SİYASET
2.10.2023 14:28

Yöneticilere Tavsiyeler

Mehmet Ali Kaya
Mehmet ALİ KAYA
Yöneticilere Tavsiyeler

Peygamberimiz (sav) vefat etmeden önce mescide baktı. Sahabelerini namaz için mescidi doldurmuş görünce sevindi. Bir müddet onları süzdü. Sonra mübarek ağzını açtı ve şöyle buyurdu: “Ey Nâs! Günah nimetin kaybolmasına sebeptir. İnsanlar Allah’ın emirlerine itaat ederse onların idarecileri de öyle olur. İnsanlar Allah’a asi olurlarsa onların amirleri de öyle olur" buyurdu.

Peygamberimizin Tavsiyeleri:

1. Peygamberimiz (sav) vefat etmeden önce yatağından kalktı ve kapıdan mescide baktı. Sahabelerini namaza hazırlanmış ve mescidi doldurmuş görünce sevindi. Sahabeler peygamberimizin odasının kapısı açılınca kapıya doğru döndüler. Peygamberimiz (sav) bir müddet onları süzdü. Sonra mübarek ağzını açtı ve şöyle buyurdu: “Ey Nâs! Günah nimetin kaybolmasına sebeptir. Eğer insanlar Allah’ın emirlerine itaat eder ve boyun eğerlerse onların idarecileri de öyle olur. İnsanlar Allah’a asi olurlarsa onların amirleri de öyle olur.” Sonra şöyle buyurdu: “Namaza devam edin. Namaz kıldığınız müddetçe üzerinizden Allah’ın rahmeti eksik olmaz.”

2. Yüce Allah miraç gecesi peygamberimize şöyle buyurdu: “Kullarıma söyle, padişahlara sövmekle meşgul olmasınlar. Padişahların kalpleri benim parmaklarımın arasındadır. Şayet kullarım bana itaat ederlerse ben padişahların kalplerini onlara merhametli ve şefkatli yaparım. Onlar da adaletle hükmederler. Şayet kullarım bana isyan ederlerse ben padişahların kalplerini onlara karşı katı, merhametsiz kılarım. Onlar da onlara zulmederler. Kullarıma söyle bana itaat etsinler ki ben padişahları onlara hizmetkâr edeyim.”

3. “İnsanoğlu Allah’ı hatırlamak ve onu zikretmekten daha önemli kendisini ateşten kurtaracak hayırlı bir iş yapmadı. Sahabeler sordular: “Allah yolunda cihad da mı?” Peygamberimiz (sav) “Evet, Allah yolunda cihat da…” buyurdular.

4. Allah kendi yolunda ayakları tozlanan kimseye cehennem ateşini haram kılar.

5. Allah yolunda sabah ve akşam yürüyüşü dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır.

6. Bana insanların en sevimlisi ve kıyamette bana en yakın olanı adaletle hükmeden reistir. Kıyamette bana insanların en sevimsizi ve en fazla azap görecek olanı ise zâlim idarecidir.

7. Allah bir millete hayır murat ederse, onların idaresini yumuşak kimselere tevdi eder, mallarını da cömert olanlara nasip eder. Şayet kötülük murat ederse idaresini sefihlere tevdi eder, mallarını da cimrilere verir. Ey insanlar! Her kim ümmetin idaresini alır da ihtiyaçlarını onlara rıfk ile muâmele ederse Allah onun ihtiyaçlarını rıfk ile giderir. Her kim onların ihtiyaçlarına engel olursa Allah da onun ihtiyaçlarına set çeker.

8. Emirlik ve reislik vazifesini hakkıyla yapmayan idareci kıyamette rezil ve rüsvay olur. Ya Ebazer! Seni zayıf görüyorum. Sen idarecilik isteme…

9. Ey Nâs! Allah’tan korkun ve emirlerinizi dinleyin ve itaat edin. Sizin üzerinizde başı üzüm tanesi gibi simsiyah Habeşli bir köle tayin edilmiş olsa ve siz onu istemezseniz de onu dinleyin ve itaat edin.

10. Kim bana itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Kim de imama/idareciye itaat ederse bana itaat etmiş olur. Bana isyan eden Allah’a isyan etmiştir. İmama/idareciye isyan eden de bana isyan etmiş olur.

11. İmama/idareciye isyan eden ve silah çeken bizden değildir.

12. Her kim cemaatten bir karış uzaklaşırsa boynundaki İslam bağını koparmıştır.

13. Üç haslet vardır ki mü’minin kalbi onda aldanmaz. Yaptığını Allah için yapmak, müslümanların amirlerine doğru nasihat etmek, cemaate devam etmek. Zira cemaatin duası ferdi kötülüklerden korumak.

14. Enes b. Mâlik (ra) der ki: “Resulullah’ın (sav) büyük sahabeleri bize âmirlerimize sövmememizi, onlara karşı hilekârlık etmememizi ve asi olmamamızı, Allah’tan korkup sabretmemizi emrederlerdi."

15. Hasen-i Basri (ra) dedi ki: “Sizi idare eden valilere sövmeyiniz. Zira onlar iyi idare ederlerse onlara sevap size teşekkür gerekir. zira idarecilik bir hikmettir ki Allah dilediği kullarını onunla imtihan eder. Allah’ın hikmetini öfke ve isyan ile karılamayınız. Onu sabır ve tahammülle karşılayınız.

16. “Bir imama itaat edip biât eden, elinin kuvvetini ve kalbinin semeresini veren kimse gücü yettiği nispette ona itaat etsin. Şayet bir başkası çıkar da onunla çarpışırsa onun boynunu vurun.”

17. Muaz b. Cebel (ra) buyurdu: “Resulallah (sav) bana buyurdular ki; ‘Ey Muaz! Her emire itaat et. Her imamın arkasında namaz kıl. Ashabımdan hiç kimseye şetm etme…”

18. Bir idarecinin bir saat adaletle hükmetmesi yetmiş sene nafile ibadetten hayırlıdır.

19. İnsanlar idarecilerinin yolundadır. Siz nasılsanız öyle idare edilirsiniz.

(Kaynak: İmam Ebu Yusuf; Kitabul’l-Harac)

Hz. Ebubekir’in (ra) İdareciler Tavsiyeleri:

1. Hz. Ebubekir (ra) halife seçildikten sonra mescidde ayağa kalkarak şöyle konuştu. “İçinizde en hayırlınız olmadığım halde işlerinizi yapmak üzere halife seçilmiş bulunuyorum. Vallahi bu işi ne şimdiye kadar düşündüm ve ne de böyle bir isteğim oldu. Hiç istemediğim ve arzu etmediğimi bir vazife bana sizler tarafından verilmiş bulunmaktadır. Emmâ ba’d feyâ İbadallah! / Bundan sonra; ey Allah'ın Kulları! Şayet iyilik yaparsam bana yardım ediniz. Fenalık yapacak olursam bana yol gösteriniz. Ben Allah’a ve Resulüne itaat ettiğim sürece bana itaat ediniz. Şayet Allah’a ve Resulüne itaat etmezsem, sizin de bana itaat etmeniz gerekmez. Doğruluk emânettir; yalancılık ihanettir. Bundan sonra İnşallah/Allah'ın izniyle içinizde en zayıfınız hakkı alınıncaya kadar katımda en güçlünüz olacak, en güçlünüz de üzerine geçirdiği hakkı kendisinden alınana kadar katımda en zayıfınız bulunacaktır. Ey İnsanlar! Allah için cihadı asla terk etmeyiniz! Biliniz ki cihadı terk eden kavim zelil olur. Kendim için ve sizler için Allah’tan af ve afiyet dilerim…”

2. Ey Allah’ın iman eden kulları! Sizler Cenab-ı Hakkın ‘Size nefsiniz lazımdır. Siz hidayet üzere olursanız dalalette olanlar size zarar veremezler’ (Maide, 5:105) ayetini okuyorsunuz. Ben Resulullah’tan (sav) işittim ki, ‘insanlar kötülüğü görür de ona mani olmazlarsa Allah’ın onlara umumi bir azap göndermesi yakındır.” Bu nedenle halife Ömer b. Abdulaziz dedi ki: “Şüphesiz Allah seçkin zümrenin yaptıklarından dolayı umum halkı cezalandırmaz. Fakat kötülükler alenî/açıktan işlendiği vakit mani olmazlarsa hepsi beraber azaba müstahak olurlar.

3. Hz. Ebubekir (ra) hastalanınca Hz. Ömer’i (ra) çağırdı. Halk dediler ki “Bizi kaba ve haşin birine mi bırakıyorsun?” Dedi: “Beni Rabbimle mi korkutuyorsunuz? Allah’ım! Sana inananların en hayırlısını onlara halife bıraktım” dedi. Sonra Hz. Ömer (ra) gelince ona: “Vasiyetimi tutarsan ölüm sana en hayırlı şey olur. Şöyle ki: Allah’ın senin üzerinde gecenin bir hakkı vardır ki gündüz onu kabul etmez. Üzerine farz olarak verilen vazifeleri ifa etmeden yapacağın hiçbir nafile ibadet kabul edilmez. Kıyamette terazisi hafif gelenin hüsranı dünyada ancak batıla tabi olmaları sebebiyledir. Sen hakka tabi ol, sana ölümden daha sevgili bir şey olamaz. Zira ölüm her ne kadar gaip ise de mutlaka gelecektir.”

4. Hz. Ebubekir (ra) Hz. Ömer’e (ra) dedi ki: “Yâ Ömer! Senin kaçınmanı istediğim ilk şey nefsinin arzularına uymandır. Nefsin şehevî arzuları vardır. Onu yerine getirirsen daha başkalarını da istemekte ısrar eder. Resulullah’ın ashabından şu karınları şişmiş, gözleri dünyaya tamah etmiş, sevdiklerini kendisi için sevmiş olan kimselere karşı dikkatli ol. Onları korkut! Sen Allah’tan korktuğun müddetçe onlar da senden korkacaklardır. Sen doğru yolda oldukça onlarda senin arkandan doğru yolda olacaklardır. Vasiyeti budur. Allah’ın selamı üzerine olsun.”

5. Hz. Ebubekir (ra) bir hutbesinde şöyle dedi: “Ey Nâs! Size Allah’tan korkmanızı, layık olduğu şekilde ona hamd-ü senâ etmenizi, korku ile ümidi birleştirmenizi, Allah’tan istediklerinizde ısrarcı olmanızı tavsiye ederim. Allah Zekeriya (as) ve ehlini överek şöyle buyurdu: “Onlar hayırlara koşarlar, korku ile ümit arasında bize dua ederlerdi.” (Enbiya, 21:90) Ey Allah’ın kulları biliniz ki Allah kendi hakkı ile sizlerin nefislerinizi rehin almış ve sizden bir takım ahitler almıştır. Böylece ebedi olanı size vererek fani olanı sizden almıştır. İşte Allah’ın kitabı olan Kur’ân elinizdedir. Onun acaib ve garaibi tükenmez. Nuru asla sönmez. Onun söylediklerini tasdik ediniz. O kitaba sımsıkı sarılınız. Zulmet günü için ondan istifade ediniz. Sizler ancak ibadet için yaratılmış bulunuyorsunuz. Yaptıklarınızı yazmak için ‘Kiramen Katibin’ melekleri görevlendirilmiştir. Ölüm sizleri takip etmektedir. Sizler de ecelinize doğru sabah akşam koşmaktasınız. Öyle ise Allah yolunda hayırlı işler yaparak ömürlerinizi bu yolda harcayın ve ölümü hazır olarak bekleyin. Sizler buna ancak Allah’ın yardımı ile ulaşabilirsiniz. İyi ve hayırlı işler yapmada birbirinizle yarışınız. Böyle yapmazsanız kötü amelleriniz size iade edilecektir. Acele ediniz. Zira peşinizdeki ölüm sizi takip etmektedir.”

Hz. Ömer’in (ra) Tavsiyeleri:

1. Bir adam Hz. Ömer’e (ra) geldi ve “Allah’tan kork ya Ömer!” dedi. Orada bulunan birisi “Sus! Emiru’l-Mü’minîne karşı fazla konuştun!” dedi. Hz. Ömer (ra) “Bırak konuşsun. Şayet biz onların doğru sözlerine kulak vermez ve kabul etmezsek bizde hayır yoktur” dedi.

2. Hz. Ömer (ra) bir hutbesinde şöyle buyurdu: “Ey Nâs! Bizim sizlere iman esaslarıyla nasihat etmek, hayra yardımcı olmak hakkımız vardır. Ey idareciler! Allah katında idarecilerin yumuşaklık ve şefkatlerinden daha ileri ve halkına daha faydalı olan bir vasıf yoktur.  Yine Allah katında idarecilerin cahil ve bunak olmasından daha kötü, daha sevimsiz ve halkına zararlı bir vasıf yoktur. Biliniz ki her kim emri ve idaresi altındakileri iyilik ve afiyetle tutarsa ondan daha fazlası kendisine verilir.

3. Abdullah b. Abbas (ra) Emire’l-Mü’minîne su-i kast yapıldığı zaman yanına giderek şöyle der: “Yâ Emire’l-Mü’minîn! Sana cenneti müjdelerim. Çünkü sen insanlar bu dine küfürle yaklaştıkları zaman Müslüman oldun ve dine hizmette bulundun. Resulullah (sav) ile beraber Allah için cihat ettin. Resulullah senden razı olduğu halde vefat etti. Hilafetinde kimse ihtilafa düşmedi ve nihayet şehit olarak Allah’a ruhunu teslim ediyorsun.”

4. Hz. Ömer (ra) şöyle vasiyet etti: “Benden sonra gelecek olan halifeye Allah’tan korkmasını tavsiye ederim. Yine muhacirlerin haklarını, izzet ve şereflerini korumalarını tavsiye ederim. Şehirliler ve köylülerin zekâtlarını alıp fakir halka vermelerini, rasulullaha olan ahitlerine sadık kalmalarını, cihattan kaçmamalarını ve halka kaldıramayacakları yükleri yüklememelerini tavsiye ederim."

5. Bir hutbesinde şöyle konuştu: “Emmâ ba’dü! Kendisi baki, gayrısı fani olan yüce Allah’ın azabından korkup rahmetinden ümitvar olmanızı tavsiye ederim. Allah’a itaate sevgili kulları muvaffak kılınır. İsyan edenler de kendileri zarar görürler. Malum ola ki helak olan için hidayet zannı ile bilerek yaptığı bir dalalete mazereti yoktur. Keza dalalet sanıp terk ettiği bir hakta da mazereti yoktur. Reâyanın en önemli vazifesi Allah’ın farz kıldığı şeyleri ona karşı ifa etmeleridir. Biz idarecilerin vazifesi ile Allah’ın yapılmasını isteyip farz kıldığı şeyleri sizden istememiz, yasakladığı şeyleri de size bildirerek yasaklamamızdır. Bunu da adil olarak herkese tatbik etmemizdir. Ey Nâs! Tamah fakirlik, kanaat zenginliktir. Kötülere karışmaktan ise uzlet iyidir. Hoşuna gitmeyen hususlarda Allah’ın kaderine rıza göstermeyen, hoşuna gittiği hususlarda tam manası ile Allah’a şükretmiş olmaz. Allah’ın sevgili kulları batılı terk ederek öldürür. Hakkı zikrederek ihya ederler. Allah korkusu onları ihlâslı kılmıştır. Faniye değil bakiye yönelirler. Hayat onlar için bir nimet, ölüm de onlar için bir ikramdır.”

6. Hz. Ömer (ra) bir Cuma Hutbesinde şöyle buyurdu: “Allahım! Valileri şahit tutuyorum ki ben onları ancak insanlara dinlerini ve peygamberin sünnetini öğretmek için gönderdim. Vergiyi aralarında adil dağıtsınlar ve insanlara adaletle hükmetsinler için gönderdim. Bir müşkül ile karşılaşırsa onu bana ulaştırmalarını emrettim” dedi.

7. Hz. Ömer (ra) Abdullah b. Zühri’ye şöyle dedi: “Halife tarafından bir görev tevdi edilen kişi Allah hakkında hiçbir kötüleyicinin kötülemesine ve kınamasına aldırmasın. Böyle bir vazifesi olmayan ise kendi işine baksın ve idareye nasihatle yardımcı olsun. Sen de seni ilgilendirmeyen işlere karışma. Düşmanından uzak ol. Emin olduğun dostundan hariç dostlarından kendini koru ve sırlarını kimseye açma. Emin olan insana hiçbir şey denk değildir. Kötü ahlak sahibi ile arkadaş olma, aksi takdirde kötülüklerin pek çoğunu sana telkin eder. Böylesine sırlarını da ifşa etme. İşlerinde de Allah’tan korkanlarla istişare et.”

8. Hz. Ömer (ra) Ebu Musa el-Eş’âriye şöyle yazdı: “Emmâ ba’dü. Allah katında idarecilerin en hayırlısı emri altındakileri mutlu edendir. Çobanın en kötüsü de güttüklerini mutsuz eden ve sıkıntıya sokandır. Kötülük etmekten ve dalalete düşmekten son derece sakın. Aksi takdirde emrindekiler de kötülüğe dalarlar. O zaman senin Allah katındaki durumun yerin yeşil tarafına bakıp beslenmeyi ve yağlanmayı isteyen hayvanın durumu gibi olur. Hâlbuki onun ölümü semizliğine bağlıdır.”

Hz. Ali’nin (ra) İdarecilere Tavsiyeleri:

1. Hz. Ali (ra) Hz. Ömer’e şöyle dedi: “Eğer arkadaşına katılmak ve ona yetişmek istersen gömleğini yama, elbisen eskiyince onu çevir giy. Ayakkabını v mestini tamir et. Tûl-i emelden vazgeç ve doyuncaya kadar yeme.”

2. Hz. Ali (ra) bir müfreze gönderdiği zaman başında bir âmir tayin eder ve ona şöyle derdi: “Allah’tan kork, dönüş onadır. O Allah dünya ve ahiretin malikidir. Vazifeni bil ve ona sarıl. Sana farz kılınanı yerine getir. Seni Allah’a yaklaştıracak olana yapış. Dünyada yaptığını Allah katında hazır bulacaksın.”

3. Hz. Ali (ra) Akhara valisine şöyle dedi: “Halktan vergiyi tam olarak almaya bak ve bu konuda onlara asla müsamaha gösterme. Sakın sende bir zayıflık görmesinler. Hileye müsaade etme, para yerine elbise ve çalıştıkları hayvanlarını alma. Para için onları kırbaçlama ve ayakta bekletme. Vergi olarak aldıklarını da onlara satma.”

4. Hz. Ali (ra) oğlu Hasan’a (ra) şöyle vasiyet etti: “ Bilmediğin şey hakkında konuşma. Vazifen olmayan şeye karımsa ve her iste o ısı ehline bırak. Sonunda bir felaket gelmesinden korktuğun yolu terk et zira bu iste felaket sezildiğinde onu terk etmek korku ile ilerlemekten hayırlıdır. Kendini güçlükler karsısında sabretmeye alıştır, zira haksızlık karsısında hak için sabretmek en iyi ahlaktır. Kişi dünyada ahireti için ne hazır ettiyse yarın onu bulacaktır. Güzel sözünü güzel ışın ile mezcet ki güzel beyanın meziyetini lütuf ve ihsanın semeresini getirsin Bir de yapamayacağın şeylerden dem vurma. Söz ehli olmaktan daha çok iş ehli olmalısın.

5. Bilge yönetici ve savaş sanatı ustası Hz. Ali (ö.661), Mısır valisi olarak tayin ettiği Mâlik b. el-Hâris el-Eşter’e (ö.656) siyasî hikmetleri içeren bir emirnâme gönderir. Emirnâmeyi, Arapça’dan Türkçe’ye ilk defa çeviren, İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy olmuştur. Erdemli siyasetin formül ve şifrelerinin bulunduğu bu vesikada bildirilen temel yöneticilik prensiplerini ele alalım:

a. Allah’ın gönderdiği ve Elçi’sinin ilan ettiği emir ve yasaklara uymayan kimse, iki dünyada da mutluluk lezzetini alamaz. Bunun Hz. Ali’nin dilinden ifadesi, hikmetlidir: “Şehvetlere saldırdıkça nefsini kırmalısın. Serkeşlik ettikçe dizginlerini çekmelisin.”

b. Öncelikle yöneticiler, halkın denetimine açık olmalıdır. Nasıl ki onlar, kendilerinden önceki seleflerinin icraatlarını kontrol ediyorlarsa, halk da bunu yapabilmelidir.

c. Heveslerine hâkim olan ve nefsini haramlardan koruyan salih yönetici için, en güzel azık iyiliğe/hayra yönelik işleri gerçekleştirmektir. Bunun için her dâim, halka sevgi ve merhamet göstermek gerekir: “Sakın biçarelerin başına kendilerini yutmayı ganimet bilen yırtıcı bir canavar kesilme!”

d. Yönetimde bulunanlar, hem Hallâk’a hem de halka veli, yani dost olmalıdır. Onlar, affetmekten dolayı pişman olmadıkları gibi, ceza verdiklerinden dolayı da sevinmemelidirler.

e. Yöneten, kendine ve tebaâsına karşı âdil olmalı ve zulmetmemelidir. Bu dengeyi kurmak için halkın çoğunluğunun rızâsını almayı ve her eylemde en ortayı tercih etmeyi göz önünde bulundurmalıdır. “Zirâ toplumun hoşnutsuzluğu karşısında şahısların rızâsı hükümsüz kalır; şahısların kızgınlıkları ise toplumun rızâsı içinde kaynayıp gider.”

f. Halkın içerisinde bulunanların ayıplarını örtmek ve onların gizli kalanlarını araştırmamak, yönetilenlerin ilkesi olmadır. Bunun aksi davrananları, idarî mekanizmalara yaklaştırmamak içtimaî bir zorunluluktur.

g. Barış ve hoşgörünün tabana yayılması için, kin ve intikam önlenmelidir. Açıklık kazanmayan haller görmezlikten gelinmelidir. Kavga ve kargaşa peşinde olanların sözlerine hemen inanmamalı, temkinli olunmalıdır. Bu kapsamda Hz. Ali şu ikazda bulunur: “Sakın, ne seni yokluk ihtimaliyle korkutarak ikram etmekten geri çevirecek cimriyi, ne zor ve ağır işlere karşı azmini gevşetecek korkağı, ne de zulme saparak sana ihtirası iyi gösterecek hırslıyı danışma meclisine sokma.”

h. Zulümde ve cürümde dahli olanları her türlü toplantıdan uzak tutmak gerekir. Gerçeği her türlü şartta seslendireni dinlemek ve ona iltifatta bulunmak bir kazançtır. Bununla birlikte sâdık ve kanaatkâr kişileri sırdaş edinmek elzemdir.

i. Övülmeye fırsat verilmemeli ki, iyi ve kötü birbirine karışmasın. Aksi halde büyüklenme ve kibir hali ortaya çıkar. İyileri iyilikten soğutmamak ve kötülerin fenalığa meylinde, onlara cesaret vermemek için; iyi ve kötüyü bir ve eşit görmemek lâzımdır.

j. Yöneten ile yönetilen arasındaki iyi niyet, bütün zorluk ve sıkıntıları ortadan kaldırır. İyi niyet içerisinden biri de güzel âdetleri devam ettirmektir. Güzel âdetler; ülkede huzur, doğruluk ve iyiliği geliştirir. Bu hali sürdürmek için de âlimler ve âriflerle sürekli görüşmek, konuşmak ve tavsiyelerini almak hikmetin bir gereğidir.

k. Askerler ve ordu sayesinde devlet ayakta kalabilir. Buna karşılık, devletin desteği olmadan da hiçbir ordu başarı kazanamaz. Onların ihtiyaçlarına cevap vermek vergiyle mümkündür.

l. Adaleti sağlayan hâkimler, vergi toplayan memurlar, devlet gelirlerini arttıran tüccarlar ve hayatı kolaylaştırmaya yardımcı olan zanaatkârlar, hepsi de erdemli bir toplum için gereklidir.

m. Fakirlerin ve muhtaçların gereksinimleri, tüm toplumun bir sorumluluğudur. Aynı zamanda onlar devletin himayesi ve bakımı altındadırlar.

n. Sıkıntılarından kurtulan ülke, saldırganlardan ancak güçlü bir orduyla korunabilir. Güçlü bir güvenlik için, askerlerin başında sâdık bir komutan bulunmalıdır. Hz. Ali o askerî lideri şöyle tanımlar: “Kızgınlık anında ağır davransın, özürleri sükûn ile dinlesin; zayıflara acısın; kuvvetlilerden uzak dursun; öyle öfke ile kalkıp çaresizlikle oturan takımından olmasın.”

o. Ordunun komutasına iyilik sahibi birini geçirmek, hem ordu hem de ülke için en hayırlı hizmettir. Askerin samimiyet ve bağlılığı, yöneticilerin, onların komutanlarını memnun etmelerine bağlıdır. Bu çerçevede kahramanların hizmetini anmak ve cesaretlerini övmek bir borçtur.

p. Şerefli ve erdemli ailelerle yakın bir şekilde ilgilenmek, yöneticinin görevi olmalıdır. Bununla birlikte o, cesur ve erdemli kimselere yakınlık gösterip iltifatta bulunmalıdır.

q. Adalet en iyi ve en değerli hâkimlerin tarafsız ve dengeli kararlarıyla gerçekleşir. Yine yönetici, hâkimlerin verdiği hükümleri takip etmeli ve onlara ikramda bulunmalıdır. Bu noktada Hz. Ali’nin tavsiyesi önemlidir: “…bu din, kötü adamların elinde esir oldu, onun namına istenilen yapılıyor ve onunla dünya elde edilmeye uğraşılıyor.”

r. Görevlere atanacakların iyi ve kabiliyetli olanları tercih edilmelidir. Bunda liyakat önemlidir. Ancak görevlilerin, başka bir desteğe muhtaç olmadan geçimlerini rahat sürdürmeleri için ortam hazırlanmalıdır. Bununla birlikte görevlilerin, icraatlarını teftiş ve kontrol ihmal edilmemelidir.

s. Üst düzey görevli ve bürokratlara karşı; idareciler, ihtiyatlı ve temkinli olmalılar. Onlardan hıyanet ve rezalet içerisinde bulunanlar, müstahak oldukları cezalarla karşı karşıya kalırlar: Haksız elde ettikleri mallar alınır ve ifşa edilir.

t. Devlet işlerini yapan görevliler ve diğer hizmetler için vergi toplamak, hayatî öneme sahip bir görevdir. Ancak kalkınma olmadan vergi toplamak zulme sebep olur. Çünkü “Kalkınmasız vergi toplamak isteyen kimse ülkeyi harabeye çevirir.”

u. Devlet, doğal afetler ve kuraklıktan dolayı muhtaçlara ve zor durumlarda olanlara yardım ve destekte bulunmalıdır. Ülke insanlarına yapılan yatırım, fazlasıyla geri dönecektir.

v. Güçlü ülkeler, ağır şartlara karşı daha dayanaklıdır. Bir memleketin harap olması ise halkının sefalete düşmesindendir. Sefalete yol açan sebep ise, yöneticilerin basiretsizliğidir.

w. Yöneticiler, özel görevlerde bulunanların geçimlerini sürdürmelerine itina göstermelidirler. Onların da vazifelerini hakkıyla yerine getirmeleri gereklidir. Bunun için işini titiz ve eksiksiz yapmayanların hatalarına göz yummamak esastır. İdareciler, buna dikkat etmezlerse, yerilecek ve ayıplanacak hallere düşerler.

x. Ülkenin gelişim ve ilerlemesine katkısı en büyük olan tüccar ve zanaatkârlara iyi davranmak bir görevdir. Zira onlar, yaşadıkları toprakların yararı için her türlü zahmet ve riske katlanarak tüm dünyayı dolaşırlar. Ancak onların aşırı tamahkâr, stokçuluk ve hilekârlık gibi erdemsizliklere düşmemesi için, icraatlarını takip etmek gerekir. Bununla birlikte ölçü ve tartıda sahtekârlık yapanlar, fiyatlarla fazla oynayanlar ve ihtikâr yapanlara fırsat vermemek yöneticilerin görevleri arasındadır. Böyle davrananlar, aşırıya kaçmadan cezalandırılmalıdır.

y. Yöneticiler, fakir ve muhtaçlar hususunda Allah’tan korkmalıdırlar. Devletin hazinesinden onlara hisse tahsis edilmelidir. Onların hakkını gözetmek, emanet edilen bir vazifedir. Bununla birlikte garipleri korumak ve onlara güler yüz göstermek bir sorumluluktur.

z. Bakıma muhtaç bir diğer toplumsal sınıf da, yetim ve yaşlılardır. Devlet onlara bakmak ve ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. Bu çerçevede yöneticiler, muhtaçlarla belirli bir yerde ve vakitte beraber bulunmalı; onların maksadını aşan sözlerini hoş görmelidir. Hz. Ali, bu hususta şu prensibi tavsiye etmektedir: “Hem verdiğini güler yüzle, gönül hoşluğuyla ver, veremediğin takdirde kabul olunabilecek özürler dile.”

aa. Yöneten kişi, yardımcılarının yapamadığı bazı işleri kendileri yapmalıdır. Onlar, işlerini gününde yapmalı, ertelememelidirler. Her günün işini o gün görmek esastır. Zira diğer günlerin kendilerine mahsus işleri bulunmaktadır.

bb. Toplumun mutluluğu ve huzuru için çalışan idareciler, vazifelerini yerine getirirlerken, ibadetlerini ihmal edip aksatmamalıdır. Hz. Ali’nin ifadesiyle “…Çalışmalarının hepsi Allah içinse de sen yine vakitlerinin en hayırlısını Allah ile arandaki durumlar için nefsine hasret.”

cc. Yöneicilerin halktan uzak ve saklı bulunmaları, bir kısım yanlış düşüncelere sebebiyet verir. Bu bağlamda halkın şikâyetleri, adaletin gerçekleşmesi yönüyle idare edenler için bir kazançtır. Böyle bir ortam ise; yöneticilerin, beraber çalıştığı yakınların, erdemli ve liyakat sahibi olmasıyla doğrudan ilgilidir. Nitekim iktidarı elinde bulunduranlar, herkesi, hakkı kabule zorlamalıdır. Yine bazı şartlarda, verilmesi gereken cezalar da, herkes için geçerli olmalıdır.

dd. Hakikî yönetici, yaptığı hatadan dolayı, hiçbir aşağılanma duygusuna mağlup olmadan tebaâsından özür dileyendir.

ee. Mutluluğun hüküm sürdüğü bir ülke için, gerektiğinde düşmanın barış teklifini İlâhî rızaya uygunsa reddetmemek yerinde bir davranıştır. Bununla birlikte eğer barış anlaşması vakî olursa, düşmanın hareketlerine karşı tedbirli olunmalıdır. Ancak düşmanınla olan sözleşmeye de, sâdık kalınmalı ve riayet edilmelidir. Bu anlamda düşmana verilen sözden geri dönülmez; ahde hıyanet edilmez; dolayısıyla düşman aldatılmaz.

ff. Erdemli toplumun idarecileri, yaptıkları sözleşmeyi bozmak için sözlerin gizli manalarından yararlanmaya kalkmazlar. Zira onlar darlık ve sıkıntıyı hıyanete tercih ederler.

gg. Aynı zamanda bu erdemli kimseler, haksız yere kan dökmekten sakınırlar. Bilirler ki, haksız öldürmenin hiçbir mazeret ve gerekçesi olamaz. Kazaen olan durumlarda, mağdurun hakkı ve diyeti âdil bir şekilde verilmelidir.

hh. Ayrıca onlar, temkinli olmalarına ve işlerinde zamana önem vermelerine rağmen, aceleci hareket etmezler. Öyle faziletli yönetici kimselerdir ki bunlar, açığa çıkan kötülüklerinden habersiz gibi davranırlar. Bunun için onlar, öfkelerine, ellerine ve dillerine sahip olurlar.

ii. "Yaratan’a döneceğin ve O’na hesap vereceğin günü çok açık ve iyi bir şekilde hatırlamadıkça nefsine hâkim olmak imkânını katiyen bulamazsın."

Hasan-ı Basri’nin (ra) Halife Ömer b. Abdülazize Nasihatı:

Ey müminlerin emiri, bil ki, Allahü teâlâ, halifeyi, zâlimlere, haksızlıklara mani olucu, zayıflara yardımcı, darda kalanlara destek olarak yaratmıştır.

Kendi malını nasıl korur ve evladına nasıl şefkatli davranırsa, halka da öyle davranır. O, bedendeki kalb gibidir. Uzuvlar onun iyi olmasıyla iyi olur, bozulmasıyla bozulur.

Halife, Allahü teâlâya itaat eder. Emrindeki halkı da ona itaate sevk eder. Rabbimiz, kötülüklerden sakınılması için cezalar emretti. Bunu uygulayacak olanların suç işlemesi yakışır mı?

Ölümü, ölüm anında yakınlarının sana yapacakları yardımın azlığını ve ölümden sonrasını düşün. Ölüme ve ondan sonrasına hazırlık yap.

İyi bil ki, ölümü müteakip bir yere gireceksin. Orada uzun müddet kalacaksın. Dostların yalnız bırakacak, tek başına orada kalacaksın.

Kişinin kardeşinden, ana-babasından, çoluk-çocuğundan kaçacağı günde, sana yardımcı ve dost olacak şeyi hazırla. Herkesin diriltilip gizli olan şeylerin ortaya çıkarılacağı günü hatırla. Artık o zaman bütün sırlar açılmış olacaktır.

Ecel gelip çatmadan ve fırsat elde iken Allahü teâlânın kullarına adaletle hükmet.

Senin felaketine sebep olan şeylerden istifade eden insanlar seni gaflete düşürmesin.

Kendileri dünya menfaatlerine kavuşmak için, seni ahirette kavuşacağın nimetlerden uzaklaştırırlar.

Bugünkü gücüne kuvvetine bakma, ahirette halinin ne olacağını düşün, ona göre iş yap.

Bir ağ gibi seni saran ölüm her an yaklaşmaktadır. Hesap vereceğini unutma!

Ebu Yusuf’un (ra) Hârun Reşid’e Tavsiyesi:

Yâ Emire’l-Mü’minin! Allah’a şükret ki sana en büyük vazifeyi verdi. Sevabı sevapların en büyüğü, cezası da cezaların en dehşetlisidir. Yâ emir, şu hususlara riayet edersen görevini en güzel şekilde ifa etmiş ve Allah’ın rızasını kazanmış olursun.

1. Peygamberimizin (sav) “Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüğünden mesuldür” hadisini kendine rehber et.

2. Bina adalet ve doğruluk harcından mahrum temeller üzerine kurulursa Allah o binanın temellerini bozar, yapanların ve yapılmasına yardım edenlerin üzerine yıkılır.

3. Allah’ın sana tevdi ettiği vazifeleri ihmal ederek hakların zayi olmasına sebep olma. İzn-i ilâhi ile kuvvet ve kudret doğru ve adil iş yapmaya bağlıdır.

4. Bu günün işini yarına bırakma, aksi takdirde işleri ve hakları zayi etmiş olursun. Ecele iş ve amel ile koş. Çünkü ecel geldikten sonra iş ve amel yoktur.

5. Ahirette en mesut idareci emri altındakileri en mesut eden kimsedir. Hak yoldan ayrılma, aksi takdirde yönettiğin kimseler de hak yoldan ayrılırlar.

6. Ahiret işini dünya işine tercih et.

7. Öfke ve heva ile emir vermekten ve iş yapmaktan sakın.

8. Yakın ve uzak insanlara Allah’ın emrine göre eşit muamele et. Adaleti tatbik etmede hiçbir kötüleyicinin kötülemesinden korkma.

9. Daima temkinli, tedbirli ve korkulu ol. Temkinli olmak dil ile değil, kalp iledir. Rahmetinden ümitvar olarak ve azabından korkarak Allah’a sığın. Kim Allah’a sığınırsa Allah onu korur.

10. Daima iyi bir akıbet, sağlam bir gidiş, zayi olmayacak bir iş için çalış. Nihayet o günde bütün mahlûkat Allah’ın huzurunda zillet ve zillet ve meskenet içinde dururlar. Onun hükmünü beklerken azabından korkarlar.

11. Kıyamet gününde o korkunç durak yerini bilip de amel etmeyen ve yararlı iş yapmayan kimsenin duyacağı hasret ve nedamet sonsuzdur. Düşünene bunlar kâfidir.

12. Şunu iyi bil ki, “Din gününün hâkimi” kulların evlerine ve mevkilerine göre değil, ancak amellerine göre muamele edecektir. Peygamberimiz (sav) buyurdular ki “Her insan kıyamette dört şeyden sorulmadan bırakılmaz. Ömrünü nerede ve nasıl tükettiği, ilmiyle ne gibi amel ettiği, malını nerede kazanıp nerede harcadığı, vücudunu ve sıhhatini nasıl değerlendirdiği.”

Youtube Kanalıma Abone Olun!

Düzenli olarak paylaştığımız videoları kaçırmayın.

Abone Ol