DİN
16.12.2023 9:43

Yetmiş Üç Fırka

Mehmet Ali Kaya
Mehmet ALİ KAYA
Yetmiş Üç Fırka

Ehl-i Sünnet dılındaki fırkalar "Ehl-i Bid'a" ve "Fırak-ı Dalle" sayılır. Peygamberimiz (asm) "Sünnetimize aykırı olan bild'adır. Her bid'a dalalettir. Her dalalet ise cehennemdedir" (Müslim, Cuma, 43.) buyurmuşlardır.

Giriş

Peygamberimiz (asm) “Ümmetim 73 Fırkaya ayrılacak 72 fırka ateşe girecek bir tanesi kurtulacaktır. Kurtulacak olan da benim ve sahabelerimin yolundan gidenler olacaktır” (Fethu’l-Kebîr, 1:306.) buyurmuştur. Peygamberimizin (asm) bize emanet ettiği Kur’an ve Sünnete sarılarak sahabe ve Hulefa-i Raşidin’in yolunu takip eden ve ümmetin ekseriyetini teşkil eden “Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat” olmuştur. İşte “Fırka-i Naciye” “Ehl-i Sünnet” olacağını Peygamberimiz (asm) haber vermiştir.

72 Fırka Hangileridir?

1. Mutezile 20 şubedir.

2. Şia ve Revafıza 22 şubedir.

3. Havâric 20 şubedir.

4. Mürcie 5 şubedir.

5. Necâriyye 3 şubedir.

6. Cebriye 1 şubedir.

7. Müşebbihe 1 şubedir.

8. Fırka-i Naciye Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat olup 1 şubedir.

Ehl-i Sünnetin imamları itikatta “Eş’ârî” ve “Maturudî”dir. Amelde ise “Hanefi, Şafi, Hanbelî ve Malikî” mezhepleridir. Türklerin tamamı Maturudî ve Hanefîdirler. Zira İmam-ı Azam da İmam Matutudî de Türk’tür.

Peygamberimiz (asm) “Kalbinde zerre kadar imanı olan cehennemden kurtulur. Kim ölürken ‘Lâ ilâhe illah’ derse ve bu iman üzere ölse cennete gider” (Müslim, İman, 151.) buyurur. Biz bu hadislerden Allah’ın birliğini ve Peygamberimizin (asm) Allah’ın Resulü olduğunu kalben kabul eden ve diliyle bunu ikrar edenin cennete gireceğine inanıyoruz. Evet, iman kalp ile tasdik ve dil ile ikrar etmek, dilin söylediğini kalbin tasdik etmesidir.

İslam alimleri diliyle Müslüman olduğunu ikrar eden kimseyi küfür ve nifakla itham etmeyi kebairden, büyük günahlardan yasaklamış ve Peygamberimizin (asm) “Kim Müslüman kardeşine ‘Ey kâfir!’ derse ikisinden birisi kafir olur. O sıfat söylenende yoksa söyleyene döner” (Müslim, Îmân, 111. Tirmizî, Îmân, 16.) buyurmuşlardır.

Ehl-i Sünnet uleması “İmana itibarda ikrar kafidir. Kalbini ise Allah bilir. Peygamberimiz (asm) iman konusunda ikrarı yeterli görmüşlerdir” demişler ve bu konuda ittifak etmişlerdir.

Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Biz kitabı beğenip seçtiğimiz kullarımıza miras bıraktık. Onlardan bir kısmı nefislerine zulmedenlerdir. Bir kısmı da muktesit ve mutedildir. Bir kısmı da Allah’ın yardımıyla hayrat peşinde koşanlardır. İşte bu büyük fazl-u keremin tâ kendisidir” (Fatır, 35:32.) buyurarak inananların da günah işleyenler, orta yolda gidenler ve seçkinler olacağını bize haber verir. Seçkinlerden olmak elbette kolay değildir; ama onları seven olmayı herkes yapabilir.

Seçkinler: Sahabeler, tabiin ve tebe-i tabiîn ile mücedditler ve müçtehitlerdir.

Nefsine zulmedenler: Kur’ân-ı Kerimi okudukları halde amel etmeyerek günahlara dalanlardır. Allah’ın nimetlerine şükretmeyerek nankörlük edenlerdir.

Muktesitler: Kur’an ahlakı ile ahlaklanan, büyük günahlardan sakınan; ama küçüklerinden kendilerini kurtaramayanlardır.

Hayırda yarışanlar: Kur’an ahlakı ile ahlaklanan, hayır yolunda çalışan, nefsi ve malı ile hayırlı hizmetler peşinde koşanlardır. Bu üçünden birine dahil olmak Allah’ın insana en büyük faz ve keremidir, ihsanı ve ikramıdır. Yüce Allah hayırda yarışanlar için “Hayır yarışlarında, ta öne geçip kazananlar: Onlar öncüdürler. İşte onlar en çok yaklaştırılmış olanlardır. Naim cennetlerindedirler” (Vâkıa, 56:10-12.) buyurarak över.

Peygamberimiz (asm) bu ayet-i kerimeyi okudu ve “Bizim sabıkımız öne geçip kazanmaktır. Muktesidimiz kurtulmuştur, nefsine zulmedenler ise affedilmişlerdir” buyurmuşlardır. Peygamberimiz (asm) ayrıca “Sabıklar hesaba çekilmeden cennete girerler, muktesitler hafif azaba duçar olurlar, nefislerine zulmedenler hapsedilirler ve kurtulamayacaklarını zannederlerken iman imdatlarına yetişir de Rahmet-i İlahiye ile affolunurlar da cennete girerler” buyurmuşlardır.

İnsanlar, altın ve gümüş madenleri gibidir. İslâm öncesi dönemde hayırlı olanlar, İslâm döneminde de İslâm’ı kavramak kaydıyla hayırlıdırlar. Ruhlar, askerî birlikler gibidir. Birbirleriyle tanışan ruhlar, birbirleriyle kaynaşırlar, tanışmayanlar da ayrılığa düşerler.” (Buhârî, Enbiyâ, 2; Birr, 159, 160; Ebû Dâvûd, Edeb, 16.) buyuran Peygamberimiz (asm) insanların da altın, elmas, bakır, demir gibi oldukları gibi altının da 24 ayarı, 22 ayarı ve 16 ayarı olduğu gibi istidat ve kabiliyetlerin de farklı farklı olduğunu bize haber vermiştir.

Bütün bu gerçeklerden dolayı İmam-ı Azam (ra) “Bir mümin günahı inkâr etmedikçe ve Allah’ın hükmünü de reddetmedikçe günahı işlemesi ve emre uymaması ile imandan ve dinden çıkmaz; ancak günahkâr olur” (İmam-ı Azam, Fıkh-ı Ekber, 1-5.) demiştir.

“Bazen söz küfür görünse de söyleyen kafir olmaz.” Bu bir islâmî hükümdür. İmam-ı Gazali “Bir kimsenin doksan dokuz yönü küfrüne, bir sözü imanına alamet ise onun mü’min olduğuna hükmedilir” demiştir. Aynı şekilde Sultan Fatih’in Müftü-ü Azamı ve Şeyhulislamı Molla Hüsrev “Dürer” isimli fıkıh kitabında “Bir meselenin doksan dokuz yönü, bir insanın da doksan dokuz sıfatı küfür görünse, bir yönü de imanı gerektirse ve iman alameti ise, müftüye ve mü’mine yakışan iman tarafına meyl ile onu işleyeni ve o meseleyi söyleyenin imanına hükm olunmaktır” der.

Bediüzzaman Said Nursi hazretleri de şöyle der: Bazı âyât ve ehâdis vardır ki, mutlakadır; külliye telâkki edilmiş. Hem öyleler vardır ki, münteşire-i muvakkatedir; daime zannedilmiş. Hem mukayyed var; âmm hesap edilmiş. Meselâ, demiş, “Bu şey küfürdür” yani, o sıfat imandan neş'et etmemiş; o sıfat kâfiredir. O haysiyetle, o zât küfür etti, denilir. Fakat mevsufu ise, mâsume ve imandan neş'et ettikleri gibi, imanın tereşşuhatına da hâize olan başka evsafa malik olduğundan, o zât kâfirdir, denilmez. İllâ ki, o sıfat küfürden neş'et ettiği, yakînen biline... Zira başka sebepten de neş'et edebilir. Sıfatın delâletinde şek var; imanın vücudunda da yakîn var. Şek ise yakînin hükmünü izale etmez. Tekfire çabuk cüret edenler düşünsünler!” (Sünuhat, s.30.)

Youtube Kanalıma Abone Olun!

Düzenli olarak paylaştığımız videoları kaçırmayın.

Abone Ol