkar kazandıramaz.
SORU:
Tarikat ve tasavvuf yoluyla elde edilen makamlar yapılan ibadetler daha üstün değil midir? Tek kurtuluş yolu tasavvuf yolu değil midir? Veleyet-i kübra yolu tasavvuf yolu değil midir?
CEVAP:
Tasavvuf ve Tarikatı "Velayet-i Kübra" ve marifetullahta en yüksek makam olarak görüp anlayan ve bunu anlatmak isteyenler felsefi pek çok yorumlar yapabilir ve ayetleri ve hadisleri kendi amaçları doğrultusunda tevillerle istedikleri gibi yorumlayabilirler. Bütün bunlar "Tasavvuf ve Tarikat yoluyla emraz-ı kalbiyenin izalesine çalışmak ve seyr-i süluk ile marifetullahta mesafe katetmek için çalışmadır ve en nihayeti "Şeriatın" ve "Hakikatin" bir meselesine yetişemez. Zira Bediüzzaman ve İmam-ı Rabbani gibi Şeriatta ve Velayette müceddit olan Kur'anın hakaıkına ve sırlarına vakıf olanlar tarafından velayet yolu ve makamları "Velayet-i Suğra" olarak isimlendirmişlerdir. Onların kendi kendilerine velayetlerine "Velayet-i kübra" demelerinin bir değeri yoktur.
Ehl-i İlim olan müçtehitlerin ve mezhep imamlarının beyan ettiği şeriatın yani Allah'ın emir ve yasaklarının bir meselesine itaatin kazandırdığı Allah'a yakınlığı ve sevabı tasavvufun hiçbir evradı ve ezkarı kazandıramaz. Yani bir farz ibadeti yapmak ve bir haramdan kaçmanın sevabını hiçbir nafile ve evrad ve ezkar kazandıramaz. Sahabe mesleğinin Kur'ana ve İmana hizmetindeki bir meselesine yetişebilmeleri ise zaten mümkün değildir. Velayette kat-ı meratip eden bir velinin velayet yoluyla kazandığı makam Uhutta Hz. Hamza'yı şehit eden Hz. Vahşi'nin "Mescid-i Dırarı" peygamberimizin emri ile yıkmasının sevabına denk gelemez.
Mücedditler zamanın sahibi ve halifeleridirler. Şeriata hizmet eden alimler de onlara bağlı valiler durumundadır. Tasavvuf erbabı da onların altında kaymakam ve köy mutarı mesabesindedirler. Bir köy muhtarı köyde tek adamdır ama kasabadaki kaymakam ve valiye bağlıdır, onlara itaat etmekle yükümlüdür. Kaymakam ve valiler de ilçe ve ilde tek adamdır ama Halifeye ve padişaha itaat etmekle mükelleftirler. Aksi taktirde vazifelerinden azlolunurlar.
Seyr-i Süluku şöyle izah edebiliriz. Seyr-i Süluk yolda yürümek demektir. Tasavvuf yolu emraz-ı kalbiyeyi izale etmek ve sünnete uymayı meslek edinmekle ve marifetullahta terakki için yayan uzun bir yoldan geçmek gerektiğini ifade ederler. Mesela Hacca gideceksiniz ehl-i tasavvuf der ki yayan yürüyerek gitmek daha faziletlidir. Zira Yolda giderken pek çok köylerden, kasabalardan, şehirlerden, dağlardan ve vadilerden geçersiniz. Oralarda şöyle şöyle acaip şeyler görür ve pek çok insanlarla karşılaşır ve onlardan pek çok esrarı öğrenirsiniz ve böylece marifetiniz ve hayretiniz artar imanınız da inkişaf eder. Gittiğiniz yerlerde yaptığınız zikirler ve ibadetlerle şöyle sevaplar kazanırsınız derler. Doğrudur. Ama Kabe'ye ancak 40 günde veya yoldaki zevkli maceralar hoşunuza gider 40 senede varırsınız. Bu arada Kabe'ye yetişmeden ölebilir, yolda eşkiyalar rast gelir mallarınızı ve canınızı alabilir, pek çok tehilkelerle karşılarak kazandılarınızı da kaybedebilirsiniz veya şeytanlar sizin önünüze çıkar yolunuzu değiştirir ve yoldan çıkabilirsiniz. Bu tehlikler vardır.
Tasavvufun "Seyr-i Sülük" mesleğine girmeden ulema ve sahabe gibi gitmek ise Otobüsle ve Uçakla Hacca gitmek gibidir. Daha kolay ve rahat ve daha selametli ve hızlıdır. Otubüsle bir haftada ve uçakla bir iki saatte gider Allah'ın emri olan Hac vazifesini ifa edersiniz ve Kabede kıldığınız iki rekat namazınız da yolda kılacağınız bin rekat namazdan efdal olur ve o sevabı da alarak yolda kırk senede elde edilecek sevaba ve Allah'a yakınlığa Kabede bir ay içinde elde edersiniz ve kazancınız daha çok olur. Ama yolda göreceğiniz pek çok acaip manzara ve hayret edilercek şeylerden mahrum kalırsınız.
Şimdi tasavvuf erbabı yolda gördükleri acaip halleri ve tehlikeleri ve bu tehlikelerden inayet-i ilahi ile kurtulmalarını ve yaptıkları ibadetlerini sizin Kabe'de kazandığınız ibadetten daha üstün görebilirler. Onlara bu sizin seyriniz önemesizdir, bizim kazanımımız daha çoktur deseniz de inandıramazsınız. Zira onlar macerayı seven ve ona önem veren kişilerdir.
İşin hakikati ve esası budur.
Bu nedenle siz onlara karışmayın kendi mesleğinizin de değerini bilin. Onlara özeniyorsanız o zaman onlarla berabr o tehlikleri yollarda yürümeye devam edin, biz sizi gelebilirseniz Kabe'de bekleriz...
Tamam mı kardeşim...