Eski zamanda değiliz. Eskiden bir kişi toplumu yönetebilirdi. O yöneticinin danışmanı da bir alim kişi olabilirdi. Bu zamanda nüfus artmış, ihtiyaçlar çoğalmış ve atölyeler fabrikalara dönüşmüş, kurumsallaşma artmış ve herkes yönetime katılmış kurumlarda “Yönetişim” yani beraber yönetme anlayışı hâkim olmuştur.
Giriş
Eski zamanda değiliz. Eskiden bir kişi toplumu yönetebilirdi. O yöneticinin danışmanı da bir alim kişi olabilirdi. O alim idarecinin fikrini düzeltirdi. Bu zamanda nüfus artmış, ihtiyaçlar çoğalmış ve atölyeler fabrikalara dönüşmüş, medreselere üniversiteler, fakülteler haline gelmiş, kurumsallaşma artmış ve herkes yönetime katılmış kurumlarda “Yönetişim” yani beraber yönetme anlayışı hâkim olmuştur. Üst idareci “koordinatör” görevini üstlenmiş, kararlar toplantılarda alınır olmuş, yöneticiye de bunların takibi rolü verilmiştir. Bediüzzaman bu durumu “Zaman şahıs zamanı değil, cemaat zamanıdır” diye özetlemiştir.
Bundan sonra kurumlarda tek yönetici yoktur, “Toplantılar” vardır. Toplantılarda meseleler görüşülür, ortak kararlar alınır ve yöneticiye bu kararların takip edilmesi görevi verilir. Yöneticinin danışmanları kurumun çalışanlarıdır. Tek kişinin yönettiği kurumlar bir zaman sonra ihtiyaca cevap veremediği için yok olmaya ve varlığını daha teknik ve daha kurumsal çalışan sistemlere terk etmek zorunda kalmaktadır.
Bu zamanda fert dahi de olsa kurumsal yapıların oluşturduğu şahs-ı maenviler, yani tüzel kişiler karşısında mağlup olurlar. Bundan sonra yapılacak olan gerek eğitim gerekse üretim ve yönetim işleri cemaat şeklinde, kuruma sahiplenen herkesin katılımı, toplantılarda yaptıkları meşveretler ve aldıkları kararlara göre yapılacaktır. Buna hazır olmayan kurumlar zaman içinde yok olmaya mahkumdur.
Evet bu zaman şahıs zamanı değil, cemaat zamanıdır. Kıymet ve ehemmiyet şahs-ı maneviye göre olur. Öyle ise buna hazırlıklı olmalı ve bunun için donanımlı olmalıyız.
Yönetişim Nedir?
Kamu yönetimi yerini “Yönetişim” kavramına bırakmak üzeredir. Yönetişim, Türkçe iki kelimenin bir araya getirilmesi ile oluşturulan bir kavramdır. Bu kelimeler “Yönetim” ve “İletişim” kelimeleridir. İkisinin birleşmesi ile “Yönetişim” kavramı ortaya çıkmıştır. Bu “Beraber yönetmek” demektir. İşletmecilikte de önemli bir yer edinmiştir. İçeriğinde iletişim ve birlikte iş yapmayı esas alan, kurumun gelişmesi ve kalitenin artması için tüm çalışanların ve üyelerin kurumun amacına hizmet etmek için gayret göstermesi vardır. Bu hem çalışanları motive eder hem geliştirir hem üretimi ve hizmeti artırır hem de kaliteyi sağlar.
Beraber yönetme, başkaları ile birlikte iş görmek, çalışanları da yönetime katmaktır. Bu da “İstişare” ile olur. Yüce Allah bize böyle bir yönetimi emrediyor. “Müminlerin işleri aralarında şûrâ iledir” (Şûrâ, 42:38.) buyuruyor. Peygamberimize (asm) “İşlerinde onlarla meşveret et. Karar verdikten sonra Allah’a tevekkül ederek işi yapmaya azmet!” (Âl-i İmran, 3:159.) ferman ediyor. Hem başarıyı yakalamak hem Allah rızasını kazanmak çalışanlara buyurgan ve baskıcı davranmadan beraber yönetmeye bağlıdır.
Yönetişimde yönetme görevi olanlarla yönetilenler hedefleri birlikte belirleyerek bu hedefe hep beraber yürümenin planlarını yaparlar. Sonra bu planı uygulamaya koyarlar. Sonuçta başarı da yalnız yöneticinin olmaz, tüm çalışanların olur. Herkes başarıdan ve üretimden elde edilen kardan payını alır.
Yönetişim, kurumun mükemmel şekilde amaçlarını gerçekleştirmek için sorumluların ortak amaçları ve kurumun hedeflerini esas alarak, iletişimi ve etkin bilgi paylaşımını, karşılıklı güven ve şeffaflığı benimseyerek müşterek karar verebilen, ehil ve liyakatli kişilerden oluşmuş, proaktif, empatik ve sinerjik davranışlarla gerçekleştirilen kaliteli kurumsal bir faaliyettir.
Kurumlarda çalışan insanlardır. İnsanın duyguları, düşünceleri, coşkuları vardır. Bir yönetici ya da girişimci, birlikte hedefe yürüdüğü takım arkadaşlarını amaçlar doğrultusunda heyecanlandırıp coşturamıyorsa istediği sonuçları alması güçleşecektir. Üst yönetici bir orkestra şefi gibi takımında bulunan her enstrümana kulak vermesi ve değerlendirmesi gerekir. Bir antrenör için de durum bundan farklı değildir. Yönettiği takımı dinlemesi, anlaması ve tepkilerine kulak vermesi gerekir.
Yönetişimin Fonksiyonları ve İlkeleri
Yönetişim sürecini oluşturan ve yönetişimin fonksiyonları olarak ifade edilebilecek kavramlar başta iletişim ve etkin bilgi paylaşımı, empati, duygusal zekâ, beyin fırtınasına dayalı müşterek karar verme, proaktif düşünce, sinerji, güçlendirme, şeffaflık ve çok yönlü güvendir.
a. İletişim ve Etkin Bilgi Paylaşımı
Yönetici öncelikle takım arkadaşları ile etkin bir iletişim içinde olmalı ve bilgilerini onlarla paylaşmalıdır. Bu da ancak meşveretlerle olur. Çalışanların başarısını arttıracak ve amaçların gerçekleşmesine faydalı katkı yapacak her türlü bilgiyi meşveretlerde iletmelidir. Bunu yaparken etkin bir dinleyici olmalıdır.
b. Empati
Karşımızdaki insanların duygularını anlamayı, onları dinlemeyi ve onun baktığı yerden bakmayı sağlayacak olan şey empatidir. Bunu yaparken samimi olmalıdır. Dinler gibi yapmak, konuşurken başka şeylerle meşgul olmak empatiyi yok eder. Karşınızdakine değer vermezseniz ona empati ile yaklaşamazsınız.
c. Duygusal ve Sosyal Zekayı Kullanma
Bir insanın duygularını anlama ve ruh halini gözetleme kendini başkasının yerine koyabilme ve duygularına değer vermektir.
d. Beyin Fırtınasıyla Müşterek Karar Verme
Bu da istişare ile yapılır. Katılımcıların süratle düşünmesine ve fikir üretmesi sağlanır ve ortaya çıkan fikirler elenerek sonuçta herkesin benimsediği ve çözümü sağlayacak olan en doğru düşünce kabul edilir.
e. Proaktif Düşünme
Etkin, yapıcı ve olumlu düşünmek gerekir. Müspet düşünce müspet sonuç doğurur; menfi düşünce ise menfi sonuç doğurur. İnsan beyni bir şeyi yapmak isterse çözüm üretmek için çalışır, yapmak istemezse bahane üretmek için çalışır. Amacımız müspet ve olumlu düşüncelerle faydalı sonuçları doğurmak ve çözüm odaklı fikirler ve faaliyetleri ortaya koymak, planlamak ve hayata geçirmektir.
f. Sinerji Oluşturma
Atalarımız “Birlikten kuvvet doğar” demişlerdir. Üç elif birleriyle omuz omuza bir araya gelip destek olurlar da 111 kıymet alır; alt alta yazılsa 3 kıymetinde olur. Sinerji aynı amaç ve gaye için omuz omuza vermek ve aynı gaye için bir araya gelmektir. Bundan büyük bir güç doğar, işte buna sinerji denir. Sinerjiyi sağlayacak olan ise samimiyet, yani “İhlas” duygusudur. Bu faaliyete Allah rızasını katmak, ilahî ve uhrevî bir amacı ilave etmek demektir. Bu o faaliyetin ruhunu teşkil eder. Bu sebeple “İhlas amelin ruhudur” denilmiştir. Faaliyeti canlı, dinamik yapan ve gelişmeyi sağlayan şey işte bu ihlastır.
g. Şeffaflık
Gizli gündemin ve gizliliklerin olmaması herkese güven kazandırır. Amaç, politika ve stratejilerinde ve insan ilişkilerinde hâkim olacak şeffaflık kişilerin kavrayışlarını arttıracak, daha bilinçli çaba ve ayrıntılara özen gösterilmesine imkân sunup güven ortamını sağlayacaktır. Taraflar arasında tesis edilecek şeffaf bir bakış açısı, ana amaçların gerçekleşmesi için çok yönlü motivasyon sağlayacaktır.
Birlikten Kuvvet Doğar
“Cemaatte olan kuvvet fertte bulunmaz.” “Bir elin nesi var, iki elin sesi var” denilmiştir. Amaç birliği, vazifede ittifak ve sıkı bir dayanışma ile bir çizgi üzerinde omuz omuza veren üç kişi 111 kıymetinde, dört kişi 1111 değerinde işler başarabilir. Çünkü, samimi bir ittifak ile her biri diğerlerinin gözü bakar ve kulağı ile de işitebilir.
Eskiden herkes kendi ihtiyacını kendisi karşılamaya çalışır, kendi yiyeceğini, giyeceğini kendisi üretirdi. Sonra atölyelerde üreteceği malı tek başına üretirdi. Sonra insanlar büyük bir servet elde etmek için sermayelerini bir araya getirmişler ve büyük karlar elde etmişler. Sonra karı paylaştırmışlar, yalnız başına elde ettikleri kazançtan yüz misli fazla kazandıklarını görmüşler. Bu onları “Şirketleşmeye” götürmüştür.
Sonra sanatkârlar daha fazla üretmek için mesailerini birleştirmişler. İhtisaslaşmaya gitmişler. Dikiş iğneleri yapan on adam ayrı ayrı yaptıkları zaman her günde ancak üç iğne yapabiliyorlarmış. Sonra on adam bir araya gelerek mesailerini birleştirmişler. Biri demir getirmiş, biri ocağı yakmış, biri delik açmış, biri ucunu sivriltmiş böylece yaptığı işte meleke kazanarak daha güzel ve daha hızlı iş görmüşler. Mesailerini birleştirmenin ve iş bölümü yapmanın sonucunda her gün üç iğneye bedel yüz iğne düştüğünü görmüşler. Bu hadise sanatkârlar arasında meşhur olmuştur.
İnsanlara yetki vererek görev bilinci ve sorumlulukla daha zengin hale getirerek oluşturulacak güçlendirme sonuçta daha verimli ve kaliteli hizmeti, üretimi ve kaliteyi artıracaktır. İnsanların yapacakları işleri ayrıntısına kadar tarif etmek onların motivasyonlarını azaltır, inisiyatif kullanmalarını, akıllarını çalıştırmalarını ve daha verimli metotları bulmalarını engeller. Çalışanlara değer veren, onların yetkilerini artıran, akıllarını kullanmalarını sağlayacak olan bir yönetişim harika sonuçlar doğurur.
Sonuç
Doğru olanı istemek, hizmeti, üretimi ve kaliteyi artırmayı yeterli değildir. Doğru ilkeleri uygulamazsanız sonuca ulaşamazsınız. Yönetişim süreci, “Ben bilirim, ben isterim siz yaparsınız, ben ne emredersem onu yaparsınız” şeklindeki tek yönlü ve tepeden aşağı, hiyerarşik, merkezi olarak akan yönetim düşüncesinden farklıdır. “Yönetişim” ise “birlikte yaparız” “ortak akıl”, “hiçbirimiz hepimiz kadar iyi olamayız” “sinerji” şeklindeki “insanlarla birlikte yaparız” düşüncesi almaya başlamıştır. Bilgi çağının gereği, gelişmişliğin göstergesi, başarının yolu da “yönetişimden” geçmektedir. Bu da “meşveretle” ve “ihlas”la hareket etmekle mümkündür. Aynı şeyleri yapıp farklı sonuç beklemek halci olmak demektir. Sonuçları değiştirmek için başlangıçları değiştirmek ve yanlış metotlardan vazgeçmek, tembelliği terk edip akıllıca çalışmak gerekir.