FELSEFE
31.10.2024 9:23

Yokluk Var Mıdır

Mehmet Ali Kaya
Mehmet ALİ KAYA
Yokluk Var Mıdır

“Vücut” varlık, “adem” yokluk manasındadır. Yokluk vücudun ve varlığın olmamasıdır. Hareketsizliktir, var olan bir şeyi tahrip etmek, bozmak ve yok etmek anlamına gelmektedir. Sıhhatin bozulmasına hastalık, doğru olmayan bir şeye yalan, dürüstlüğün terkine sahtekarlık, imandan yoksun olmaya küfürdür.

Bediüzzaman Said Nursi hazretleri “Bütün kusurlar ademden ve kabiliyetsizlikten ve tahripten ve vazife yapmamaktan -ki birer ademdirler- ve vücudî olmayan ademî fiillerden geliyor” (Şualar, s.411.) buyurur. Burada Bediüzzaman varlığın bir vazifeyi yapmanın, gayretin ve çalışmanın sonucu meydana geldiğini, yokluğun ise emre uymama, vazifeyi yapmama ve terk etmekten kaynaklandığını ifade eder.

“Vücut” varlık, “adem” yokluk manasındadır. Yokluk vücudun ve varlığın olmamasıdır. Hareketsizliktir, var olan bir şeyi tahrip etmek, bozmak ve yok etmek anlamına gelmektedir. Sıhhatin bozulmasına hastalık, doğru olmayan bir şeye yalan, dürüstlüğün terkine sahtekarlık, imandan yoksun olmaya küfür, tevhitten uzaklaşmaya şirk denir ve bunların tamamı varlığı değil, yokluğu netice verir.

Varlık yoktu ve Allah yoktan varlığı yarattı. İnsan yoktu ve Allah insanı yoktan yarattı ve insana vücut verdi. Aynı şekilde bilgimiz yoktu, çalıştık ve Allah bize bilgi verdi cahil olmaktan kurtarıp bilgi sahibi yaptı. İmanı olmayan, inanmayan kimse de aklını kullanıp, vicdanına danışarak, elde ettiği bilgiler üzerinde düşünerek iman ederse “imanın varlığına” kavuşmuş, aklı ikna, kalbi tatmin ederek iman nuruna kavuşmuş olur. Küfür zulmetinden, cehaletten ve ilmin ve imanın aydınlığına, nuruna ulaşmış olur.

Bütün şer, tahrip ve yıkımın başını şeytan-ı lain çekmektedir. Nitekim yüce Allah Hz. Adem’i yarattığı zaman şeytana ve meleklere “Adem’e secde edin!” ferman etti. Melekler emre itaat ederek harekete geçip secde yaptılar. Şeytan ise hiçbir şey yapmadı, emre itaat ederek harekete geçmedi. Böylece şeytanın secdesi yok oldu. Böylece şeytanın Allah’ın emrine uymaması, kabul etmemesi, itaat etmemesi ve secde etmemesi ile secdesinin ademine sebep oldu. Bu sebeple “tevazu” ile emre itaat vücut alemine hizmet ederken, “kibir” “gurur” “inat” ve itaatsizlik, hareketsizliğe, ademe, yani yokluğa hizmet etmektedir. Şeytanın adem âlemleri hesabına çalışması” itaatsizlik, tembellik, hareketsizlik ve yapılan bir ibadeti bozmak, bir eseri yıkmak ve tahrip etmeye çalışması anlamına gelmektedir.

Bundan anlaşılmaktadır ki ilâhi lütuf ve rahmete ermek, ihsan ve rızaya nail olmanın yolu emre itaat ederek harekete geçmek, yapmak ve bir faaliyet içinde olmaktan geçmektedir. Faaliyeti terk, itaatsizlik, tembellik, tahrip, yapmamak ise bir şeyin olmamasına sebep olduğu için “ademe” “adem alemlerine” hizmet etmek anlamına gelmektedir. Bunun için Bediüzzaman Said Nursi hazretleri “Bütün kusurlar ademden ve kabiliyetsizlikten ve tahripten ve vazife yapmamaktan ve vücûdî olmayan ademî fiillerden geliyor” buyurmaktadır.

Ademî fiiller, bir şeyi yapmamaktan ve varlığa hizmet etmemekten kaynaklanan hareketsizliktir. Bundan dolayı “adem-i itimat” itimat etmemek, “adem-i kifayet” yeterli olmamak, “adem-i kabul” kabul etmemek anlamına gelmektedir. Mesela; namaz kılmak vücudî bir faaliyettir, kılmamak ise ademîdir. Çünkü, namaz kılmak için birçok faaliyetin yapılması gerekir. Kılmamak için bir şey yapmaya gerek yoktur. Birine iyilik yapmak yine harekete geçmeyi gerektirir, yapmamak hareketsizliktir. Yemek yapmak, birçok faaliyet gerektirirken, harekete geçmezseniz yapmamış olursunuz ve yemek olmaz.

Aynı şekilde görmek vücûdîdir, körlük ise görmemektir. Hayat vucûdî bir faaliyettir, harekettir, kemaldir, tersi yokluktur. Hidayet vücudun, hidayet için aklın, iradenin, ilmin ve vicdanî sorgulamanın ve bunlar için harekete geçmenin sonucudur; ama küfür bunların hiçbirini yapmamaktır. Bu sebeple küfre hizmet etmek, imansızlığı terviç etmeye çalışmak insanların iman etmelerine engel olmak olduğu için adem alemine, yokluğa hizmet etmek demektir. Bunun için şeytan ve şeytanlaşmış insanlar “adem âlemleri hesabına” çalışmış olurlar.

Evet, küfür imanın yokluğu ve dalalet, imandan ve hidayetten yoksun olmak, mahrum olmak demektir. Aynı şekilde ilim bir faaliyetin sonucu olduğu için vucûdîdir, cehalet ise ilmin yokluğudur. Yani ilim için faaliyete geçmemenin sonucu bilgisizlik, yani cehalet karanlığıdır. Bunun gibi “tevhid” vucûdî, “şirk” ise ademî bir fiildir. Çünkü imanın gereği varlıklar üzerinde aklın düşünmesi ve vicdanın şahitliği kalbin kabulü iken, şirkin vücudu, varlığı yoktur, sadece Allah’ın varlığını kabul etmeyenlerin kafalarındaki “şüphe” ve “vehimden” ibarettir.

Peki kabiliyetsizlikten nasıl adem ortaya çıkar? Yumurtadan kuzu çıkmaz. Çünkü yumurtada kuş olma kabiliyeti vardır, ama kuzu olma kabiliyeti yoktur. Aynı şekilde elma çekirdeğinden de kiraz veya armut çıkmaz; zira onda da kiraz ve armut olma kabiliyeti yoktur. Ademe sebep olan şeylerden birisi de tahrip etmek, var olan bir şeyi yıkmak, bozmak, yok etmektir. Diğer bir sebebi de vazife yapmamaktır. Bunlar da yukarıda izah edilmiştir.

Sonuç olarak harekete geçmek, duygularını, azalarını ve kabiliyetlerini harekete geçirerek hayırlı faaliyetler yapmak ve varlık üzerinde tasarruf etmek için yaratılan insan fıtratının gereği olarak Allah’ın emrine itaat ederek harekete geçerse yaptığı şeylerle vücut alemine hizmet etmiş olur. Hiçbir iş yapmamak, tembelce yatıp ortaya hiçbir şey koymamak hayatını ve zamanını boş yere geçirmek, vazife yapmamak “adem” hesabına geçer ve Allah o kulunu sorumlu tutar. Çünkü Bediüzzaman’ın ifade ettiği gibi, fıtratın gereği olan “emr-i tekvînîdir ki, fıtrî kanunlarla âdetullahın tazammun ettiği emirlerdir. Meselâ, ilmin i'tâsı, mânen ameli emrediyor; zekânın i'tâsı, ilmi emrediyor; istidadın bulunması, zekâyı; aklın verilmesi, marifetullahı; kudretin verilmesi, çalışmayı; cesaretin verilmesi, cihadı mânen ve tekvînen emrediyor. İşte o fâsıklar, bu gibi şeylerin arasında şer'an ve tekvînen tesis edilen muvasala hattını kesiyorlar. Meselâ akılları mârifetullaha, zekâları ilme küs olduğu gibi, akrabalara ve mü'minlere dahi dargın olup, gidip gelmiyorlar.” (İşâratu’l-İ’caz, s.311.) Böylece fasıklar, zalimler ve inkarcılar fıtrat kanunlarına ve Allah’ın emrine itaat etmedikleri için vazife yapmayarak ve her şeyi bozup yıkarak adem alemleri hesabına çalışmış oluyorlar.

Youtube Kanalıma Abone Olun!

Düzenli olarak paylaştığımız videoları kaçırmayın.

Abone Ol